Din: Dünyanın baş aşağı çevrilmiş bilinci*

Dinin eleştirisi insanı, hayallerini bir yana bırakıp aklını geri kazanmış bir insan olarak kendi gerçekliği üzerinde düşünsün, eylemde bulunsun ve onu şekillendirsin ve böylece kendi kendisinin gerçek güneşi olarak kendi çevresinde dönsün diye hayallerinden uyandırır.

Lâdini eleştirinin temeli şudur: Dini insan oluşturur, insanı din oluşturmaz. Din aslında, ya henüz kendinin idrakine varmamış ya da artık kendinden vazgeçmiş insanın özbilinci ve özsaygısıdır. Ama insan dünyanın dışında boşlukta dolaşan soyut bir varlık değildir. İnsan, insanın dünyasıdır -devlettir, toplumdur. Dünyanın baş aşağı çevrilmiş bilinci olan dini bu devlet ve bu toplum üretir, çünkü bunlar -din ve devlet-baş aşağı çevrilmiş dünyadır .Din bu dünyanın genel teorisi, onun ansiklopedik hülasası, popüler bir biçime bürünmüş mantığı, onun izzet-i nefis mevzusu,şevk ve heyecanı, ahlaki müeyyidesi, kutsiyetinin tamamlayıcısı, ve onun avuntusunun ve esbabı mucibesinin evrensel dayanağıdır.  İnsanın özü hiçbir hakiki gerçekliğe sahip olmadığından din, onun fantastik gerçekleşmesidir . Dine karşı mücadele, demek ki, dolaylı olarak manevi aroması din olan bu dünyaya karşı mücadeledir. 

Dinsel çile, aynı anda gerçek çilenin de dışavurumu ve gerçek çileye karşı bir  protestodur. Din ezilen mahlûkun âhı, kalpsiz bir dünyanın kalbi, ruhsuz koşulların ruhudur. Din halkın afyonudur.

Dinin, halkın hayali mutluluğu olarak ilgası halkın gerçek  mutluluğunun talep edilişidir. Halka [içinde yaşadıkları] koşullara dair hayalleri  bir yana bırakmaları çağrısında bulunmak onları hayallere dalmayı gerektiren koşullarda [yaşamaktan]kurtulmaya çağırmaktır. Dolayısıyla din eleştirisinin çekirdeğinde, üzeri dinin halesiyle örtülen bu çileli dünyanın eleştirisi vardır.

Eleştiri, zinciri süsleyen hayali çiçekleri, insan bu zinciri fantezilerinden ve avuntularından yoksun olarak taşımaya devam etsin diye değil, zinciri kaldırıp atsın ve canlı çiçeği kendine alsın diye koparır. Dinin eleştirisi insanı, hayallerini bir yana bırakıp aklını geri kazanmış bir insan olarak kendi gerçekliği üzerinde düşünsün, eylemde bulunsun ve onu şekillendirsin ve böylece kendi kendisinin gerçek güneşi olarak kendi çevresinde dönsün diye hayallerinden uyandırır. Din, ancak, insan kendi çevresinde dönmediği sürece insanın çevresinde döne duran hayali güneştir.  Dolayısıyla, tarihin görevi, hakikatin öteki-dünyası yitip gidince, bu dünyanın hakikatini kurmaktır. Tarihin hizmetindeki felsefenin dolaysız görevi, insanın özyabancılaşmasının kutsal biçimi üzerindeki örtü bir kez kaldırılınca, kutsal dışı biçimlere bürünmüş özyabancılaşmanın peçesini çıkartmaktır.
___________________________________