Dursun Çiçek’in İtirafını Kovuşturacak Savcı Var mı?

Ertuğrul Kürkçü

Genelkurmay Askeri Savcılığı, “belge”nin resmi sayılamayacağını karara bağlasa da hakikiliğine dair aleyhte bir hüküm vermiyor. Albay Dursun Çiçek’in savcılıkta imza değiştirmesi aslında belgenin onun elinden çıktığının bir itirafı. Bu itirafı kovuşturacak cesur bir savcı aranıyor!

“Soruşturmanın sonucunu etkilemeyeceği değerlendirilerek şüphelinin (Deniz Kıdemli Kurmay Albay Dursun Çiçek) askeri savcılık huzurunda verdiği imzaların daha önceki muhtelif belgelerdeki imzalarıyla örtüşmemesinin ayrıca incelettirilmesine gerek görülmemiştir.”

Türk Silahlı Kuvvetleri adına yargı yetkisini kullanan Genelkurmay Askeri Savcılığı, ünlü “belge” soruşturmasını “olay hakkında kovuşturmaya yer olmadığı”  kararıyla sonuçlandırırken başka şeyler yanında yukarıdaki tespite de yer veriyor. Gündelik dilde ve daha az dolambaçlı bir ifadeyle şunu demiş oluyor: “Savcılıkta imzasını değiştirdiğini anladık ama şimdi bununla da uğraşmayalım dedik. Bunun lüzumu yoktu.”

Dursun Çiçek’in hilesi

Kararın tamamından Genelkurmay’ın ve Askeri Savcılığın Albay Çiçek’in “belge”de ortaya konulan maksatlarla ilişkili olup olmadığı ve bu maksatların gerçekliğinden çok, bu “belge”nin karargâhta hazırlanıp hazırlanmadığı ve evrakın resmi olup olmadığının ortaya çıkarılmasıyla meşgul olduğu anlaşılıyor.  Savcılık, eldeki “belgenin fotokopi olduğu, aslının bulunmadığı/ele geçirilmediği”ne ve “şekil açısından hiçbir askeri yazı biçimine uymadığı”na bakarak belgenin “Genelkurmay Başkanlığı Karargahında düzenlenmediği” sonucuna ulaşıyor, ve dosyayı “belgenin kim veya kimler tarafından üretildiği, üretenlerin amaçları, bu suretle Türk Silahlı Kuvvetlerinin hedef alınıp alınmadığı,  vb, vb…” hususların kovuşturulması için İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderiyor.

Bu karar Genelkurmay Başkanlığı’nı yasal olarak “darbe kovuşturması” yükünden kurtarsa da, CHP’nin ve MHP’nin iddia ettiği gibi “belgenin sahteliği”ni kanıtlamıyor; onun resmi bir belge sayılamayacağını hükme bağlıyor.

“Belge”nin bu haliyle resmi evrak sayılmaması usule ve kurala uygun. Fotokopiden ibaret olması dolayısıyla belgenin hiç kimse, bu arada altında imzası görünen Deniz Kıdemli Kurmay Albay Dursun Çiçek aleyhine de başlı başına bir kanıt sayılamayacağı kabul edilebilir ve Çiçek bu soruşturmadan yırtabilirdi, eğer telaşa kapılıp, çocukça bir hileye başvurmasaydı. Bu hile, yani Çiçek’in soruşturmadan yakasını kurtarmak için, “yiğidin son kalesi”ne sığınmak, “inkar”la yetinmek yerine kırk yıllık imzasını Askeri Savcılık’ta değiştirmiş olması, belgenin “Silahlı Kuvvetlerin düşmanları”nın değil bizzat Çiçek’in elinden çıkmış olması olasılığını milyonlarca kez artırıyor. Çiçek , bu imza değiştirme işlemiyle eylemini, ağzından (ya da elinden) kaçırıyor,  itiraf ediyor!

Kıdemli “andıççı” albay

Çiçek’in  Silahlı Kuvvetler’e “düşman” icat etmek konusundaki becerikliliği göz önünde tutulursa, bu olasılık iki kez güçleniyor. Hatırlayalım Nisan 2008’de ortaya çıkan ve varlığı inkar edilmeyen “ABD ve AB’nin kendi amaçlarına uygun olarak yönlendirdiği sivil toplum örgütlerinin faaliyetleri hakkında bilgi vermek ve bu kapsamda alınabilecek karşı tedbirler hakkında onay almak maksadıyla hazırlanmış” olan belge de Dursun Çiçek imzasını taşıyordu.

Esas olarak “Aydınlık” dergisinin yayınlarını kaynak olarak kullanan belgede  “Bülent ve Nejat Eczacıbaşı, Sabancı Holding, Mehmet ve Canan Barlas, Ahmet İnsel, Nabi Avcı, Ömer Dinçer, Salim Uslu, Oktay Ekşi, Sezen Aksu, Zülfü Livaneli, Taha Akyol, Milliyet/CNNTürk, Özdem Sanberk, Şahin Alpay, Kürşat Bümin, Hakan Altınay, Ali Bulaç, Nadire Mater, Eyüp Can, Nebahat Akkoç, Murat Belge, Osman Kavala, Ömer Madra ve Eser Karakaş” gibi birbirleriyle bağdaştırılması çok da kolay olmayan kişi ve kurumlar “düşmanlar” arasında anılırken, Necdet Timur, Kemal Yavuz, Çevik Bir, Armağan Kuloğlu, Erol Mütercimler, Ercan Çitlioğlu, Tevfik Diker (Gözcü gazetesi) gibileri de “dostlar”, desteklenmesi gerekli kişiler arasında sayılıyordu.

“Kaynağın” ve “dostlar”ın kayda değer bir bölümünün bir yıl geçmeden “Ergenekon” koğuşturması kapsamında şüpheli olarak sorgulandıkları da anımsanırsa, Dursun Çiçek’in bir “iftira kurbanı” olması ihtimalinin, onun iftiralarının kurbanı olarak milliyetçi saldırılara hedef gösterilen yüzlerce insanın masumiyetinden daha yüksek bir ihtimal sayılamayacağını anlamak kolaylaşır.

Temizlik  olmayacak mı?

Cumhuriyet savcılıkları, Hükümet ve Genelkurmay Başkanlığı, asıl şimdi, Genelkurmay Askeri Savcılığının kararından sonra, ciddi bir sınavla karşı karşıya: Kendi kendisini ele vermiş olan Deniz Kıdemli Kurmay Albay Dursun Çiçek’in ilişkilerini mercek altına alacaklar mı?  Onun itrafının gereğini yapacaklar mı? Onun Silahlı Kuvvetler hiyerarşisi dışında giriştiği faaliyetlerin odağını ortaya çıkaracaklar mı?  Telefon konuşmalarının kaydını toplayacaklar mı? Haklı bir şüpheye dayanarak başlatılacak idari ve adli bir soruşturma sonunda Silahlı Kuvvetleri bir darbeye sevk etmek için çabalarını artırarak sürdüren faşist fesat örgütlerini ordudan, polisten, yargıdan, idareden ve üniversiteden temizlemek için etkili bir yeni adım atacaklar mı?

Yoksa durum idare mi edilecek?  Herkes “Ergenekon” soruşturması üzerinden politik mevzilerini tahkim etmekle yetinecek, “belge” kıyameti Gülen cemaatinin de Silahlı Kuvvetler ile hükümet ortaklığına bir ucundan yanaşmasıyla oluşacak yeni bir mutabakat ile yatışmış mı sayılacak?

Henüz, hükümet ve Silahlı Kuvvetler’in birinci yolu tutacaklarına ilişkin hiç bir emare görünmüyor!

25.06.2009
http://bianet.org/bianet/bianet/115457-dursun-cicekin-itirafini-kovusturacak-savci-var-mi