CHP’nin “hayır”ından çıkan vazife

CHP’nin kendi rolüne iade oluşu, sosyalist ve radikal demokratik güçleri de ortalamacılığın ötesine geçerek toplumsal ve demokratik cumhuriyet hedefini güncelleştirmeye davet ediyor. Durumdan çıkan vazife budur.

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) bu kez Suriye ve Irak’a yönelik tezkerelere açıkça ve görüş birliğiyle “hayır” diyerek kitlesini diktatörlüğün hitap alanından çekti ve “Yenikapı Sözleşmesi”nin tabutuna son çiviyi çaktı. Rejimin onay zeminini AKP-MHP’nin çekirdek tabanının da gerisine kadar daraltmış oldu. Tezkere oylamasının en önemli sonucu budur. 

AKP sözcülerine bakılırsa CHP’nin her yıl pek çok gerekçeyle eleştirdikten sonra “evet” dediği, Suriye topraklarındaki -özellikle Kürtlerin özerk yönetim alanlarını hedef alan- işgal ve nüfus mühendisliği harekatlarına bu kez açıkça “hayır” demesinin nedeni “HDP’yi kızdırmamak”mış. AKP Genel Başkan Yardımcılarından Hamza Dağ, tepkisini “CHP’nin yuları HDP’nin elindedir” demeye kadar vardırdı. 

HDP’nin, gerek sürdüre geldiği genel siyasal mücadele çizgisinin tutarlılığıyla, gerekse muhalefetin daha güçlü hamleler yapmasının önünü açan taktik adımlarıyla CHP’nin tutum belirlemesinde bir payı olduğu görmezden gelinemez. CHP yönetimi de kamuoyu yoklamalarını, tıpkı rejim gibi, bir barometreyi izlercesine dikkatle izliyor. CHP’nin 31 Mart 2019 derslerini sindirdiğine kuşku yok ve iktidar değişimi bağlamında Kürtlerin “kilit” rolünün gitgide pekişmekte olduğu ayan beyan ortadayken CHP’nin bunu gözden kaçırması düşünülemez. 

Ne var ki, AKP’nin ilk reaksiyonları CHP’nin tutumunu “milliyetçi” seçmen öbekleri gözünde karalamaya yönelik bayağı propagandadan öteye geçmiyor. Hamza Dağ’ın gerekçeleri tezkere oylaması sonrası belirginleşen yeni kuvvet dengesini açıklamak bakımından beş para etmez. CHP’nin “hayır” oyu, nesnel olarak HDP’nin “hayır” oyuyla üst üste düşüyor ama bu tutum İYİ Parti’nin “evet” oyuyla da çatışmıyor. Bu oylamayla CHP, İYİ Parti’yle stratejik ittifak ilişkisine son vermediği gibi HDP’yle özel bir anlaşmaya da varmış olmuyor. 

Öte yandan, “hayır” oylarına karşın, tezkerenin TBMM’deki güç dengesi çerçevesinde geçmemesi diye bir ihtimal yoktu. Tezkere kabul edilmiş olduğu halde AKP’nin gürültü koparmaya devam etmesi CHP’nin tutumunun seçimler bağlamında edineceği karşılıkla açıklanamaz. Rejim, CHP’nin tutumunu, bir bozgunla sonuçlanan Garê harekâtından bu yana Silahlı Kuvvetler ve güvenlik birimlerinin tepesinde ortaya çıkan güvenlik siyasetlerine yönelik itirazları Millet İttifakı’nın arkasına dizmeye yönelik bir hamle olarak okuduğu için hop oturup hop kalkıyor. 

Kemal Kılıçdaroğlu’nun oylama öncesi yazılı olarak ortaya koyduğu “14 soru”nun yanı sıra TBMM oturumunda CHP adına söz alan Ünal Çeviköz’ün konuşması CHP’nin tutumuna yön veren gerekçeleri çözümlemek bakımından önemli. Çeviköz konuşmasında özellikle İdlib’e dikkat çekerek şunları söylemişti: 

“Deniyor ki: Tel Rıf’at bölgesinde bir askerî harekât düzenlenecekmiş. Böyle bir harekâtın maliyeti, sakıncaları, askerî taktik ve stratejik bakımdan yapılabilirliği düşünülmüş mü acaba? Bugün Türkiye’de yandaş sevdalılar dahi biliyor ki böyle bir operasyonun kara harekâtı olarak gerçekleştirilmesi neredeyse bile bile intihara gitmek demek; arazi yapısı düz, herhangi bir engebe yok ve her şeyden önemlisi hava desteğiniz yok. Zira Rusya hava sahasını kapatmış durumda. Yani Türk askeri böyle bir operasyona kalkıştığı takdirde keklik gibi avlanacak. Son zamanlarda ardı ardına bazı generallerimizin istifa etmek, emeklilik istemek gibi davranışları acaba bundan mı kaynaklanıyor?” 

Benzer itirazları İYİ Parti sözcüsü Aytun Çıray da dillendirdi: 

“İşin vahim tarafı, yapılan bütün bu harekâtlara, verilen şehitlerimize rağmen, Amerika ve Rusya tarafından korumaya alınan Menbiç, Ayn el-Arap, Ayn İsa, Tel Rıfat gibi bölgeler nedeniyle Türk askerinin güvenliği tesis edilememiştir […] İdlib’de ise radikal dinci, kafa kesici binlerce teröristin varlığı çok ciddi bir tehdittir. Üstelik, Sayın Erdoğan, Soçi Anlaşması’yla Rusya’ya bu teröristleri İdlib’den üç ayda uzaklaştırma sözü vermişti ancak bu sözünü de yerine getiremedi. Niye? Soruyorum size: Açık kapı politikaları nedeniyle Türkiye’ye sızan katillerin kanlı eylemler yapmasından korkulduğu için mi yoksa sınırımızda ortaklıklarınız olduğunu söylediğiniz bir Taliban devleti mi oluşsun isteniyor?”

CHP’nin “hayır” oyu, halk arasındaki muhalefet dinamiklerinin birbirlerine yaklaşmasını olumlu etkileyecek. Bütün kitlesini iktidar karşısında ayağa kaldırmak için muhtaç olduğu enerjiyi kendi saflarının en radikal unsurlarının söylem ve geleneklerinde arayışı Kemal Kılıçdaroğlu’nun söylemini Alevi-Bektaşi damarının diline yaklaştırıyor ve bunun HDP’nin hitap alanında olumlu karşılık bulacağı şüphesiz. Ancak CHP’nin “hayır” oyunun asıl kıymeti, rejimin muhtemel Tel Rıfat işgalinin önünde bir manevi dalgakıran olarak kazandığı işlevde. Erdoğan, İdlib’e sıkışmış olan müttefiki cihatçı sürülerini Moskova ve Şam’ın elinden kurtarıp kendi himayesinde bir “güvenli bölge”ye taşımayı hesaplıyor ve gözü Tel Rıfat’ı işgalde. 

CHP’nin tutumunun asıl önemi, tezkere tartışmalarında bu işgal hazırlıklarını teşhir ederek, Erdoğan’ın kaybetmesi mukadder seçimlerin sonuçlarını tersine çevirmek üzere girişmeyi tasarladığı bu kanlı oyunun bozulmasında aldığı roldeydi. 

Kürt Sorunu, ve demokrasi bahsindeki genel tutum ve programı ve seçim siyasetleri bir yana tezkere oylamasındaki tutumuyla CHP diktatörlük ve toplumsal muhalefet arasındaki güç dengesinde ciddi bir nesnel değişiklik yaratmış oldu. 3 Ağustos 1914’te Kayzer Wilhelm’in Rusya’ya savaş açmak üzere talep ettiği “savaş bütçesi”ne “vatan bizden görev bekliyor” diyerek evet oyu veren Almanya Sosyal Demokrat Partisi barış, demokrasi ve sosyalizm cephesini iflah olmaz bir şekilde çökertmişti. CHP Suriye-Irak tezkeresine “hayır” derken Sosyal Demokrasinin tarihindeki bu ibret dersinden yararlanmış olsa da olmasa da bu adımının demokrasi cephesini ileriye taşıdığı muhakkak.

Ama, “radikal demokrasi” güçlerinin Sosyal Demokrasi’nin kendi rolünü üstlenişinden  alacakları bir ibret olmalıdır: CHP’nin kendi rolüne iade oluşu, sosyalist ve radikal demokratik güçleri de ortalamacılığın ötesine geçerek toplumsal ve demokratik cumhuriyet hedefini güncelleştirmeye davet ediyor. Durumdan çıkan vazife budur.