Teslim Töre’nin ardından…

Teslim Töre Türkiye ve Kürdistan tarihinin en derin değişimlerden geçtiği uzunca bir dönemin her anına izlerini bırakarak geçip gitti. Geride kalanların kendisini göklere çıkarmasını değil, yürüdüğü yolu yürüdüğü biçimde kat edişini anlamlandırmalarını beklemişti hep ve bunu hak ediyor

Teslim Töre’nin naaşı, 13 yıllık sürgünün ardından bugün İstanbul’da toprağa veriliyor. Önceki gün Bern’de, Bakunin’in mezarının yanıbaşındaki kilisede Türkiye ve Kürdistan devriminin ana damarlarından gelenlerin buluştuğu veda töreni onun nispeten uzun siyasal yaşamının kısa özeti gibiydi. Mücadele ederken, düşünürken, konuşurken, yeraltında, açık siyasette, sürgünde ya da yurdunda Teslim Töre’nin omzu hepimizin omzuna bir şekilde değmiş olmasa son yolculuğunda hepimizin omzu onunkine nasıl değebilirdi?

Theodor Adorno “yanlış hayat doğru yaşanmaz” demişti. Adorno’dan yola çıkarak Teslim Töre’nin 80 yılını, tersine, tek cümleye sığdırabiliriz: Doğru bir hayat yaşadı! Teslim Töre’nin doğduğu yıllarda -ve bugün de- Malatya kırlarında dünyaya gelmek, “Batı”dan bakıldığında “mâkus talih”ti. Gerçekten de Teslim Töre, ilkokuldan sonra hiç okula gitmedi, akademik öğrenimden geçmedi ama nispeten uzun yaşamı boyunca ortaya koyduklarına bakınca, formel eğitimden uzak kalmanın talihsizlik olduğunu söylemek yavan bir ezberden ibaret kalır. Sonraki hayatında, Kürtlerle Türkmenlerin, Ermeni ve Süryaniler ile Müslümanların, Aleviler ile Sünnilerin yüzyıllar boyunca iç içe yaşadıkları çok dilli, çok kültürlü bir dünyadan beslenmenin; “topraktan öğrenip kitapsız bilmenin” ve hepsinden önemlisi, Selçuklu ve Osmanlı saraylarını yüzyıllarca tehdit eden Babai ve Celali isyanlarının, Kürt ayaklanmalarının söylencelerinin bilgisiyle büyümenin bir devrimci için başlıbaşına bir nimet de olabileceğini görecektik…

Teslim Töre ve emsali devrimciler, devlet ve siyaset dersinde bütün “okumuş” akranlarından önde; toplumun çoğul tabiatına aşina; ortaklaşa çalışmaya ve müştereklere birlikte tasarrufa alışık; bedenleriyle zihinleri arasında çok daha az bölünmüş bireyler olarak içine girdikleri Türkiye İşçi Partisi (TİP) örgütlerine hayatiyet ve sağlamlık katmayı, ehlileştirilememiş bir özgürlük duygusu aşılamayı başardılar. Sosyalist hareket de onları Marksizmle tanıştırarak, isyancı ruhlarını maddeci tarih görüşüyle terbiye edebilmelerini sağlayarak, kırsal yaşamın darlığını aşmaları için değme üniversitenin veremeyeceği paha biçilmez bir “eğitim” fırsatı sundu.

1968’in devrimci gençlik hareketinin daha doğar doğmaz yüzünü topraksız köylülere dönmesi, gözünü köklü bir halk devrimine dikmesi Teslim Töre gibi halk önderlerinin devrim ve sosyalizm mücadelesine taşıdıkları enerjinin ve toplum bilgisinin eseriydi. Bu vesileyle, Teslim Töre’nin 1968-69’da Malatya, Antep ve Adıyaman’da oynadığına eşdeğer bir rolü Aydın ve yöresinde oynayan Halil Özmen ile aynı enerjiyi Ordu ve Samsun yörelerine taşıyan Fikri Sönmez, Ziya Yılmaz ve İsmet Öztürk’ü de anmadan geçemeyiz.

Teslim Töre istisnai kişisel yetenekleriyle emsallerinden hep bir baş ilerideydi. Devrimci hareketin akacağı yeni yataklar peşinde koşması onu yerelliğin ötesine geçirdi; Kürdistan ve Filistin Devrimleriyle, uluslararası sosyalist hareketle buluşturdu. 1971 sonrasında devrimci hareket yeni yol ayrımlarına yürürken Teslim Töre, edinimini öncülük ettiği politik hareketler – TKEP/KKP- üzerinden doğrudan üretici ve emekçi gençlere ve kendisiyle aynı köklerden gelen devrimcilere taşımaya verdiği öncelikle ve Kürdistan devriminin kendi özgün yolunu açması için gösterdiği çabalarla ayırt edilir olmuştu. 1990’larda ÖDP’de, ardından HDP’de önemli roller üstlenen 1978 kuşağından pek çok devrimci, formasyonlarını Teslim Töre’nin başını çektiği bu yapılar içinde kazandılar.

Geride bıraktığı metinlere hızla göz gezdirince Teslim Töre’nin hep büyük soruları ortaya attığını, çözümlere ulaşamasa da çözüm umudunu dillendirmekten hiç vazgeçmediğini görebiliyoruz. Sovyetler Birliği çökerken onu halâ umutlu ve onun için devrim ve sosyalizmi halâ güncel kılan şey sosyalizmi “praksis” olarak, düşünce ve eylemin birliği halinde, oluş ve yok oluş sürecinin bir anı, sürekli bir akış olarak tasavvur etmeyi başarabilmesiydi.

Teslim Töre Türkiye ve Kürdistan tarihinin en derin değişimlerden geçtiği uzunca bir dönemin her anına izlerini bırakarak geçip gitti. Geride kalanların kendisini göklere çıkarmasını değil, yürüdüğü yolu yürüdüğü biçimde kat edişini anlamlandırmalarını beklemişti hep ve bunu hak ediyor: Eğer, devrimci hareket devrimci teoriyi kırların ve varoşların, doğar doğmaz kulaklarına isyan türküleri fısıldanmış gençliğine taşımak üzere sebatla hep aynı güzergahı takip etmiş olsa, Teslim Töre bir istisna olarak kalır mıydı?
___________________________
Yeni Yaşam Gazetesi, 28 Kasım 2019