“Ergenekon” Solda Saflaşmanın Bağlamı Değil, Yansısı

Ertuğrul Kükçü

Soruşturma süreci iktidar savaşının arenalarından biri. Bu savaşta esas, “adaletin yerini bulması” değil, hasmın saf dışı edilmesi: Hasım mahkûm edilemiyorsa rezil de mi edilemez. “Adalet” mahkemede değil, “ortam dinlemeleri”nde, bunların yansıdığı internet sitelerinde ve liberal köşelerde dağıtılır.

Radikal gazetesi web sayfasında Gökhan Kaya’nın düzenlediği “Solun solu Ergenekon’a nasıl bakıyor” başlıklı yazı disinin bugünkü yayınında Ertuğrul Kürkçü’nün değerlendirmesi de yer aldı; yayınlıyoruz. Dizinin tamamı için yukarıdaki bağlantıya tıklayınız.

“Ergenekon” koğuşturması karşısında nerede duruyorsunuz? Sosyalistlere biteviye sorulan bu soruya ne cevap verirseniz verin, bir bölüm liberali bütün sosyalistlere “Sol, darbeye hoşgörülü bakıyor” yaftası giydirmekten vazgeçirmiyor. Doğrusu sosyalist solda böylesi bir gaflet içinde görünenler de olmadı değil. Ama kocaman bir “sol” parantezi içine alınan her sosyalistin “Ergenekoncu” olmadığını ispata zorlanması, “Ergenekon” bahsinde gerçek bir durum tespiti ve “darbeci olmayan bir sol arayışı”ndan çok kaderlerini AKP’nin iktidarına bağlamış sağcı “liberal”lerin ve soldaki müttefiklerinin sosyalist muhalefeti etkisiz kılmak için giriştikleri bir manevralar toplamını ele veriyor. Sonuçta “Ergenekon” solda bir saflaşma yaratmıyor, AKP’ye karşı tavır bağlamında 2002’den beri var olan saflaşmayı yansıtıyor.

Öte yandan, “Ergenekon” karşısında nerede durduğunuz sorusu, yalnızca şimdi yargılamanın konusu olan kişiler karşısındaki konumunuzla, ya da yargı süreciyle değil, en yakın tarihle 2004’ten bu yana Türkiye’de süregiden politik mücadeleler alanındaki konumlanışınızla ilgilidir. Çünkü başka bir yerde söylediğim gibi:

“Araya savcıların, yargıçların girmesi şaşırtmasın, bu ‘başka araçlarla süren’ bir iktidar çatışması. Bir yanda, Soğuk Savaş sonrasında uluslararası sistem yeniden dizilirken küresel piyasada rekabet avantajını Avrupa Birliği ile bütünleşmekte gören büyük sermayeyle “Anadolu Kaplanları”nın AKP ekseninde oluşturdukları, bir gözü Orta Doğu’da bölgesel nüfuz peşinde çelişkili ittifak var. Öte yanda gücünü üretimdeki yeri ve rolünden çok, devletin göreli özerkliğinin kendilerine tanıdığı hareket kabiliyetinden ve askerin politik nüfuzunu çekip çevirmekten alan, Türkiye’nin geleceğini “Avrasya”nın yeniden şekillenişi içerisinde konumlandırmaya çalışan karmaşık bir başka ağ. Bugün kısaca “Ergenekon” denilen bu yapının ufkunda politikleşmiş-askeri manipülasyonlarla iktisadi, toplumsal yapıları denetim altına alarak Türkiye’yi Çin ve Rusya arasında şekilleneceği varsayılan “Avrasya”ya yönlendirmek var(dı).  (Ertuğrul Kürkçü, “Ergenekon” ve Politik Bağlam: Üçüncü Bir Kutup Var!, Radikal 2, 27 Temmuz 2008)

Şimdi mahkeme önünde süren bu kamplaşama karşısındaki tutumumuzu 2004 yerel seçimleri arifesinde çok net olarak ortaya koymuştuk:

“[…] Türkiye’nin klasik ve kurulu sol/sağ denklemi de çöküyor. Otoriter sağ ile kaynaşan “sosyal demokrasi” ve büyük sermaye ile eklemlenen siyasi İslam arasındaki karşıtlaşmanın demokratik ve halkçı bir dinamik yaratmasının olanaksızlığı nesnel olarak kendini gösteriyor. Emekten ve özgürlükten yana bir ‘üçüncü kutup’ ihtiyacı kendisini bütün gücüyle toplumun ezilen, sömürülen, dışlanan, susturulan kesimlerine dayatıyor.” (Ertuğrul Kürkçü, Üçüncü Bir Kutup Gerek, Siyasi Gazete, Sayı 8, Ocak 2004)

Cumhuriyet Mitingleri eşliğinde bir darbenin eli kulağında göründüğü 2007 genel seçimleri arifesinde de tutumumuz açıktı:

“Silahlı kuvvetlerin kendisini toplumun sahibi ve efendisi konumuna yerleştirerek yurttaşları birbirlerine karşı harekete geçme ve toplumun kaderine el koyacağı bir askeri diktatörlüğe bu şekilde onay sağlama girişimine karşı en etkili panzehir, henüz bir askeri darbe gerçekleşmeden önce onu inandırıcılığının başlıca dayanağı olan “güvenlik” gerekçesinden yoksun bırakmak.  Ezilenler, temsilcilerini meclise gönderme kararlılıklarını şiddetten ve onun her türlüsünden özellikle bütün seçim dönemi boyunca uzak durmaktaki kararlılıklarıyla da tanımlamak zorunda.  Devrimcilik, bir askeri diktatörlük karşısında yazılabilecek her türlü kahramanlık destanından önce, o diktatörlüğün yolunu kapatacak hamleleri sabırla gerçekleştirmekle ilgilidir.” (Ertuğrul Kürkçü, Askeri Diktatörlüğe Hayır!, Siyasi Gazete, Sayı 17, Haziran 2007)

“Ergenekon” yargılamalarına bu çizgi üzerinde yaklaştık:

“Elbette, seçilmiş bir hükümeti, seçimler yoluyla alaşağı etme kapısı siyaseten ve hukuken açık olduğu halde gözlerimizin önünde darbeyle devirmeye kalkışan, bunun için tedhişe, cinayete, sabotaja girişen “Ergenekon” çetesi cezasını çekecek. Elbette “sol” herkes için olduğu gibi onlar için de adil yargılamanın garanti edilmesini isteyecek, ama hak ettikleri gibi cezalandırılmaları için… İçine düştükleri açmazdan onları nasıl çıkaracağını avukatları Deniz Baykal düşünsün!

“Apaçık ki, “Ergenekon”u bugünkü çöküşe sürükleyen “ihbar” ve “iftiralar” değil Yaşar Büyükanıt ile Tayyip Erdoğan arasında oluşturulan 4 Mayıs 2007 “Dolmabahçe Mutabakatı”ndan sonra Silahlı Kuvvetlerin “Avrasyacılar”a verdiği taktik desteği geri çekmesiydi.” (Ertuğrul Kürkçü, “Ergenekon” ve Politik Bağlam: Üçüncü Bir Kutup Var!, Radikal 2, 27 Temmuz 2008)

Şu halde geriye tek bir soru kalıyor: Bir darbe ile iktidarı ele geçirmekten, Türkiye’yi “anti-emperyalizm” palavraları eşliğinde askeri bir diktatörlükle yönetilen ipini koparmış bir “haydut devlet” haline getirerek, Orta-Doğu’daki güç kavgalarının içine bodoslama dalmaktan başka bir ufku olmayan asıl sorumlular mahkeme önüne çıkarılacak mı? Onların 1970’lerden beri sürdüre geldikleri yer altı faaliyetleri, cinayet sabotaj ve suikastlarda işbirliği içinde olanlar bu soruşturmalar kapsamında ortaya çıkartılacak mı? Mazlumların hakları iade edilecek, kurbanların yakınlarına tazminat ödenecek mi? Kısacası adalet yerini bulacak mı?  Adil bir yargılama yapılacak mı?

Yargı önüne çıkarılanlara bakarsak bu soruya evet cevabı vermek için elle tutulur bir nedenimiz var sayılmaz. Henüz bu soruşturma kapsamında yargı önüne getirilen tek şiddet olayı Cumhuriyet gazetesinin bombalanması; yargı önüne çıkarılmış olanlar arasında iki emekli orgeneral dışında bir darbe için elinde güç bulundurmuş halen görevi başında hiç kimse yok ve kanıt olarak onların boş konuşmalarından oluşan milyonlarca sayfalık telefon dinlemesi çözümü var. Bunlarla AİHM ölçütlerinde inandırıcı bir hüküm kurulması olasılığından söz etmek çok güç.

Ancak “Ergenekon” yargılamasının başından beri böyle bir amaç güttüğü çok kuşkulu. Söze başlarken söylemiştim: “Araya savcıların, yargıçların girmesi şaşırtmasın, bu ‘başka araçlarla süren’ bir iktidar çatışması.” Soruşturma süreci bu savaşın arenalarından biri, bu savaşta esas, “adaletin yerini bulması” değil, hasmın saf dışı edilmesi: Hasım mahkûm edilemiyorsa rezil de mi edilemez.  “Adalet” mahkemede değil,  “ortam dinlemeleri”nde, bunların yansıdığı internet sitelerinde ve liberal köşelerde dağıtılır.

“Üçüncü bir kutba işte tam da bunun için ihtiyaç var:  Sırf var olan askeri vesayet rejimini sürdürebilmek adına bütün bu “Ergenekon” faciasını milletin başına musallat eden asıl failleri, yani son 10 yıl boyunca, ellerindeki gücü kötüye kullanarak, görevlerini savsaklayarak binlerce insanın hayatının sönmesine, sonsuz büyüklükte maddi ve manevi kaynak ve enerjinin israf edilmesine yol açan bütün askeri ve politik kudret sahiplerini yargıç önüne dikmek için.

“Bunu ancak hiçbir hükümetin sorumluluğuna ortak olmamış olanlar, Siyasi İslamın da ‘Ergenekon’ milliyetçiliğinin de zulmüne hoşgörüsü olmayanlar,  bir Sosyal Cumhuriyet talebiyle mücadele edenler yapabilir. (Ertuğrul Kürkçü, “Ergenekon” ve Politik Bağlam: Üçüncü Bir Kutup Var!, Radikal 2, 27 Temmuz 2008)

04.05.2009
http://bianet.org/bianet/bianet/114273-ergenekon-solda-saflasmanin-baglami-degil-yansisi