Eşitsizlerin barışı?*

Güney Afrika “barış”ı arayanlara ibret olsun: Hukuk, dünyanın en mükemmel anayasasına da dayansa gerçek yaşamda eşit olmayanları -zenginle yoksulu, kadınla erkeği, siyahla beyazı- “eşit” ilan eder ama yasaları değiştirmek eşitlik ve barışı sağlamaya yetmez; eşitsizliğin toplumsal kaynağı ortadan kaldırılmadıkça savaş kapının arkasındadır.

”[…] Siyahlar Güney Afrika’daki onur kavgasından galip çıktı ama hayat kavgasında henüz dizlerinin üzerine doğrulabilmiş değiller. […] sosyal bağlamda kurgulanmayan bir barışın sınıf savaşı içinde yeniden yıkılması olasılığının Güney Afrika’da havada asılı durduğunu söyleyebiliriz.”

2013’de, Güney Afrika’dan bu izlenimlerle dönmüşüz. “Apartheid”e karşı mücadelenin öncüsü Afrika Ulusal Kongresi’nin (ANC) 2009’da, kurtuluştan 15 yıl sonra seçimlerden oyların yüzde 65.9’unu alarak çıkmış olmasına bakarak bu yargının abartılı olduğu varsayılabilirdi. Ama başındaki özgürlük tacına ve Mandela’nın hareketi bir zırh gibi saran itibarına rağmen ANC önceki seçimlerden yüzde 4 geriye düşmüştü. Yoksul siyahlar ile zengin beyazlar ve “siyah orta sınıf” arasındaki sınıf savaşında “hakem” rolünü üstlenen ANC’nin itibar kaybı devam etti: 2014 seçimlerinde yüzde 62’ye geriledi ve Mayıs 2019’da yüzde 57.5 ile tarihinin en kötü sonucuyla kaşılaştı!

Oysa, Güney Afrika, dünyanın en özgür ve demokratik ülkelerinden biri: Kuvvetler ayrımının sağlam güvenceleri var. Anayasa, yüksek mahkemeleri parlamento ve hükümeti denetim gücüyle donatıyor. Ulusal Meclis başkan ve hükümeti güvensizlik oyuyla düşürebilir. Ülke basın özgürlüğünde dünyada 31. sırada, Türkiye’nin 126 basamak üstünde. Resmi başkenti yok ama 11 resmi dili var ve 9 eyaletten oluşan idari yapı en küçük birimine kadar özyönetim esasıyla yönetiliyor. Güney Afrika “apartheid”den çıkışta istisnai bir kurucu rol oynayan yargısının gücü ve bağımsızlığıyla da haklı olarak övünüyor ama bunlar ne ANC’ye ebedi iktidarı ne de ülkeye ebedi barışı garanti ediyor. 

1994’ten bugüne, ülkede BM kayıtlarına göre tam 500 bin insan cinayetlerde can verdi -bu “apartheid”in siyah kırımına rahmet okutan bir tablo. Kabinenin yarısını kadınlar oluşturuyor ama 50 küsur milyon nüfuslu Güney Afrika kadınlar için ne yazık ki bir cehennem: 2014-15’de ülkede 43 bin 195 kadın ve kız çocuğu tecavüze uğradı.

“Apartheid” tarihe karıştı ama ülke siyah emekçiler için hala bir gayya kuyusu: İşsizlik yüzde 24.1, genç işsizliği yüzde 70’in de üzerinde. İlk öğrenimdeki çocuk oranı açısından Güney Afrika, dünyanın en alt yüzde 10’u içinde. Devlet ihalelerindeki yaygın yolsuzluk nedeniyle ANC yönetiminde kamu inşaatları gerçek maliyetlerinin dört katına bitiriliyor.

Hal böyle olunca, ANC’nin kendi saflarından gelen bir meydan okumayla karşılaşmasına şaşmamalı. Mayıs seçimlerinde eski gençlik lideri Julius Malema’nın başını çektiği “Ekonomik Özgürlük Savaşçıları” (EFF) ANC’ye gitmesi beklenen oyların yüzde 10.4’ünü aldı; ülkenin üçüncü büyük politik gücü ve politik gidişat aynı şekilde devam edecek olursa bir sonraki seçimlerde kaçınılmaz görünen koalisyonun müstakbel ortağı olarak hızla yükseliyor. 

Malema, beyaz ve Yahudi düşmanlığıyla, Güney Afrika’nın çok kimlikli ve çok kültürlü evreninde “siyah üstünlüğü”nü vurgulayan çatışmacı retoriğiyle tedirginlik yaratan bir ajitatör; mübalağalı projelerle karmaşık meselelere aşırı basitleştirilmiş çözümler sunan, siyasi mücadelede tutarlılığın hiç bir işe yaramayacağına iman etmiş bir “popülist” ama yoksullar ona oy vermek için can atıyor.

Asıl mesele de burada: Yoksul, umarsız, çaresiz, işsiz güçsüz milyonlar, egemen siyasetin öfkelerine ve dışlanmışlıklarına tercüman olacağından umudu kesmeye görsünler kulaklarını büyük kurtuluş mücadelesinin şimdi eşitsizlikleri normalleştirmekle yükümlü öncüsünün “sabır” çağrılarına tıkıyorlar. Yüzlerini eski yoldaşlarına muhalefete başladığı 2013’ten beri yoksul siyahları zengin beyazların toprağına, malına mülküne el koymaya çağıran ANC’nin haylaz çocuğuna çeviriyorlar. Malema kafasını “beyazlar”la bozmuş olabilir ama mesajı, şimdi bıçaklarını birbirlerine doğrultmakta olan yoksulların kulağına gözlerinin önünde akıp giden her günkü eşitsizliğin yankısını ulaştırıyor.

Güney Afrika “barış”ı arayanlara ibret olsun: Hukuk, dünyanın en mükemmel anayasasına da dayansa gerçek yaşamda eşit olmayanları -zenginle yoksulu, kadınla erkeği, siyahla beyazı- “eşit” ilan eder ama yasaları değiştirmek eşitlik ve barışı sağlamaya yetmez; eşitsizliğin toplumsal kaynağı ortadan kaldırılmadıkça savaş kapının arkasındadır.
__________________________________
*Yeni Yaşam Gazetesi, 15 Ağustos 219