Tarihin çarkı, HDP’nin önünde…

HDP “Demokrasi İttifakı”nı inşa hedefiyle yürüyor. Bu ittifak masa başlarında değil, toplumsal mücadele alanlarında halklarımız arasında kuruluyor; “demokrasi ittifakı” rejimin faşizme yürüyüşünü durdurmak için ve otoriter restorasyon karşısında tek sahici ve anlamlı seçenek ve gerçek güvencemizdir.

Desen: İbrahim Balaban

Türkiye genel seçim sürecine giriyor. Seçim yasalarına göre olağan süre kaç yıl olursa olsun 1946’dan bu yana iki dönem dışında hiçbir Meclis’in ömrü 4 yılı aşmadı. Burada adet böyledir. İktidarların tutumu ne olursa olsun toplum, dördüncü yıl dolmadan kendiliğinden seçim havasına girer. AKP’ye ve Erdoğan’a sorarsanız “erken seçim kabile devletinde olur” derler. Ne var ki, Erdoğan’ın 2014-2018 arasındaki dört yıla iki Cumhurbaşkanlığı, üç milletvekili genel seçimi ve bir referandum sığdırdığına bakınca, ya çoktandır Erdoğan kabile devletinde yaşadığımıza ya da seçim zamanının geldiğine hükmetmemiz gerekecek. Aslında ikisi de doğru: Erdoğan kabilesinin de, bu Meclis’in miadı doldu.

Bütün kamuoyu yoklamalarının gösterdiği gibi, Erdoğan’ın arkasında yüzde 50+1’i, AKP-MHP ortaklığının arkasında Meclis çoğunluğunu sağlayacak oy desteği artık yok. 2018 seçimlerinden oyları şişirerek ve seçmeni sandıktan uzaklaştırarak çıkabilmişlerdi. Bunun simgesi olan Şenyaşar ailesinin yaşadığı trajedi, Urfa’da açık bir yara olarak kanamaya devam ediyor. Hile ve zorbalık kâr etmedi. Rejimin iki ortağının da desteği eriyor. MHP çoktan baraj altına düştü. Erdoğan ve Bahçeli’nin toplamı artık bir Cumhurbaşkanı etmiyor.

Değişim zamanının geldiğini çarşı pazarda, sokakta ve işyerlerinde esen havadan da, iktidar blokundaki büyüyen çatlaktan da görebiliyoruz. Millet “hapsedeceklerse etsinler  açız” diye haykırırken, yolsuzluk belgeleri muhalefet partilerine ve eleştirel basına sular seller gibi akıyor. Bahçeli girdaptan kurtulmak için “muhalefet” dalına tutunmanın çaresini arıyor.

Toplumsal rüzgârın muhalefete doğru esmeye başladığının en somut göstergesi CHP’nin Mersin mitingiydi. Katılım Erdoğan’ın gözünü korkutacak kadar büyük oldu. Bütün hava fotoğraflarının gösterdiğine göre, miting alanı tamamen doluydu. Alana açılan sokak ve caddeler de tıklım tıklımdı. Neresinden bakarsanız bakın, Mersin’de en az 70 bin kişinin iktidara karşı sokağa çıkışı tarihsel bir meydan okumadır. Dilerseniz bunu, Çukurova’nın isyanı olarak da okuyabilirsiniz.

Bu miting dolayısıyla, 2023’e bakarken AKP’yi dehşete düşüren bir başka gerçek de şu: Kitleler siyasal mücadelede boy göstermeye başladıklarında 2019’da kaybettikleri Türkiye’nin en büyük üç ili, Ankara, İstanbul ve İzmir ve diğer metropollerde yerel kaynaklar ve toplumsal dinamikler AKP’nin değil muhalefetin kontrolünde olacak. AKP geçmişte muhalifleri sopalarken yandaşları havuçla avutur ve bu mekanizmada yerel yönetimler merkezi rol oynardı. Rejim bu kez seçim eğik düzlemine seçmen manipülasyonu için en çok ihtiyaç duyduğu manivelalar olmaksızın; havuçtan yoksun, elinde yalnızca sopa kalmış olarak girecek.

Erdoğan’ın, büyük kamu maliyesi açıkları, büyük cari açık ve büyük enflasyon-faiz sarmalında sürüklenmesine karşın, seçim kampanyaları için yereldeki kayıpları telafi etmek üzere merkezi bütçeye asılacağı, bütçeyi aşacağı ve para basmaya yöneleceği anlaşılıyor: Erdoğan’ın durup duruken verdiği verdiği asgari ücreti 4000 TL’ye çıkartma, yeni kamu personeli atamaları başlatma “müjdeleri” AKP’nin 2023 öncesinde bir seçimin kaçınılmazlığını kabule hazırlanışının göstergeleri olarak değerlendirilebilir.

Bu bağlamda, Mersin’deki miting, yalnızca bir yerel olgu olarak görülmemeli. Mersin tablosunun Çukurova’nın, giderek bölgenin ve Türkiye’nin genel iktidar-muhalefet denklemini okumamıza el veren bir toplumsal gerçekliği yansıttığını görmek gerek. Mersin’de ve Adana’da, daha doğuda Antakya’da ve daha batıda Antalya’da 2018 genel seçimleri ve 2019 yerel seçimlerinde apaçık görünen hakikat şudur: Halkların Demokratik Partisi, bu tabloda kendi siyasi varlığıyla yer almadıkça, mitingler nasıl geçerse geçsin mevcut siyasi dengede çarpıcı bir değişiklik gerçekleşmeyecektir.

2018 genel seçimlerinde Mersin’de Cumhur İttifakı’nın gücü yüzde 41,44 Millet İttifakı’nın gücü yüzde 41,46 idi. Sadece Mersin’de rejim değişimi için, ya iktidar blokundan muhalefet blokuna yüzde 9’luk bir kayma olacak ya da muhalefet HDP’nin yüzde 16,9 olan desteğini yanına alabilmek için anlamlı bir siyasal ortaklık çabasına girecek. Bu tablo, hemen hemen bütün Çukurova’da ve bütün metropollerde aynı. 2018 sonuçlarına göre Adana’da HDP’nin desteği yüzde 13,5, Antalya’da 7,3, Antakya’da 11,1, İstanbul’da 12,7, Gaziantep’te 11,9, İzmir’de 11,5, Ankara’da 6,4, Bursa’da 5,7, Kocaeli’de 7,4’dir, Kürt illeri Diyarbakır, Van, Mardin, Siirt ve diğerlerini ayrıca saymak gerekmiyor. Bu tablonun arada geçen üç buçuk yılda HDP lehine değiştiğine kuşku yok.

Buradan açıkça göründüğü gibi, erken ya da değil, önümüzdeki seçimlerde Cumhurbaşkanlığı rejiminin yerini demokratik ve özgürlükçü bir yeni düzenin alıp almayacağı, temelde muhalefetin HDP’yi içerme kapasitesine bağlıdır. Ya da aynı şeyi tersinden söylersek muhalefetin demokratik ve özgürlükçü bir yeni rejime talip olup olmadığı Cumhurbaşkanlığı seçimi platformunu HDP’nin temsil ettiği talepler manzumesine ne ölçüde yaklaştırıp yaklaştırmadığından anlaşılacaktır.


Bu yalnızca seçim kazanmak ya da kaybetmekle ilgili bir “parlamenter aritmetik” meselesi de değildir. Bu yaklaşım, muhalefetin “eşit yurttaşlık”a dayalı bir yeni siyasal gelecek tasavvur edip etmediğinin de mihengidir. HDP’yi içermek, evet, öncelikle Kürtler’i içermektir, ama üstelik Aleviler’i de içermektir, kadınları içermektir, emekçileri içermektir, demokratik ve sosyal bir cumhuriyeti içermektir, sosyalizmi içermektir, enternasyonalizmi, anti-faşizmi, feminizmi içermektir… Yanlış anlaşılmamalı: İçermek, farklı muhalefet güçlerinin bu kimlikleri, ideolojileri, politikaları ve tutumları kabul etmesi ve programına yazması demek değildir. İçermek, bu değerlerin meşruluğunu, eşit var olma hakkını ve onlarla yan yana yaşamayı kabul ve ilan etmek demektir. Bu, HDP’nin “büyük fotoğraf”ta hak ettiği yeri almasına razı olmak demektir.

Tarihin çarkı döndü ve HDP’nin önünde durdu. Zaman, koşullar, mücadeleler, her şey bir arada böyle tecelli etti. HDP’yi içermeden ne genel demokratik muhalefetin ne de muhalefetin “sol kanadı”nın daha ileri gitmesi mümkün. HDP, demokratik ve sosyal bir cumhuriyetten, ortak yaşamdan, emeğin, kadının ve doğanın kurtuluşundan yana programıyla toplumun kendisini saran deli gömleğinden, tek adam rejiminden kurtuluşu için tüm toplumsal ve demokratik muhalefet güçleriyle bir arada ön koşulsuz bir “Demokrasi İttifakı”nı inşa hedefiyle yürüyor. Bu ittifak masa başlarında değil, toplumsal mücadele alanlarında halklarımız arasında kuruluyor; “demokrasi ittifakı” rejimin faşizme yürüyüşünü durdurmak için ve otoriter restorasyon karşısında tek sahici ve anlamlı seçenek ve gerçek güvencemizdir.
__________________
Artı TV, 6 Aralık 2021