Patatesler değil çiftçiler yürüdüğünde…

Ürün çürüyüp gitmiş, tarım bunalımın burgacına girmiş, çiftçiler birer birer kendilerini kurşuna dizmeye başlamışken İstanbul kapılarına sevk edilen patates-soğan kamyonları ne kırların çiftçilerini ne kentlerin açlarını ne de Erdoğan’ın iktidarını kurtarabilir.

9 Nisan 2021.  İzmir’in Torbalı ilçesinde, 46 yaşındaki 3 çocuk babası çiftçi B. Y. tarlalarını satmasına rağmen borçlarını kapatamayınca bunalıma girdi. Kendisini asarak intihar etti.

10 Eylül 2020. Nevşehir’in Derinkuyu ilçesinde patates üreticisi A.Ş., borcunun yapılandırılması talebini reddeden banka şubesinde üzerine benzin dökerek kendini ateşe verdi.

17 Ekim 2019. Uşak’ın Sivaslı ilçesinin Kökez köyünde 40 yaşındaki çiftçi M. O.  50 bin liralık borcunu ödeyemeyince kendisini tüfekle vurarak intihar etti.

5 Ağustos 2019.  Aydın’ın Efeler ilçesinde 60 yaşındaki çitçi S. Ş.  geçim sıkıntısı dolayısıyla girdiği bunalım sonucunda kendisini pompalı tüfekle vurarak intihar etti.

18 Ekim 2018. Tekirdağ’ın Çerkezköy ilçesinden 69 yaşındaki çiftçi M. A, 400 koyunu ve traktörünü satmasına karşın borçlarını ödeyemedi. Bankanın kredi talebini geri çevirmesi üzerine kendisini başından vurarak intihar etti.  

*          *          *

İki yıldır, yukarıdaki haberlerin yalnızca birkaçını anımsattığı çiftçi intiharları Türkiye kırlarında kol geziyor olmasa, Erdoğan rejiminin aklına “şu Ramazan ayında, garip gurebayı sevindirelim” diye kamyonlara patates-soğan yükleyip İstanbul kapılarına dayanmak gelir miydi hiç?

Aslında olan biten kapitalist piyasa ve kapitalist devlet mantığının varması kaçınılmaz mantıksızlığın sıradan sonuçlarından ibaret. Rejim 2020 hasadından bu yana, bugün gerçekleşen her şeyi görebilecek durumdaydı. Değildiyse, Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB), geçtiğimiz yaz uyarmıştı: Soğan, patates ve limonda tüketim daralıyordu. Oysa hükümetin umarsızlıkla panik arasında gidip gelen önlemleriyle 2020 başında bu ürünlere getirilen ihracat kısıtlaması ve pandeminin yol açtığı tüketim düşüşleri bir anda stokları şişirmiş, çiftçinin ürünü elinde kalmıştı. Çiftçiler, hükümete çıkış yolunu da işaret ediyorlardı: “Üretim planlaması. Üreticilerin nerede, ne kadar ürün yetiştireceğini bilmesi. Üretimin Türkiye’nin ihtiyaçlarına göre belirlenmesi. İhracatta mevcut pazarların korunması. Yeni pazar araştırmaları yapılması.”

Oysa, hükümet çiftçiler ne öneriyorsa tersini yapıyordu. 2018-19’da üretimin ihracata akmasıyla iç piyasada soğan ve patates bulunamaz olmuş, fiyatlar 8-10 liraya kadar yükselmiş Erdoğan rejimi de soğan ve patates depolarında “terörist” avına çıkmıştı. Gösteriş bittikten sonraysa ithalat kapısını açmış, “patates-soğan terörizmi” tekerrür etmesin diye 2020 başında patates-soğan ve limon ihracatını izne bağlamıştı. Ne var ki, üretici de bir yıl önceki trende bakarak soğan ve patateste rekolteyi yükseltmişti. Sonuçta, piyasanın kendiliğinden işleyişiyle, iktidarın planlamadan bihaber panikçi önlemleri birbirine karşı çalışmaya başladı. Dünyada dış talep kabarırken rejim Türkiye’den ihracat kapılarını kapattı, bununla da yetinmeyerek “ne olur ne olmaz” kafasıyla ithalat kapılarını açık tuttu. Ürün ambarlarda çürümeye terk edildi. Üretimin, kârlılık beklentisine, hükümet önlemlerinin ise toplumu değil iktidarı korumaya dayandığı Türk soğan-patates diyalektiği (!) işlemeye devam ederken 2021’de, Türkiye kırları bir toplumsal ve ekonomik bunalımla kuşatıldı.

Bu, bunalım, çiftçilerin biteviye kendilerini öldürmeleriyle böyle sürüp gider mi? Çiftçiler 2001’de yazar kasasını kapıp Başbakan Ecevit’in kapısına atmak için Ankara’ya gelen esnafın ayak izlerini takip etmezler mi? Traktörlerine atlayıp Ankara’ya çıkan yollara dökülmezler mi?  Rejimi ve Erdoğan’ı uykusuz, kulağı kirişte, en küçük bir kıpırtıda “aman Allahım yoksa geliyorlar mı?” diye dehşet içinde bırakan ihtimal bu işte… Rejim, her an bir “şey” beklemek, öğrencilerden, emekli amirallerden, kadınlardan sonra “ya çiftçiler de bir şey yaparsa” diye hop oturup hop kalkmak yerine “Ramazan münasebetiyle” kamyonlara patates yükleyip, bayrakları dalgalandırarak İstanbul’un bilmem kaçıncı fethine bunun için girişiyor.

Erdoğan işte böylece hafta başında Tarım Bakanının eline tutuşturduğu atmasyon bilgilerle esip gürledi: Güya, TMO “çiftçinin elinde kalan 1 milyon 200 bin ton patates, 250 bin ton soğan, 750 bin ton çeltiği satın alacak ve Ramazan boyunca ihtiyaç sahiplerine hibe edecekti.” Ama ne elde bu miktarda ürün, ne de rejimin gerçeklere ihtiyacı vardı. Tarım yorumcusu, Ali Ekber Yıldırım’ın verdiği ve sonunda AA’nın da düzeltmek zorunda kaldığı bilgiye göre, hepi topu, “Türkiye’nin toplam çeltik üretimi 900 bin ton”du; “elde kalan patates 200 – 300 bin ton, soğan 40 – 50 bin ton, çeltik 40 – 50 bin ton”du. Hepsi bu kadar.

Olan olmuş, ürün çürüyüp gitmiş, tarım bunalımın burgacına girmiş, çiftçiler birer birer kendilerini kurşuna dizmeye başlamışken İstanbul kapılarına sevk edilen patates-soğan kamyonları ne kırların çiftçilerini ne kentlerin açlarını ne de Erdoğan’ın iktidarını kurtarabilir.

Her şey patatesler yürütüldüğü değil, çiftçiler yürüdüğü zaman değişecek.
_____________________________
Yeni Yaşam, 14 Nisan 2021