Biz Türkler, Anadolu’ya geldiklerinde hep orada duran ve aslında bin yıl öncesinden beri orada duran bir halkı kendilerine bağladılar. Onlarla olan ilişkilerini de efendi-köle ilişkisine doğru evrilttiler.
Buradan doğan sorunu Osmanlı’dan Türkiye Cumhuriyeti devraldı. Bu sorunu demokratik ve özgürlükçü bir şekilde gidermek yerine bu sorunu oratadan kaldırabileceğini sandı. Yani bu kavmi, eğer hakim kavme benzetirse bu sürecin içerisinden çıkarım sandı.
Ne yazık ki, Fransa’da olan, Almanya’da olan Türkiye’de olmadı. İktisaden daha gelişmiş olan halk, ötekini iktisadi yollarla, zora dayanmayan yollarla kendine benzetip asimile edemediği için bu sorun bugüne kadar geldi.
Şimdi bu çözülememiş olan sorun bütün haşmetiyle duruyor. Eğer sizin dediğiniz gibi bir manipülasyon meselesi olsaydı, merkezi bir devletin gücüyle alaşağı edilemeyecek bir manipülasyon ben bilmiyorum. Bunlar alaşağı edilir. 30 yıldır Türkiye’de harp sürüyor. Ondan evvelki ayaklanmalar… Onların hepsini göz önüne getirdiğinizde. yüz binlerce insnaın hayatına mal olmuş, Türkiye’nin bu kadar kaynağına mal olmuş, bu kadar gelişmesinin önünü kesmiş olan bir sorunu gidermek devleti yönetenlerin de, vatandaşların da görevi.
Bizim karşımıza bu vazife gelmiş durumda. Bunu çözeceğiz, çözmek için bir çare üreteceğiz. Bu çareyi idari, inzibati tedbirlerde aramayacağız. Bu çareyi siyasi, toplumsal tedbirlerde arayacağız. Beğendiklerimizi kabul edeceğiz, beğenmediklerimizin yerine çözüm sunacağız. Ben bakıyorum 2000’den beri bu konuda bir çözüm önerisiyle ortaya çıkanlar Kürtler. Öyle olsun diyorlar, böyle olsun diyorlar, şunu yapalım, bunu yapalım… “Hayır, olmaz olmaz siz öneri getiremezsiniz” deniyor. Şimdi Mehmet Metiner soruyor, bu Öcalan’ın söyledikleri iş mi? Ben 1994’te Ragıp Duran ile beraber Öcalan’la bir hafta uzun bir söyleşi yaptım. Sonra geldim, bunları Özgür Gündem’de yayınladım. İkinci gün gazete kapatıldığı için devam edemedim. Sonra o bant çözümleri bizim haberimiz olmadan bir kitap olarak yayınlandı ve toplatıldı. Aranırsa sahaflarda bulunabilir.
Öcalan bugün söylediklerinin hepsini o zaman Şam’da, ölüm tehdidi yokken, kimse onu idamla tehdit etmiyorken, aslında yürüyen bir çatışmanın başında görünürken söyledi. Öcalan’ın söylediği şey şuydu: Demokratik Cumhuriyet isteriz. Ayrılmak istemeyiz. Ben Diyarbakır milletvekili olarak meclise gitmek isterim. Ben bundan daha demokratik bir öneri bilmiyorum.
Kim ne derse desin, farklı etnik kökenlerden, farklı tarihsel kaynaklardan, farklı dillerden gelen insanların birine dayanarak yapılmış olan yurttaşlık tanımının bir çıkmaz olduğunu düşünüyorum.