AKP'nin sonu: Nasıl?

Yenilmeye mahkum olduğu bir seçime gitmeye mecbur kaldığında bile diktatörlük bunu aklın ve yasaların gereği olduğu için değil, mazlumlar, yoksullar, horlananlar, hakkı çiğneneler, sömürülenler, onuruna ve kimliğine sahip çıkarak kabından taştıkları ve ona başka bir açık kapı bırakmadıkları için yapacaktır. 

“…Artık AKP’nin Türkiye’de iktidarını sürdürme şansı yok. Olağanüstü şartların gerçekleşmemesi halinde AKP iktidarı sürmeyecektir ve ilk demokratik genel seçimden sonra AKP yok olacaktır, bitecektir.” 

Bu öngörü, siyasal araştırma kuruluşu “Polimetre”nin 2020 raporundan. 24 Haziran 2018 genel seçimlerine ilişkin öngörülerinin gerçeğe yakınlığıyla bilinen “Polimetre”nin kurucusu M. Günal Ölçer’e göre “MHP bugün seçim olsa barajı geçemiyor.” “İYİ Parti ve HDP’nin oylarında yükselme var.” “CHP’nin oyları yükselmekle birlikte zamanla düşmeye yüz tutacak.” “Babacan ve diğerlerinin muhtemel oyları da yüzde 10’a yaklaşıyor.”

Havadaki elektriğin bile Türkiye’de siyasetin bu istikamette yeniden dizilmekte olduğunu gösterdiği günlerdeyiz. Uzman olmasa da herkes, her şeyin buraya doğru aktığını görebiliyor. Ortak duyu böyle olduğu için neredeyse bütün muhalefet sözcüleri veriler sunmaya dahi gerek duymaksızın bir yalvaç gibi aynı öngörüyü tekrarlaya geliyorlar: “İlk seçimde gidiyorlar.”

Ne var ki, apaçık gibi görünen bu öngörü gerçeğin mihengine vurulunca bizi mantıken çözümsüz bir bulmacayla, bir paradoksla baş başa bırakıyor. Öyle ya, rejimin kendisi “olağanüstü şartların” -adı üstünde, OHAL’in- ürünüyken ve bu iktidar altında hiç bir “demokratik genel seçim” yaşanmamışken nasıl olacak da “olağanüstü şartlar gerçekleşmeyecek” ve AKP “demokratik genel seçimler” ile “yok olup gidecek”? 

Nitekim, “Polimetre” de öngörüsünü rejimin muhtemel davranış eğilimiyle sınaması gerektiğini görüyor. “İlk seçime mevcut seçim sistemiyle gidilmeyeceğini,” “dar bölge”ye -yani birinci partinin tek vekili alıp gideceği örneğin 600 seçim bölgesinden oluşan bir seçim düzenine- geçileceğini; seçimden önce toplumun dış çatışmalar ve uluslararası maceralarla kıskaca alınacağını hesaba katıyor. Ancak yeni güç dizilişi içinde AKP, TBMM çoğunluğunu alabilse bile Cumhurbaşkanlığı için gereken yüzde 50+1’i alamıyor. Anayasaya göre, Erdoğan “üçüncü kez aday olamayacağı için” bu kez AKP parlamenter rejime geri dönüyor…Ve son! 

Demek ki, “AKP’nin sonu” öngörüsü, bir başka öngörüye, tüm olağanüstü şartlara karşın-Erdoğan ve sülalesi de dahil olmak üzere- bütün siyasal oyuncuların olağan zamanlardaki gibi akla ve yasalara boyun eğecekleri öngörüsüne dayanıyor. 

Kamu oyu araştırmacıları değişim dinamikleri ve yönelimlerinin ancak mevcut siyasal kurumlar ve mekanizmalar çerçevesinde nasıl sonuçlanacağını öngörebilirler. Onların kavramsal araçları siyasetin  olağan koşullarda işleyişini takibe uyarlı. O nedenle, bir olağanüstü rejimin seyrini de, onu bir olağan siyasal sürece benzetmedikçe izleyemiyorlar. Bu çelişik işlemler ise, ister istemez paradoksal sonuçlara varıyor.

Ezilenlerin siyaset insanlarına, özellikle devrimci siyasal önderliklere işte bundan ihtiyacı var. Onlardan kamuoyu araştırmacısının üstüne vazife olmayan şeyi yapmaları; ezilenler için bir kapana dönmüş olan verili çerçevenin ötesine bakmaları; siyasal mücadelenin içinde cereyan edeceği koşulları ve terimleri değiştirmek için yol ve yordamlar ve taktikler geliştirmeleri bekleniyor.

Ezilenler ile politika arasındaki bu ilişki özellikle HDP için yaşamsal önemde. HDP’den beklenen, siyaseti ve siyasal iktidar mücadelesinin zeminlerini olağanüstü rejimin hiçliğe kadar daralttığı parlamentonun ötesine, toplumsal mücadelelerin bağrına taşıması. Bu, HDP’nin varlık şartı, esbabı mucibesi, programının özüdür. 

Mücadelenin zemini değiştikçe daha da açıkça görülecektir ki, rejim varsayıldığı ya da bilmezden gelindiği şekilde ne akılla ne yasalarla bağlıdır. Yenilmeye mahkum olduğu bir seçime gitmeye mecbur kaldığında bile diktatörlük bunu aklın ve yasaların gereği olduğu için değil, mazlumlar, yoksullar, horlananlar, hakkı çiğneneler, sömürülenler, onuruna ve kimliğine sahip çıkarak kabından taştıkları ve ona başka bir açık kapı bırakmadıkları için yapacaktır. 

HDP “olağanüstü şartlarda” siyaset için kuruldu. Kurulduğu günden beri, HDP’yi demokratik kampın en önüne taşıyan, ona siyaset kabiliyeti kazandıran “politik olanın toplumsallaşması, toplumsal olanın politikleşmesi” ilkesidir. AKP’nin “bitmesinin”, bitirilmesinin de anahtarı bu tarzı siyasettir. Diktatörlüğün gidişi, hiçbir kamu oyu araştırmasında görünmeyen bu diyalektiğin işleyişinin eseri olacaktır. 
____________________________
Yeni Yaşam Gazetesi, 16 Ocak 2020