Savaş tezkeresi ve Hevrin Xelef cinayeti

“Yasayı bilmemek, mazeret sayılmaz.” Savaşın “siyasetin başka araçlarla sürdürülmesi” olduğunu bilmemeleri, savaş tezkeresine “evet” diyenlerin de Hevrin Xelef’in katlindeki payını hafifletmeyecek. 

BM İnsan Hakları Yüksek Komiserliği Sözcüsü Rupert Colville, Suriye’nin kuzeyindeki vahşet ve savaş suçlarından Ankara’yı doğrudan sorumlu tuttu. Colville, TSK’nin Suriye’de SDG’ye karşı savaşa sürdüğü Ahrar El-Şarkiya çetesinin M4 karayolunda üç Kürdü ve kadın siyasetçi Hevrin Xelef’i kurşuna dizdiğini doğruladı. “Türkiye kendisine bağlı silahlı grupların işledikleri ihlallerden devlet olarak sorumludur. Siviller ve esirler de dahil savaş dışındaki kişilerin kurşuna dizilmesi uluslararası insani hukuk çerçevesinde ağır bir suçtur.” dedi.

Haberler, Ankara’nın, Suriye’de yalnızca bir hafta içinde siciline yüzlerce savaş ve insanlık suçunu daha eklemeyi başardığını belgeliyor. Kanıtlar güvenilir: Katillerin kendilerince yayınlanıyor! Bunları, iktidarı her nasılsa ele geçirmiş bir meczup kendi başına işlemiyor. Emir-komuta zinciri herkese insanlık suçlarının bir ucundan tutturuyor. Milli Savunma Bakanından, rütbesiz ere kadar on binlerce kişinin dahil olduğu bir suç makinesi günde 24 saat durmaksızın işliyor. 

Bu suçlara Trump yönetimi de dahil. CNN güvenlik muhabiri Ryan Browne, bir ABD yüksek görevlisinin Ankara’yı Kuzey Suriye’de “düzenli birlikler yerine çoktan ortadan kaldırılmış olmaları gereken haydut, korsan ve serserileri kullanmak”la suçladığını aktarmış. Yetkili, sorumluluğu istediği kadar TSK’nin “Suriye Milli Ordusu” adı altında kullandığı serserilere yıka dursun, aslında ABD’nin istilaya belli koşullarda onay vererek suç ortaklığı yaptığını da itiraf etmiş oluyor. 

İç politikada sorumluluk sahibi olanların Erdoğan’ın Suriye’deki savaşının Türkiye iç siyasetinin izdüşümünden başka bir şey olabileceğini sanmaları ve savaşa onay vermeleri ABD yönetimininkinden daha hafif bir suç sayılmaz. Üstelik, AKP-MHP-Ergenekon ittifakının Rojava’da sahaya sürdüğü “vekil” güç, Ankara’nın savaşının karakterine tamamen uygun.

Ankara’nın Kürtlere karşı yürüttüğü savaşın uluslararası hukukta ve savaş hukukunda dayanağı, ahlakî meşruiyeti ve askerî mantığı yok. Diktatörlüğün “beka” savaşının meşruiyeti kendinden menkul. Bu, esasen sivil topluma karşı açılmış bir yok etme savaşı; Rojava toprağında sürdürülen “Çöktürme Harekatı”dır. Kuzeyde direnişin tenkilini SADAT şirketinin taşeronluğuna bırakanların, Rojava’da “kelle kesiciler”den bir “milli ordu” kurmalarında şaşılacak bir şey olmaz. Asıl, bu hedeflerin “savaş hukuku” çerçevesinde kalınarak elde edilebileceğini düşünmek, tarih ve savaş yasalarından habersizliktir.  

Bu savaşın hedefinde “askeri tehdit” olarak tanımlanabilecek bir silahlı kuvvet yok; Rojava’nın, IŞİD ve El-Kaide’nin soykırım tehdidi altında özsavunmaya zorlanmış Kürt halkı ve müttefikleri var. “Kelle kesiciler”in insafına terk edilen Ezidi ve Müslüman Kürtlerin içinde parlayan devrimci cevher ve Müslüman Araplar, Nusayriler ve Süryaniler ile oluşturdukları toplumsal dayanışma var. Erkek köleliğinden kurtulan kadınların devrimin önderliğine yerleşmeleri var. Toplumsal yararın kâr mantığına galebe çalmış olması var. Toplumu ve yaşamı savunmaya devletin değil devletsizliğin yön vermesi var… 

AKP-MHP-Ergenekon iktidarı Rojava’ya sefer açarken işte devrimin bu toplumsal karakteri dolayısıyla kendisiyle aynı kumaştan rakip ve hasımlarının hoşgörüsünden cömertçe yararlanabiliyor. Katilleri, Hevrin Xelef’i, dünyanın bütün gericilerinin emek, doğa ve kadın düşmanlığına da vekâlet ettikleri güveniyle kurşuna diziyorlar. Yandaş Yeni Şafak silahsız sivil bir siyaset insanının alçakça katledilmesini işte bu iklimde “başarılı operasyon” diye göklere çıkarıyor. 

Ana muhalefet partisi başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, “askerimizin burnu kanamasın” diye onay verdiği Rojava savaşı insanlığa karşı bir suç seline dönüşürken, “Ama” demiş, “iktidar bu savaşı iç politikaya alet ediyor…”

Roma Hukukunun ilkesi –Ignorantia juris non excusat– yalnızca ceza yasaları çerçevesinde değil, tarih ve siyaset yasaları bağlamında da geçerli: “Yasayı bilmemek, mazeret sayılmaz.” Savaşın “siyasetin başka araçlarla sürdürülmesi” olduğunu bilmemeleri, savaş tezkeresine “evet” diyenlerin de Hevrin Xelef’in katlindeki payını hafifletmeyecek. 
___________________________
Yeni Yaşam Gazetesi, 17 Ekim 2019