Osman Kavala halklara emanet

“Gezi Davası” bitti, ama Osman Kavala’nın çilesi sürüyor. Şimdi sıra son otuz yıldır ezilen kültürler ve halkların yanında, demokratik muhalefetle el ele yürüyüşünün bedelini vekar içinde öderken ah etmeyen bu onurlu insana eşlik etmekte.

Olacakları herkesten önce görmüş ve söylemişti Osman Kavala. Geçtiğimiz Ağustos’ta “Herhalde bir vakitte benim için de tahliye kararı verilecek” demişti. “Ancak bu karar, cezaevinden çıkacağım anlamına gelmiyor. Tutuklanmamdan sonra, hiçbir temeli olmayan 15 Temmuz darbe girişimine destek suçlaması ayrı bir soruşturma dosyası olarak muhafaza edilmiş ve tutuklama kararım tuhaf bir biçimde iki dosya arasında paylaştırılmış. Bu ikinci dosya hakkında hiçbir bilgiye sahip değiliz. 20 aydır iddianamesi ortaya çıkmadı.”

Meğer o ikinci dosya bugünler içinmiş. AİHM’in iki ay önceki “serbest bırakın” kararıyla “Gezi iddianamesi”ni çöpe atmaktan başka seçeneği kalmayan mahkeme “tahliye ve beraat” kararıyla hem kendisini hem Sarayı Avrupa’nın dilinden kurtarırken Osman Kavala’yı “darbe soruşturması” kapanının içine attı, bir de üstüne alkış aldı. “Gezi soruşturması” denen şey Fettulahçı polis şefleriyle savcıların 2013’te imal edip bir kenara kaldırdıkları manipülatif dosyalardan ibaretti ama Erdoğan’ın savcıları sırf Osman iki yıl daha içeride kalsın diye Fettullahçı çöplüğüne tenezzül ettiler. Şimdi sıra “darbe destekçiliği”ne geldi.

Bütün bunlar kindarlıktan mı? Öyleyse, Erdoğan Kavala’dan ne istiyor; onu kıskanıyor, haset mi ediyor? İlk bakışta nedensiz gibi görünen baskılarda şahsi husumetin de payı olduğu muhakkak! Erdoğan’ın aşağıya seslenirken nasıl büyük bir hırsla geleneksel toplumdan müdevver avam-havass itişmesi içinden konuştuğunu biliyoruz. Gene de bunlar, zenginlerin ayağının altını öpmeye can atan, OHAL’i sırf, “işçiler grev yapmasın diye” ilan etmekle övünen bir heyetin neden Türkiye siyasi statükosunun başlıca iktisadi dayanağı olan büyük kapitalist ailelerin popüler oğulları, kızları ve damatlarını değil de nispeten geriden gelen bir ailenin para-siyaset denklemine ilgisiz oğlunu hedef aldığını açıklamaya yetmiyor. Yoksa, hemen türeyiveren klişe doğru mu: “İktidar bloku içindeki çirkin güç çatışması”nda bir grup Kavala’ya “beraat” derken diğeri mahkumiyet tezgahı mı kuruyor?

Elbette bütün dünyanın gözü önünde cereyan eden bu vahameti hukuka müracaatla açıklamaya kalkışan hayal aleminde yaşıyor demektir. Ne beraat ve tahliye kararı adil, usule ve hukuka uygun bir yargılama sonucuydu, ne de gözaltı kararı hukukla açıklanabilir. Ama bu çatışma “Osman üzerinden” değil, dosdoğru ona karşı! Erdoğan’ın kendisini “savcısı” ilan ettiği siyasi davaların başladığı 2008’den bu yana bu mahkemeler yeni rejim inşasının gösteri mekanı oldu. Son yıllarda türeyen pozcu hakim bolluğu yargılamaların bir tür performans halini almış olmasıyla da ilgili. Bu davalar, “başka araçlarla süren” bir iç savaşın temsil edildiği sahneler. “Bu savaşta esas, ‘adaletin yerini bulması’ değil, hasmın saf dışı edilmesidir: Hasım mahkûm edilemiyorsa rezil de mi edilemez.”*

Artık ne üzerine bina edilecekse edilsin, adını bizzat sanığından alan bir Osman Kavala davasıyla karşı karşıyayız! Bunu şahsen istemiş ve çaba göstermiş olmasa da Osman Kavala Erdoğan ve Ergenekoncu müttefiklerinin gözünde hep kendisinden fazla bir şeyi temsil etti. O, yeni rejimin, yükseliş ve hegemonyasını tesisi önünde dolaysız engel olarak gördüğü, bir “seçkinler” kategorisinin önde gelen üyelerinden biri olarak husumet çekti. Bu “seçkinler” nispeten yüksek eğitimleri, yaşam tarzları ve tercihleriyle rol model sayılan; nüfusları ve gelir düzeyleri ile bir toplumsal-ekonomik güç bloku oluşturan; maddi üretimde ve toplumun yönetiminde öncü ve etkin bir yer tutan; teknolojinin, fikri hayatın, bilginin, seküler maneviyatın yeniden üretiminde, toplumun dışa açılışında, toplumsal hayal gücünün, umutların, beklentilerin ve ideallerin, bir bütün olarak toplumsal ve demokratik zihniyetin inşasındaki kurucu önemleri dolayısıyla ilk on yılında Erdoğan’ın yanına çekmek, son on yılındaysa bertaraf etmek istediği bir konumdalar. Osman Kavala, bu seçkinlerin sol kanadında izlediği davranış çizgisiyle, saklamadığı siyasal sempatileriyle, ilgi alanlarına kanalize edebileceği maddi güce sahip oluşu ve bizzat karakteri ve karizmasıyla rejimin gözünde bu “seçkinlerin” personası. Uğradığı bunca zulüm bundan.

“Gezi Davası” bitti, ama Osman Kavala’nın çilesi sürüyor. Şimdi sıra son otuz yıldır ezilen kültürler ve halkların yanında, demokratik muhalefetle el ele yürüyüşünün bedelini vekar içinde öderken ah etmeyen bu onurlu insana eşlik etmekte.

____________________________________________
*http://bianet.org/biamag/diger/114273-ergenekon-solda-saflasmanin-baglami-degil-yansisi%3E

Yeni Yaşam, 19 Şubat 2020