“Gangsterlerle mücadele edeceğiz…”

“Şimdi artık Kürtlerin kurtuluşu, demokrasinin gerçekleşmesi, emeğin kurtuluşu bunların hepsi bir ortak hedefe doğru akıyor”. Medya Haber TV’de Ertuğrul Kürkçü’nün Erdal Er ile KCK’nin son bildirisi bağlamında CHP’nin siyasi konumunu tartıştığı söyleşinin video kaydı ve bant çözümü.

Ertuğrul Kürkçü– 31 Mart ve sonrasında iki büyük düzeltme oldu bunu söyleyebilirim. Birinci düzeltmeyi halk yaptı, çok hedefi netleştirdi ve Tayyip Erdoğan rejimi karşısında demokratik güçlerin ihtiyacı olan bir zafer için hareket etti. Bu konuda netlik tam olarak elde edilebilmiş değildi, fakat sandıkta bu netlik sağlandı ve Tayyip Erdoğan siyasi tarihinin en büyük yenilgisine, iktidardayken en büyük yenilgisine uğradı. Bu birinci netlik, ikinci netlik bence KCK bildirisiyle ortaya çıktı. KCK seçimler sırasında ve hatta bir süre seçimden sonra ikili yaklaşım peşinde olanlara bir tek yaklaşım olduğunu söyledi: “AKP MHP rejimiyle herhangi bir çözüm dinamiği söz konusu değildir. Bu rejimi işbaşından uzaklaştırmaya yönelik bir siyasi doğrultu ile bu hedefi elde edebiliriz. Dolayısıyla Kürtlerin özgürlük mücadelesiyle Türkiye ‘nin demokrasi mücadelesi bir planda işleyecektir ve biz buna talibiz” dediler. Bu bence bizim DEM parti saflarında olsun, Kürtlerin özgürlük hareketi saflarında olsun, genel olarak Kürt siyasi dünyasında olsun yepyeni bir düzeltmedir. Ben bu açıdan üçüncü bir düzeltmenin daha bununla birlikte gerçekleştiğini düşünüyorum. Tayyip Erdoğan ‘ın güçlü liderliğine dayalı bir, Tayyip Erdoğan ‘la yürüyecek şahsi liderler arası müzakere, Sayın Öcalan’ı Erdoğan ‘la eşitleyerek, bunlar arasında bir eşitlik kurarak sürdürülecek bir müzakere zemininin de bulunmadığı, Erdoğan ‘ın saf dışı edilmek gereken bir siyasi karşıt olduğu apaçık ilan edilince, şimdi bence daha salim kafayla, daha dinç bir şekilde önümüze bakabiliriz. Bunlar düşünmeyi kolaylaştırdı. Hayatı kolaylaştırdığını söylemek güç, çünkü Tayyip Erdoğan ‘ı dinlediğimiz zaman birinci gece yenilginin ağırlığı altında ister istemez durumu kabullenme gereği hissettiğini ima eden ya da bunu çok açık söylemese de bir şekilde ifade eden Tayyip Erdoğan şimdi tıpkı Trump ‘ın Amerikan seçimlerinin sonucunu kabul etmeyişi gibi “biz kazandık aslında seçimi yüzde kırk buçuk oyumuz var sizin kaç oyunuz var” diye tartışıyor. Bu belli ki “zor oyunu bozar” prensibinin Tayyip Erdoğan ‘ın zihninde şekillenmekte olduğunu gösteriyor. Fakat saflar o kadar çürük, moraller öylesine bozuk ve arkasındaki iktidar bloku o kadar alacalı ki, Tayyip Erdoğan istediği kadar yüksek perdeden esip gürleyemiyor.

Ancak bir çıkışa Türkiye ‘yi taşımak, müştereken bir çıkışa taşımak bakımından hani tırnak içinde söyleyeyim, Burjuva siyaseti, müessesiz nizam siyaseti bakımından “vatanperverane” bir duruş da benimseyemiyor. Mesela [Güney Afrika’da apartheid rejiminin] krizinden böyle çıkılmıştı, Franko rejiminden böyle çıkılmıştı. Ama böyle bir çıkışa Tayyip Erdoğan talip değil, o yüzden çok ciddi bir meseleyle karşı karşıyayız. Ama şimdi manevi üstünlük, görüş açıklığı, zihin açıklığı, güçlerin birbirine yaklaşması, deneyimlerden olumlu sonuçlar çıkartarak, ortak yürünmese bile birlikte vurulması yönünde bir anlayış birliği bütün saflarda şekilleniyor. Bence en iyi haber budur, bu açıdan baktığımızda ben öyle düşünüyorum.

Erdal Er- Burada izninizle şunu da sormak istiyorum, aynı soruyu tabii Fuat Kava da soracağım. CHP faktörü önemli yani sonuç itibariyle ana muhalefet partisi son yerel seçimlerde de demokrasi güçlerini, demin de seçmenin de desteğiyle birinci parti konumuna geldi. Galiba yanılmıyorsam toplamda sadece CHP ‘ye saymazsak 52 milyon yurttaşın yaşadığı coğrafyayı, bölgeyi, illeri, ilçeleri şu anda CHP belediyeleri tarafından yönetiliyor. DEM ‘le birlikte bunu hesapladığımızda herhalde neredeyse %75 ya da %70 civarında bir rakamı görmüş olacağız. Şimdi CHP ‘ye de aslında demokrasiyle ilgili bir çağrı var. Yani bir demokrasi programıyla halkın karşısına çıkın. Çünkü Türkiye ‘nin buna ihtiyacı var. Yoksa biz yerel seçimlerde şu kadar başarı elde etti ama düzen değişmesin. Fakat biz yönetelim. Devam ederse ya da bu perspektifle CHP meseleyi ele alırsa 3 -5 yıl sonra, birkaç yıl sonra CHP’de bugün AKP ‘nin yaşadığı sorunu yaşar. Bu tespitte yapılıyor. Burada yani DEM parti başta olmak üzere demokrasi güçleri tabii CHP ‘yi üzerinde nasıl bir baskı oluşturabilirler, CHP’de böyle bir değişim görebiliyor musunuz?

Ertuğrul Kürkçü- Şimdi her şey tabandan , temelden kaynaklanıyor. Cumhuriyet Halk Partisi seçmeni değişti. Daha doğrusu şöyle diyeyim: Cumhuriyet Halk Partisi seçmenindeki değişim yukarıyı değiştirmeye başladı. Bu çok önemli, Cumhuriyet Halk Partisi seçmenin bir bölümünü, mesela Afyonkarahisar Belediye Başkanı olan hanımefendi ve ona oy verenlerin CHP’siyle Kadıköy’ün CHP’si veya İzmir’in CHP’si veya Mersin ‘in CHP’si bunlar birbirinden farklı, CHP de bu manada çoğul. Fakat CHP’de bir değişim arzusu ve değişim dinamiği ikisi bir arada. Bunu görmemiz lazım. Ancak bu değişimin tamamlanabilmesi açısından bana sorarsanız DEM’in yani bizim müşterek hareketimizin üstüne bir vazife düşüyor: Kürt meselesi aslında nedir? Nasıl çözülebilir? Bunun ortak çözümü var mıdır? Biz gizli gündemleri olan “bölücüler” miyiz yoksa aslında açık bir gündeme olan ve başka bir birleştirme yolu talep eden bir siyaset mi takip ediyoruz? Ben bu konuda Cumhuriyet Halk Partisi’nde kafa karışıklığı olduğunu düşünüyorum. Önlerinde ana muhalefet partisi olarak bundan sonra bir MİT’in raporları, savaş kabinesinin raporları olacak. Bir de bizim raporlarımız olması gerekir. Çünkü tek yanlı giden bir süreçle karşı karşıya değiliz. O açıdan Cumhuriyet Halk Partisi ‘ndeki değişimin hızlanması, güçlenmesi kısmen bize de bağlıdır. Tamamen değil. Biz de, tabii ki yeni koşullara göre kendimizi yeniden kurmalı ve kurgulamalıyız. Muhataplarımızın çoğul karakterini anlamalıyız, birden çok özneye hitap ettiğimizi görmeliyiz. Bunlar bayağı yüksek matematik talep eden yani basit aritmetikle içinden çıkamayacağımız şeyler. Fakat bir eşiği aştık. Şimdi artık Kürtlerin kurtuluşu, demokrasinin gerçekleşmesi, emeğin kurtuluşu bunların hepsi bir ortak hedefe doğru akıyor: Hakiki bir toplumsal ve demokratik cumhuriyet ve özerk yerel yönetimler üzerine yükselen bir yeni idare. Bu insanların zihninde teşekkül ediyor ve bunun hakiki sahibi biziz, tabi ki sonunda toplum bunu mülk edinecek ama bu fikri gerçek kılmak için şu son 30 yıldır verdiğimiz çabayı, çektiğimiz zahmeti, maddi manevi zahmeti bir gözümüzün önüne getirelim. Şimdi Türkiye ‘nin uyanmasına bir katkımız oldu ama bunu sonuca taşımanın henüz başındayız. Ben o yüzden bizim, Cumhuriyet Halk Partisi ve bunun dışındaki partisiz herhangi bir partiye meyletmemiş, bu seçimde hiç oy bile kullanmamış yurttaşların da protestosunu görecek, bütün bunları birbirine bağlayacak bir hat inşası göreviyle kenarda değil, demokratik kampın başında olma hakkımızı kullanmamız gerektiğini düşünüyorum. Bu ne demektir? Bu Kürtlerin özgürlüğü ile demokrasinin gerçekliği, emeğin kurtuluşuyla Alevi ‘nin kadının kurtuluşunun hepsinin aynı hâkimiyet rejimi karşısında bir ortak mesele olduğunu… yani biz bütün bunların sesi olabilmeliyiz, bir koro gibi hareket etmeliyiz. Korodan tek ses duyarsınız ama ne kadar çok ses vardır içinde. Bunları yapabilirsek eğer ben hem Cumhuriyet Halk Partisi ‘nin ileriye gitmesine hem AKP saflarındaki mütereddit unsurların gemiyi terk etmesine hem de Tayyip Erdoğan ve diğerlerinin Türkiye ‘nin başına daha büyük belalar açmadan teslim olmalarını Belki sağlayabiliriz [diye düşünüyorum]. Ama bütün bunlar işlerin daha nispeten barışçı bir iklimde gitmesini tabii ki gerektiriyor ve bunu deneyecekler midir bir çatışma iklimini Türkiye ‘ye iade etmeye şimdi bunun için haddinden fazla zayıflar çatışmaya okey diyecek insan sayısı AKP seçmeninden de az Türkiye’de. Öyle olduğu için biz bu avantajı da yani insanların müzakereci, uzlaşmacı, tartışmacı bir yeni siyaset çerçevesi talep ettiklerini görerek sesimizi buradan kurduğumuzda mesajımızı daha iyi taşıyacağızdır.

Ben ikinci bir noktaya değinmek istiyorum. Şimdi Özgür Özel, Cumhuriyet Halk Partisi başkanı, -artık ona lideri diyebiliriz. Çünkü öyle olup olmayacağı tartışmalıydı ama tarihi bir seçim başarısını, partisini şu yada bu taktikle kazandıran bir başkana lider demek icap eder-  liderliğinin ilk sınavında bize şunu dedi, “biz bir erken seçim düşünmüyoruz.” Şimdi nasıl düşünmezsiniz bir erken seçim? Şundan ötürü düşünmezlik edemezsiniz:  Türkiye’de yurttaşların siyasi davranışıyla iktidarın kurumsal şekillenişi birbirinden neredeyse yüz seksen derece uzağa gitti. Toplumda azınlığa düşen  bir güç parlamentoda üstündür ve mutlak iktidarı da başkanlık  vasıtasıyla elinde tutmaktadır. Tayyip Erdoğan bunun farkında olarak hem grup toplantısında hem kabine toplantısı sonrasında “Türkiye’de bir tane hükümet var. O da benim hükümetim. Merkezi iktidar bizdedir. Öyle yerel iktidar, merkezi iktidar falan diye bir [şey yok]. Herşey merkeze iktidardır” demeye başladı. Şimdi bunu demeye hakkı aslında olmadığını Fuat Kav arkadaşımız da anlattı, “durum böyledir” diye. Fakat şimdi akp saflarına bu propaganda yapılıyor. Burada bir erken seçim için belki atmosfer uygun değildir insanlar seçimden bıkmış [olabilir] vb.  Fakat bu muvazenesizlik, bu dengesizlik, bu eşitsizliğin mutlaka ve mutlaka ortaya konulması lazım. “Siz kimsiniz? Orada ne duruyorsunuz? Neyin nesisiniz? Siz yoksunuz, yok hükmündesiniz” dememiz lazımken  bizim saflarımızda tersi bir şey oluyor.

Erdal Er- Erdoğan ve Özgür Özel bir araya gelecek.

Ertuğrul Kürkçü- Şimdi bu da önemli tabii, çünkü daha önce bunu Tayyip Erdoğan büyükseyip kendisini reddediyordu. Fakat bunun şuna varmaması konusunda uyarmalıyız, yani bir mütareke rejimi bundan doğmamalı. Buradan muhalefet güç kazanarak Tayyip Erdoğan ‘ı bu görüşmede yenerek Özgür Özel’in çıkmasını isterim ben. Böyle olmadığı takdirde Tayyip Erdoğan bunun bir deneyimini yaşadı. Biliyorsunuz, lafı uzatmayayım ama, şu kadarını söyleyip bitireyim. “2018 seçimlerinde tarihi başarı kazandık” dedi. Değil mi? Yüzde elli ikiyle cumhurbaşkanı oldu. “Tescil ettim” dedi “başkanlık rejimini”. Ondan sonra 2019 yerel seçimlerinde yenildi. Aynı durum aşağı yukarı bugünküyle -fakat CHP bu kadar yükselmemişti- doğdu ve Tayyip Erdoğan 2023 genel seçimlerine gene partisini birinci çıkartmayı kendisini de cumhurbaşkanı yapmayı başardı.

Şimdi buna nasıl geldik? Buna Cumhuriyet Halk Partisi o seçimde, yerel yönetim seçimlerinde kazanılmış olan avantajı bir siyasi  zorlamaya  dönüştürmediği için geldik. Bir kere daha bunu denediğimiz takdirde emin olun ki bugünkü iyimserliğin yavaş yavaş buharlaştığını göreceğiz. O yüzden bizi zorlu bir sınav bekliyor. Biz eminiz niyetlerimizin halisliğinden, etrafımızda hep birlikte oluşturduğumuz geniş  demokratik auradan, bunların hepsinden eminiz ama bunlar eyleme dönüşmeye başladığı zaman, bunun ilk eyleme dönüştüğü anda nasıl büyük bir devlet uygulamasıyla karşı karşıya kalacağımızı görebiliriz. O yüzden Erdoğan ‘a daha şimdiden aklından bile geçirmemesi gerektiğini Özgür Özel -bizim de tasvibimizi kazanmış birisi olarak bu seçimde- söyleyecek mi, söylemeyecek mi? Gene bir sınav bizi bekliyor. O yüzden tabii ki kafaya kalkmadan, mesela şöyle demeden: “ya siz aslında biz olmasak seçim kazanamazdınız falan”… Bunların vakti geçti. Halk “kaç?” diyor. O sayıyor “yüzde 37 oy almışım demek ki hepsi benim.” E, biz de öyle yapıyorduk ve diyorduk ki “evet yüzde 13 aldık.” Ama bazı CHP ‘liler de o zaman bize veriyordu, “olsun diyorduk o bizim oyumuz.” Herkesin oyu kendinin. Ben onları hiç küçümsemiyorum ama mademki bizim tasvibimizi aldı, onu biliyor çünkü kendisi de böyle diyor. O zaman biz şunu tasvip etmiyoruz: Tayyip Erdoğan rejiminin ömrünü uzatacak hiçbir müzakere, hiçbir ayrı barışı kabul etmiyoruz. Tayyip Erdoğan ‘ın rejimi gidecek, bunu yüzüne karşı söylemek iyidir. Bunu barışçı ve demokratik yollardan yapacağını söylemek. Bu da iyidir, zaten tersini söyleyen yok. Ama bir bahar havası “canım kardeşim ne güzel sen iktidarsın, ben muhalefet” diye bitemez bu görüşme, ona dikkat çekmek isterim. Onun dışında şimdiye kadar demokrasi kampı 2023’te uğradığı kazanın sarsıntısından bence kurtulmuş gözüküyor. Bizim saflarımız bu açıdan bence demin başta söylediğim gibi netleşti. İyimserlikle bakabiliriz önümüze. Ama iyimser olmamız irademizin gücüyle ilgili yoksa aklımıza  başvurduğumuz zaman çok zor bir görevle karşı karşıya olduğumuzu söylemeliyiz. Yirmi yıldır aralıksız suç işleyen bir rejimi tasfiyeyi hedefliyoruz. Gangsterlerle mücadele edeceğiz. Aklımızdan çıkarmayalım.