Siyasetin ‘terör’le imtihanı!

Asıl “terörizm”, bu devrime hayatlarını adayanların hayatta kalmalarını ve amaçlarının büyük halk kitlelerince anlaşılmasını önleyen politikaların toplamıdır.

Ertuğrul Kürkçü

Yüzlerce PKK ve PJAK hükümlüsü açlık grevinde. Ölüm eşiğinde… Kendileri için bir şey istemediler. Hayatlarıyla Türkiye’nin “çözüm” kapasitesini sınıyorlar: Hükümetin Öcalan için sağlık, güvenlik ve özgürlük, anadilinde savunma ve eğitim hakkını müzakere yeteneği var mı yok mu? Hükümet, Kürt halkının bu talepler etrafında yığıldığını görüyor mu görmüyor mu? Batı’da demokratik ve sosyal haklar için mücadele verenlerin de gözünde bu talepler acil bir önem taşıyor mu taşımıyor mu? Muhalefet güçleri bu inisiyatifte demokratik bir imkânın mevcudiyetini görüyor mu görmüyor mu?

Açlık grevinin ima ettiği nesnel olasılıkların idrak edilmesi bu soruların yanıtlarının verilip verilmediği için tek başına yeterli bir gösterge olmayabilir. Daha açık bir deyişle birinci dereceden sorumluluk taşıyanların can kayıpları olasılığını önemseyerek bunu önlemek için çaba göstermesi, örneğin Adalet Bakanı’nın Sincan Cezaevi’ni ziyaret edip “mesaj alındı” demesi çok önemlidir. Ancak bunu bir “çözüm” inisiyatifinin gelişmekte olduğu şeklinde yorumlamak için pek az neden var. Grevciler, grev bildiriminde bulunduklarında Adalet Bakanlığı bürokrasisi “mesaj”ı almamazlık edemezdi. Bu mesaj ister istemez alınmış olmalıdır. Ama, mesele alınan mesajın nasıl okunduğunda, bu mesajdan ne anlaşıldığında.

Örneğin, hükümetin sürdürmekte olduğu “güvenlik” siyasetinin başta gelen savunucularından Emre Uslu’nun açlık grevlerini içine yerleştirdiği bağlamdan mesajı nasıl okuduğuna bakalım: “PKK’nın derin aklının önümüzdeki bahar ayından itibaren çok daha kapsamlı bir savaş başlatarak seçim sürecinde AKP’ye bir dip yaptırmayı planladığı, bunun için de özellikle kışın yapılacak operasyonları durdurup, daha kapsamlı terör eylemleri süreci için PKK’nın militan sayısını arttırmayı planladığı görülüyor.”

Bu bakış açısının kilit kavramları “terör” ve “terörizm”. Bu güvenlikçi yaklaşım, Kürtlerin statüko ile karşı karşıya geldikleri her momenti bu kavramlarla anlamaya ve yansıtmaya çabalıyor. İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin’in hükümete yakın kalem erbabına dahi gülünç gelen şu sözlerini hatırlayalım: “Terörü besleyen arka bahçe var, propaganda var. Terörü masum ve haklı gösterme gayreti var. Bir kısmı bu yapıyı görmüyor, göremiyor. Birileri de bildiği halde saptırma yaparak, kendine göre gerekçeler göstererek, makulleştirerek destek veriyor. Makalesine, fıkrasına, şiirlerine yansıtıyor. Resim yaparak tuvaline yansıtıyor. Hızını alamıyor. Görev alan askeri, polisi doğrudan çalışmasına, sanatına konu yaparak demoralize ediyor.”

Gülünçlüğün İ. N. Şahin’e, ferasetin örneğin Yalçın Akdoğan, İdris Bal, Ömer Çelik gibilerine kalmasında bir adaletsizlik var doğrusu. Çünkü İçişleri Bakanı’nın şahikasına vardırdığı bu sayıklama gibi görünen laflar, aslında yukarıda anılan bakan ve milletvekillerinin hükümete benimsettikleri bu temel varsayımın kaçınılmaz olarak vardırdığı sonuçlar. Gülünücekse hep birlikte bu “terörizm” laf salatasına gülelim ve soralım: “KCK operasyonlarında gözaltına alınanlara sorulan sorular, KCK iddianamelerinin kendileri İ.N. Ş’nin sayıklamalarından daha mı az gülünç?”

Açlık grevlerinin asıl başarısı, grevcilerde toplumu kendini öldürmekle tehdit eden “terörist”lerden başka bir şey görmeyen hükümeti, grevlerin dayattığı itibar kaybı tehlikesi karşısında geri çekilmeye zorlamasından çok bu görme biçiminde bir kırılma yaratması olacak.

Türkiye ve hatta Avrupa ve ABD siyaseti sağıyla ve “sol”uyla, Kürt Özgürlük Mücadelesini “terörizm” bağlamının dışına çıkararak okumayı öğrenmedikçe veya buna zorlanmadıkça, çözüm kapasitesi testlerinden daima sınıfta kalacak.

Açlık grevcileriyle dayanışma başka şeyler yanında asıl bunun için önemli: Bu grev onların uğrunda mücadele ettikleri devrimin kirletilmesine ve “terörizm” kavramının kitleleri körleştirmesine son vermek için de atılan bir adım olsun. Asıl “terörizm”, bu devrime hayatlarını adayanların hayatta kalmalarını ve amaçlarının büyük halk kitlelerince anlaşılmasını önleyen politikaların toplamıdır.

27 Ekim 2012, Özgür Gündem