İki “restorasyon”un da ötesinde…
Üçüncü kutbun demokratik ve özgürlükçü taleplerini içermeyen hiçbir siyasal strateji Türkiye’yi içinde debelendiği krizden çıkaramayacaktır. Gelecek, iki “restorasyon”un da ötesindedir…
Üçüncü kutbun demokratik ve özgürlükçü taleplerini içermeyen hiçbir siyasal strateji Türkiye’yi içinde debelendiği krizden çıkaramayacaktır. Gelecek, iki “restorasyon”un da ötesindedir…
Kılıçdaroğlu, “kaldırın dokunulmazlığımı” çıkışından sonra, Anayasa Komisyonu önündeki “fezlekeler”in Genel Kurul’a indirilmesi baskıları karşısında diktatörlük partilerine hangi ahlaki ve siyasi argümanla direnebilirdi?
HDP’yi cehenneme göndermek için bıçaklarını bileyenlerin de infazın ardından görkemli bir cenaze töreni ve muhteşem bir ağıtla gömmeye hazırlananların da hevesleri kursaklarında kalacak, HDP faşizmin elinde can vermeyecektir.
Erdoğan ile Biden’ın ve Türkiye ve ABD’nin (ve Batı’nın) iki üç yıl içinde böylesine değişen tutumlarını “iki yüzlülük” ya da “yüzsüzlük”le nitelemek hiç de yersiz olmaz. Ancak görünüşle yetinmemek gerekir.
Tanım gereği, siyasal davalar, hukukun beş para etmediği, mahkemenin cinayet aracına dönüştüğü çatışma alanlarıdır. Bu çatışmalardan zaferle çıkmak; toplumun ekmek, barış ve özgürlük mücadelesinin en önünde mücadeleyi sürdürmek ve bunu herkes için görünür kılmakla mümkündür.
Muharrem İnce HDP seçmenini yanlış anladı. Kendisinde bir hikmet var sandı. Meral Akşener’in ise HDP ve seçmenini hiç anlamadığı, HDP hakkında ileri geri konuşmaya devam etmesinden görülüyor.
Kriz süreklileştikçe, rejimin kendisi bir “suç örgütü”ne dönüşür; “gayri nizami” olan nizamileşir, Zaptiye Nazırı ile “çeteci” aynı hamurdan olur; devletin başı, “çete”nin başına geçer.
Karşımızdaki, doğu despotizminin geleneklerini modernitenin ve emperyalizmin imkanlarıyla besleyerek kendine özgü bir şebeke halinde gelişen yapı, kısacası 12 Mart’ta ilan edilen adıyla ‘kontrgerilla’ dır.