Kürkçü: Kongre ‘toplumsal muhalefet güçleri ittifakı’ olacak

Emek Demokrasi ve Özgürlük Bloku, 20 Ağustos’ta yaptığı toplantı ile “Kongre Hareketi”ne dönüşme kararı aldı. Kürkçü, oluşturacakları kongrenin, bir gruplar koalisyonu değil, bir “Toplumsal muhalefet güçleri ittifakı” olduğunu belirterek, “Hükümetin örmeye çalıştığı tecrit duvarını yıkan bir yapı” dedi.

Türkiye’de çok kültürlü ve çok kimlikli toplum yapısına karşılık siyasi iktidarların ötekileştiren ve “yok” sayan politikalarına ve CHP ve MHP’nin “statükocu” zihniyeti ile AKP’nin “demokrasi ve özgürlükleri kullanarak eski politikayı farklı yöntemlerle sürdüren ve iktidarını sağlama alan” anlayışı arasında sıkıştırılmaya çalışılan topluma alternatif bir yol yaratma şiarıyla seçimler öncesi ortaya çıkan Emek, Demokrasi ve Özgürlük Bloku’nun kamuoyunda Çatı Partisi olarak bilinen birlikteliği için oluşturulması planlanan Kongre çalışmaları somutluk kazanmaya başladı. Stratejik ortaklığı esas alan ve “Demokratik Özerlik, Demokratik Cumhuriyet için Özgürlük ve Demokrasi” sloganı ile yola çıkan ve “Toplum alternatifsiz değildir” diyerek sorunların çözümünde 3. bir yol olduğunu açıklayan blok, seçimlerin ardından blok bileşenleri ve bloğa dahil olmayan bir çok siyasi parti ve sivil toplum örgütüyle Çatı Partisi’ne ilişkin 20 Ağustos’ta ilk toplantısını gerçekleştirdi.

Toplantıda oluşturulan 30 kişilik Kongre Hazırlık Komisyonu, yürütülen tartışmalar ışığında “Kongre Hareketi”ne dönüşme kararı aldı. Kongrenin amacının “Türkiye’de süre giden toplumsal mücadelelerin bütün taraflarını bir demokrasi, özgürlük ve emek mücadelesinde bir araya getirmek” olduğunu ifade eden Hazırlık Komisyonu Üyesi BDP Mersin Milletvekili Ertuğrul Kürkçü, Kongre çalışmalarını, görüşmelerinin sonuçlarını ve çalışma takvimine ilişkin DİHA’nın sorularını cevaplandırdı.

*12 Haziran seçimleri öncesi 3. bir yol olarak ortaya çıkan Emek Demokrasi Bloku seçimlerin hemen ardından stratejik birliktelik düşüncesi ile Kongre hazırlıklarına başladı. Bu süreç içerisinde toplumun hangi kesimleri ve dinamikleri ile görüşüldü. Görüşmelerde 3. bir yol olarak toplamaya çalıştığınız Kongreye yaklaşımlar ve görüşmelerinizin sonuçları ne oldu?

Bloğun bir seçim bloğu olmadığını bunun genişleyerek ve derinleşerek süreceğini ve hakim iki kutba karşı 3. odak olacağı konusunda böyle bir görüş birliği ve perspektif vardı. Seçim sürecinin hemen ardından da bu yönde çalışmalara yapılacağı ortadaydı. Ancak Hatip Dicle’nin vekilliğinin gaspı ve KCK davasından yargılanan 5 tutuklu milletvekili arkadaşımızın serbest bırakılmaması ve dolayısıyla başlattığımız meclise girmeme eylemi ve bunun arkasından gelen tartışmalar, bizim bu konuya hemen eğilmemizi önledi. Seçimlerin iki buçuk ay sonrası ancak son üç haftadır bu konu ile ilgili daha sistematik çalışıyoruz.

Her şeyden önce bloğun bütün tarafları bu konuda son derece arzulu ve bir aradalar. Herhangi bir kopmaya uğramadı seçim sonrası. Tam tersine blokta yer almayan ya da blok tartışmaları sırasında dışarıda kalmayı seçmiş pek çok grup da işin içerisine girdi ve çok taraflı bir süreç olarak görüşmelere başladık. Bizler sosyalist hareketlerin Kürt özgürlük hareketi ile koalisyonu ile sınırlı bir proje gütmüyoruz. Türkiye’de süre giden toplumsal mücadelelerin bütün taraflarını bir demokrasi, özgürlük ve emek mücadelesinde bir araya getirmeyi hedefliyoruz. Dolayısıyla önümüze koyduğumuz muhalefet odağı oluşturma konusu bir gruplar koalisyonu değil bir “toplumsal muhalefet güçleri ittifakıdır”. Bunların birleşik siyasi kültürel, toplumsal, iktisadi mücadelelerinin hepsinin bir arada sürmesini öngören çok daha geniş bir tarihsel proje diye tanımlayabiliriz. Bunun için de büyük bir arzu var.

‘Değişik kesimleri bir araya getirdik’

Şu ana kadar biz bu yeni örgütlenmeyi yürütmekle yükümlü bloğun asli unsuru olarak BDP’den arkadaşlarımız onun yanı sıra TBMM’de milletvekilliği görevine seçilmiş 5 arkadaşımız var. İstanbul Milletvekilleri Levent Tüzel, Sırrı Süreyya Önder, Sabahat Tuncel’in yanı sıra ben ve Gültan Kışanak bu sürecin koordinasyonunda birinci dereceden sorumlu olan kişileriz. 20 Ağustos’ta İstanbul’da yaptığımız toplantıda ise bu güne kadar yaptığımız temasların bir toplamını aldık. Bu güne kadar çok yaygın çevrelerle masa başında ya da siyasi mücadele sahasında bir araya gelmemiş çok değişik kesimleri bir araya getirmeyi başardık. Bu bile kendi başına bir başarı olarak değerlendirilebilir. Çünkü; Aleviler, Süryaniler gibi inanç gruplarının yanı sıra Türkiye’de yaşayan kimliklerin sahipleri Lazlar, Gürcüler, Osetler, diğer Kafkasya halklarından temsilciler, doğanın tahribine karşı mücadele yürüten Karadeniz İsyanda, Derelerin Kardeşliği gibi çevreler, Yeşiller Partisi, insan hakları örgütleri tüm bunlar yan yana geldiler. Emek çevrelerinden, sendikalardan tabii ki tüzel kişilik olarak değil ama sendika temsilciliği sıfatını şahsen üzerinde taşıyan arkadaşlarımız ve yine tabii ki siyasi partilerin sözcüleri ve yanı sıra aydınlar kanaat önderleri, siyasi şahsiyetler de sürece şu an katkı veriyorlar.

‘Türkiye’nin her tarafından eşit temsiliyet bekliyoruz’

*Kongre kararının ve görüşmelerinizin ardından somut olarak attığınız adımlar ne oldu ve çalışma takviminiz ne olacak?

Karşımızda şöyle bir takvim var. Eylül sonu Ekim ayı başına kadar önemli gündemimiz olacak. Bunlardan birincisi, önümüze koyduğumuz bir Kongre toplama hedefini gerçekleştireceğiz. Kongreden kastımız ise bir siyasi parti kongresinden ziyade kongre adı altında değişik toplumsal, politik, kimlik ve inanç çevrelerinin bir araya gelişidir. Dolayısıyla kongre herkesin olduğu yerden yeni mücadele alanına katılışını adlandırıyor. Hedefimiz en az 551 kişi olması, ama gidişat bu sayının artacağını gösteriyor. Bu bir araya gelişi de hem toplumsal kesimlere hem toplumsal cinsiyetlere hem de coğrafi dağılıma göre dengeli biçimde dağılımını planlıyoruz. İstanbul, Diyarbakır, Ankara hegemonyasının ötesinde Türkiye’nin her tarafından nispeten eşit dağılmış bir temsiliyet bekliyoruz. Kadın erkek temsilini önemsiyoruz. Bu arada LGBTT çevrelerle görüştük, onlarda süreçte yer alacaklar onların da temsili söz konusu. Kadınlara, taşraya, pozitif ayrımcılık yapılacak. Kurumlar, erkekler ve merkezi kentler bir adım geri çekilecek kadınlar, gençleri kimlikler ve diğer toplumsal cinsiyetler bir adım öne çıkacak.

Önümüzdeki kısa sürede somut bir adım atmak istiyoruz. Çünkü Ekim’den itibaren Türkiye’de yeni bir tartışma dönemi başlayacak, hem anayasa, Kürt özgürlük hareketinin ve savaşın gidişatı konusunda Meclis grubumuzun yapması gerekenler hem de emek mücadelesinin yoğunlaşacak olması, bunların hepsi bizi çok geç kalmadan sürece müdahil olmaya çağırıyor. Bu çerçevede iki çalışma grubu oluşturduk. Bunlardan birisi Hazırlık Komisyonu. Bu komisyon Türkiye çapında çevrelerle sürecin dışında kalmaması gereken yerel çevreleri sürece dahil etmek için temaslarda bulunacak. Çünkü yerellik bizim için çok önemli ve yerel meclisler üzerinden kongreye gelmek istiyoruz. İkinci çalışma grubu ise Program ve Tüzük Komisyonu. Bu komisyon da elimizde şu an bulunan ve ilk mutabakat metni olan Emek Demokrasi ve Özgürlük Bloğu seçim beyannamesinden hareket ederek bir program hedefleri sistemi ortaya koyarak, bu sürecin işleyişini azınlıklar kadınlar emek ekoloji ve gençlik bakımından güvenceye alacak ve bu grupların katılımlarını en üst düzeye taşıyacak, bürokrasiyi en aza indirecek bir tüzük çerçevesi hazırlamayı hedefliyorlar.

Eylül’ün son haftasında kongre toplanacak

Her şeyin umduğumuz gibi gitmesi durumunda Eylül ayının son haftası Kongremizi bu komisyonların çalışmaları ışığında toplamayı hedefliyoruz. Meclis grubumuzun süreçle ilgisinin ne olacağını ise süreç giderken göreceğiz. Sürecin içerisinden acilen bir parti çerçevesi çıkartamazsak başka, çıkartabilirsek başka olacak. Ama tüm kesimlerin hemfikir olduğu nokta ise Kongre fikrinin en kıymetli fikir olduğu, kongrenin hayata geçmesi ve partinin olsa bile uzun bir süre aktif durması fikri. Çünkü bu süreçte tüm politik çevreler, tüm tüzel kişilikler, tüm kimlikler kendi varlıklarını ve yapılarını muhafaza edecekler.

‘Siyasi ve ahlaki taahhüt olacak’

Kongre bunların üzerine geçen değil bunların üzerini örten bir düzenlemedir. O nedenler BDP BDP olarak, Yeşiller Partisi Yeşiller Partisi olarak, sendikalar, sendika olarak kalacaklar, ama elbette hepsi bir ortak program ekseninde mücadele etme taahhüdü altına girmiş olacaklar. Bu hem siyasi hem ahlaki bir taahhüt olacak. O yüzden şu an acil olan mesele bu mücadele dinamiklerinin bir arada yürümeleri. Çünkü önümüzdeki en erken seçim 2014 yılında olacak. Bu süreçte elbette Kürt meselesi savaş ve çatışma dolayısıyla ve anayasal tartışma dolayısıyla gündemin en önünde olacak. Çünkü herkes kabul ediyor ki Kürt meselesi Türkiye’nin temel siyasi ve anayasal meselesidir. O nedenle bu önemi verecek yakıcılığı bakımından geri olan kimlik meselelerinden farklı tutulacak.

* Kongre Türkiye için neyi ifade edecek?

Şu an Türkiye’de bir fikir ve eğilim olarak ilk kez bu kadar geniş, bu kadar heterojen, bu kadar çeşitli mücadele dinamikleri bir politik proje altında bir araya geliyor. Eskiden bu yana çokça söylediğimiz toplumsal mücadelelerin politikleşmesi, politik mücadelelerin ise toplumsal zemin üzerinden sürmesi fikri gerçekleşiyor. Bu ikisini hakikaten buluşturabilirsek Türkiye’nin batısına ekonomik sebeplerle göç etmiş olan Kürt nüfusla etnik meseleler ötesinde siyasi toplumsal iktisadi meselelerden doğan ihtiyaçlarını da giderecek bir yeni mücadele zeminine kavuşacak çeşit gettoya sıkıştırılmış yaşantısını toplumun bağrına taşıyarak burada çözüm bulma imkanına kavuşacak.

‘Hükümetin örmeye çalıştığı tecrit duvarını yıkan bir yapı’

Hem heyecan var hem istek hem de arzu var. Karşımızdaki tehlikeler ne olursa olsun insanlar burada kendi geleceklerini görüyorlar. Kürt özgürlük hareketi etrafında hükümetin örmeye çalıştığı tecrit duvarını yıkan bir yapı. Şu an mevcut topluluklar ve temsilciler arasında görüşmeler yapılıyor, ama onların her birisinin arkasına baktığımızda değişik ve çeşitli çevreleri görebiliyoruz ve o nedenle Türkiye’de devrimci mücadeleleri ayrımcılıkla damgalayan propaganda mekanizmasını da işlemez hale getirecek bir yapı.

‘Hazır bir formülasyon ile kimseye gitmedik’

*Kongre için görüştüğünüz çevrelerden görüşmeler sürecinde aldığınız eleştiriler ve öneriler ne oldu?

Şu ana kadar aslında aldığımız hiç bir eleştiri yok. Bunun da sebebi bizim hiç kimseye hazır bir formülasyon ile gitmememizden kaynaklıdır. Kafamızdan geçirdiğimiz bir çerçeve var dedik ve bunun hemen hemen tüm kesimlerin kafasındaki çerçeve ile uygunluk içerisinde olduğunu gördük. O nedenle bu açıdan hiç eleştiri olmadı. İkincisi ise “Biz böyle düşünüyoruz, böyle olması iyi olur” şeklinde hegamonik bir yaklaşımda bulunmadık. Özellikler bu açıdan BDP usulüne ve gerçeğe uygun davrandı. Bu yaklaşım da insanların cesaretini artırdı.

‘Bazı çevreler gözlemci olarak katılıyor’

Bloğun içinde olmayan ve Kongre çalışmalarına davet ettiğimiz ÖDP ve Halkevleri gözlemci olarak katılıyor sürece. Bunun dışında siyasi partilerden gözlemcilik talebinde bulunan kimse yok. ÖDP’den ” Burada baskın olan Kürt ulusal ihtiyaçlarıdır. Ulusal ihtiyaçlar meşru olmakla birlikte, sosyal ihtiyaçlarla birebir örtüşmez. Bu sebeple sizin önerdiğiniz çerçevede bir kimlik vurgusu ağırlığı var. Antikapitalist bir yöneliş görmüyoruz ve yetersiz görüyoruz” şeklinde eleştirileri oldu. Ama her ne kadar taslak metinde burjuvazi ve proleteryaya vurgu yapılmıyorsa da bu katılımın heterojenliği bakımından kaçınılmaz durumdur. Karşıya alınan bütün hedefler ve bunun etrafına dizilen tüm mücadele dinamikleri, piyasa güçlerine karşı emek güçlerini, baskı güçlerine karşı özgürlük güçlerini, otoriter rejim güçlerine karşı demokrasi güçlerini mücadeleye çağıran bir geçişsel özellikte ve bu yaygın dinamikleri kapsayacak bir çerçeve taşıyor.

‘Savaş hazırlıklarına karşı barışçıl dinamik için zaman önemli’
Zamanın baskısı konusunda genellikle Türkiye’nin batısında faaliyet gösteren gruplarda bu kadar acele edilmesi biraz eleştiriliyor. Ama onlara acele gibi gözüken siyasi gündemin çok hızlı seyrine çok esaslı bir karşılık verme ihtiyacı var. Ama genellikle batıda böyle çalışılmadığı için siyasi gündemin işleyişi bakımında aydınlandıkça da bu durum değişir diye düşünüyorum. Hükümetinin aldığı savaş tedbirleri dolayısıyla da koordine edilmiş bir barışçıl dinamiğe kuvvetli bir ihtiyaç var. Bu yüzden de zaman bizim için büyük bir problem. Hükümetin neler yapabileceğini tahmin edebiliyoruz.

‘Kürt cephesi tüm teminatları verdi’

*Kürt sorununa endeksli bir birlik eleştirisi ve algısı var. Kongre algıyı kırmak için ne yapacak?

Böyle bir algı var ve bu gerçek. Bu algının yıkılabilmesinin biricik imkanı ise Türkiye’nin batısındaki politik ve sosyal güçlerin mücadelede bir adım daha öne çıkması, Kongreyi sevk ve idare etmeye imkan verecek bir güç ve yetki edinmeleri. Benim gördüğüm kadarıyla BDP bu açıdan ön açmaya hazır. Hatta en son tartışmalarımızda açıkça “Dilerseniz kendimizi kısıtlayıcı tüm tedbirler de alınabilir” önerisi de yapıldı. Örneğin “Çok olan az temsil edilebilsin yeter ki bu birliktelik sağlanabilsin” denilebildi. Tılsımın burada olduğunu düşünüyoruz. Kongre süreci sosyal muhalefet olan BDP dışındaki unsurlarını ne kadar çok devreye sokabilirse o kadar çok hareketin damgası diğerleri ile eşitlenebilir.

İkinci nokta ise Kürt özgürlük mücadelesinin giderek daha çok derinlik kazandıkça, kendine güveni arttıkça sosyal mücadeleye, emek-sermaye gerilimine emek tarafı olarak, ezilenlerin tarafı olarak sadece temel haklar değil aynı zamanda sosyal ve iktisadi haklar açısından da sol dinamik olarak daha kuvvetle yaklaştığını görüyoruz. Bunu herkesin de görmesini isteriz. Bundan kaçmaya gerek yok. Bu açıdan giderek sosyalleşen bir mücadele pratiği görüyorum. Kaldı ki PKK Lideri Abdullah Öcalan da İmralı’dan verdiği tüm demeçlerde bu noktayı işaret etti. Bu solun ortak projesi haline gelmelidir ve bu yönde hareket edilmelidir dedi. Dolayısıyla Kürt cephesinden tüm teminatlar verilmiş durumda. Burada iş batıdaki sol güçlere ve onların kendilerini bu noktada açıkça ortaya koymalarına kalıyor.

‘İddiamızla ismimiz örtüşecek’

*İsim önerileri nelerdir?

İsim önerileri tabi ki oldu. Fakat ortada dolaştıkça alternatifleri de çıkabilir. Toplantıda konuştuğumuz şimdilik çok itiraz görmeyen iki isim önerisi; “Halkların Demokratik Kongresi” ve “Demokratik Halklar Kongresi” oldu. Ayrıca “Halkların Demokratik Birliği”, “Demokratik Cumhuriyet Kongresi” gibi isim önerileri de yapıldı, tartışıldı. Ama tabi ki bunlardan daha yaratıcı isim önerileri de olabilir. Mutlaka programın hedeflerini isime yazmak söz konusu olmayabilir. Örneğin İsviçre’de Ya Basta (Artık Yeter) diye bir parti var. Türkiye’de de “Êdî Bes e (Artık Yeter)” partisi olabilir mi? Her şey tartışılabilir. Dolayısıyla yaratıcılığın önünde sınır yok. İddiamızla adımız arasında da örtüşme olması gerekir tabi ki.

‘Mücadele istemi olduktan sonra temsilde sıkıntı olmaz’

*Sendikalar gibi tüzel kişiliklerin yada inisiyatiflerin Kongre veya Parti ile hukuku ne olacak bu tüzükte nasıl düzenlenecek?

Bu tabi ki işin en zor teknik boyutlarında birisi. Tüzük komisyonumuz bunu bir formülasyonla önümüze getirecek. Pekala kimi sendikalar ve hareketler kongreye bir bütün olarak katılma kararı alabilirler. Kimleri ise bu onların iç bölünmelerine yol açacağı için bundan kaçınabilirler ama içlerinden bazıları üzerlerindeki sıfatlarla buraya katılabilirler. Örneğin X işçileri sendikasının başkanının kim olduğunu herkes bilir ve kendisini kongrede ifade edebilir.

İnisiyatifler ise burada yer alabileceklerini kendilerini bağlayan bir tüzük ekseni olmadığından dolayı rahatça katılabilirler. Mücadele etmek istedikten sonra hukuki ve usule dair meseleler daha kolay çözülebilir. Örneğin Bolivya’da çok uzun yıllar sonra baskıyı kırarak hükümete gelen Eva Morales önderliğindeki koalisyon tam da böyle bir şeydi. Yerli hakları için mücadele edenlerden, inisiyatiflere, sendikalara, çevrecilere ve çeşitli partilere kadar çok geniş bir koalisyon Eva Morales’i antikapitalist bir hükümete götürdü. O nedenle pekala Bolivya’da olan bizde de olabilir.

DİHA