On binlerin yürüyüşü

HDP yeni mecrasına “Türkiye’nin modern tarihinde, sosyalizm ve devrimciliğin uzak görüşlülüğünün Kürt halkının kararlılık ve mücadele azmiyle, işçi sınıfının organik aydınlarının yaratıcılık ve zekâsıyla, kadınların özgürlük kavgasıyla, ihmal edilen, dışlanan ve horlanan toplulukların onur isyanıyla birleşmesinden doğmuş istisnai bir politik deneyim[i]” de taşıyacak.

Büyük siyasal ve toplumsal mücadeleler, büyük bir ırmağın akacağı denize ulaşıncaya kadar yol alışı gibidir, yön değiştirir, genişler, daralır, yeni kollar alır, kurur, yeniden coşar ve sonunda büyük suyla buluşur. Çıktığı yere döner. Bir çevrim tamamlanmış olur ama artık hem o sudur, hem o su değildir…

Büyük toplumsal mücadeleler, öte yandan, büyük kararları ve onların peşi sıra büyük riskleri göze almayı gerektirir. Stratejik saldırılarla baş etmek, güçlerini korumak, en çoğunu mücadelenin bir sonraki evresine aktarabilmek için içine doğduğu, coğrafi, politik, legal, toplumsal ya da kurumsal, yapısal habitatı değiştirmek, yeni bir hareket üssü oluşturmak, dışındaki dünyayla ilişkisini o mevziden düzenlemeye girişmek gerekebilir.

Toplumsal mücadeleler tarihinin böylesi pek çok yürüyüşe tanıklık ettiğini biliyoruz. En yakın tarihli ve bilinen en görkemli örneklerinden biri süreci ve sonuçları açısından Çin Devrimi’nin en büyük stratejik hamlesi “Uzun Yürüyüş”. Gerçekte birçok ayrı koldan devrimci güçlerin 1931-35 arasındaki uzun yürüyüşünün ana kolu Ekim 1934-Ekim 1935 arasında 370 günde 9 bin kilometre kat etmişti. Mao Zedong ve Çu Enlay’ın önderliğinde doğudaki kent Sovyetlerinden kuzeydeki kırsal kurtarılmış bölgelere savaşa savaşa intikal eden Kızıl Ordu stratejik dengeyi büyük kayıplar pahasına Guomindang’ın gerici güçleri aleyhine çevirebilmişti.

Bilinen, daha uzak, kutsal halelerle çevrelenmiş anlatıların gerçekle efsaneyi iç içe soktuğu Hz. Muhammed öncülüğündeki Müslümanların 621-622’de Mekke’den Medine’ye hicreti de İslamiyet açısından benzer stratejik sonuçlar doğurmuştu. Muhammed ve henüz bir avuç olan takipçileri Mekke’deki kudret ve servet sahiplerinin zulmünden Medine’ye göçerek korunabilmiş ve bir alternatif güç odağı oluşturarak amaçlarına ulaşmışlardı.

Bu mücadelelerle karşılaştırıldığında nispeten çok daha kısa erimli, küçük ölçekli ve muhtemel dolaysız sonuçları açısından daha sınırlı olsa da Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) bu yazı yazılırken başlamış olacak siyasi hicretinin de, eninde sonunda Türkiye’nin yakın tarihinde uzun yıllar konuşulacak bir iz bırakacağını şimdiden söyleyebiliriz.

10 yıl boyunca Türkiye’nin bilinen siyasal topoğrafyasının baştan sona değişmesinde başat bir rol oynamış bir siyasal gücün bu hamle olmasa, diktatörlüğün saf dışı edileceği bir halk oylamasında oyun dışında kalma olasılığını savuşturmayı, seçmenlerini sandık başlarında seçeneksiz bırakma riskini bertaraf etmeyi başarmış olmasının önemi 14 Mayıs akşamı çok daha iyi anlaşılacak.

Kapatılma tehdidi altındaki HDP, bu yönelişle yalnızca yüzünü kendisine dönmüş büyük halk kitlelerinin diktatörlüğe karşı irade beyanına yasal ve idari güçle tıkanamayacak bir mecra oluşturmakla kalmayacak, öte yandan 10 yıl boyunca oluşturmuş olduğu bütün manevî ve politik mirası da kamusal alanda işlevsel olarak temsile devam edebileceği bir yeni siyasal mekânı inşa etmiş olacak.

Bu hicret, HDP’ye arkasındaki büyük toplumsal, politik, entelektüel, insani ve tarihi gücü, 15 Mayıs’a taşıma ve açık politika alanından yeni dönemin ana muhalefet odağına yerleşerek kesintisizce “Evet, üçüncü bir kutup var,” diyebilecek olma imkânını vereceği için -küçük harfle de olsa- tarihseldir, kolektif zekânın eseridir, bu çözüme yol veren Kürt halkının tarihsel bilgeliğinin ve Türkiye’nin halkçı ve enternasyonalist birikiminin ürünüdür. Ama -Sezar’ın hakkı Sezar’a- HDP’nin kuruluş paradigması ve 10 yıllık iradî ortak yaşam ve mücadele pratiği içinde biçimlenmiş çoğulcu politik kültürü ve edinimi olmasa, sayılan bütün maddi ve genel koşulların kendiliğinden bu siyasi sonuca ulaşmasını beklemek bir ham hayal olurdu.

Her hicret onu gerçekleştiren insanlarla bir politik, örgütsel, entelektüel ve kültürel birikimin, bu manevî servetin özünün de yeni politik mekanâ taşınmasıdır. Kadı ki, HDP’nin bu hamlesiyle belirgin bir değişim geçirmekle birlikte kendisini lağvetmediğini de akılda tutmak gerekir. HDP esasen kendisini kuran öznelerden birinin var ettiği, ama o varlığa kendisin de katkıda bulunduğu bir ortak siyasal ilişki zeminine taşınıyor.

HDP yeni mecrasına doğru yol alırken, Anayasa Mahkemesi’ne sunduğum savunmayı tekrar ederek söylersem, yanında “Türkiye’nin modern tarihinde, sosyalizm ve devrimciliğin uzak görüşlülüğünün Kürt halkının kararlılık ve mücadele azmiyle ve işçi sınıfının organik aydınlarının yaratıcılık ve zekâsıyla, kadınların özgürlük kavgasıyla, ihmal edilen, dışlanan ve horlanan toplulukların onur isyanıyla birleşmesinden doğmuş istisnai bir politik deneyim[i]” de taşıyacak.

“HDP, Türklerin ve Kürtlerin toplumsal muhalefet güçlerinin, Türkiye’nin bütün ezilenlerinin itirazlarıyla buluşarak oluşturdukları, uluslararası müktesebatta bir benzeri olmayan, özgün -ve başarılı- bir siyasal örgütlenme deneyimidir. HDP Türkiye’nin insanlık tarihine sunabileceği uluslararası önem ve değere sahip pek az özgün siyasal katkıdan biridir.

“HDP doğuncaya kadar, dünyada ve Türkiye’de hiçbir politik hareket ezilen milletin özgürlük mücadelesiyle, toplumsal kurtuluş dinamiklerini, kadınların kurtuluşu davasıyla, işçilerin sınıf mücadelesini, mütedeyyin Müslümanlarla, LGBTİ aktivistlerini, bağımsız sendikal hareketlerle, Alevilerin özgürlük kavgasını, hiçbirinin özgün renk ve karakterini ötekine feda etmeksizin bu kuvvet ve süreklilikte bir araya getirebilmiş değildi.

“[…] HDP’nin bunca şiddete karşın, varlığını yalnızca korumakla kalmayıp durmaksızın geliştirmeyi sürdürüyor olması, prestijinin uluslararası siyaset alanında sürekli yükselmesi, Türkiye’nin ve dünyanın demokratik siyasal deneyim dağarcığının en iyi örneklerini içerme ve toplumun köklerinde yaşar kalan komünal asabiyeyle örtüştürme yeteneğiyle ve bu yeteneği hiç durmaksızın besleyen özgürlükçülüğü kurumsal ortak paydası kılan özgün politik-teorik tasarımıyla doğrudan bağlıdır.

“Sırf bunca, dışlama, yaftalama, nefret söylemine maruz bırakılma, yargı ve polis şiddeti ve tek yanlı devlet ve medya linci altında geçen bunca yıldan sonra gençlik, aydınlar ve kadınlar için bir çekim merkezi olmayı sürdüre gelmesi, HDP’nin damarlarında dolaşan kurucu enerjinin ve ahlakî üstünlüğün en inandırıcı kanıtıdır.

“Bütün öteki politik ve toplumsal erdemleri yanı sıra sahip olduğu total kültürel ve manevi değerler manzumesiyle de HDP daha özgür, daha eşit ve daha müreffeh bir toplum yaratma hedefi kadar, daha ahlaklı ve daha şefkatli bir toplumun tohumu olma kapasitesiyle de, […] gözbebeğimiz gibi korumamız gereken bir müşterek değerdir.”

Bu uzun yürüyüş boyunca nereye konar ya da nereden göçersek göçelim, nerede toplanırsak ya da nerelere dağılırsak dağılalım derimizin altına işlemiş, kişiliğimizin yapı taşı halini almış bu değerlerle yürüyecek, savaşacak ve çoğalacağız -ta ki yeni yaşama ulaşıncaya kadar.

Yolumuz açık olsun!
________________________________________
Yeni Yaşam, 16 Mart 2023