Çehov’un tüfeği

OHAL çağrısı yaparken Prof. Özgenç oyundaki sahnelerin sırasını bilmiyor, şaşırmış ya da son anda yapılmış tadilattan bihaber olabilirdi, ancak halüsinasyon görmüyordu; tüfek duvara Erdoğan tarafından asılmıştı. Başroldekinin er ya da geç onu eline alacağına muhakkak gözüyle bakması Prof.’un sadakatindendi… 

Prof. İlhan Özgenç, pazartesi günü Twitter hesabından “toplumu OHAL ilanına hazırlamak” için “kalk borusu” çaldı. Profesör, döviz krizinin “ağır ekonomik bunalım”a yol açmasının “kaçınılmazlığı”ndan kuşku duymuyordu. Hazır kolları sıvamışken, Twitter üzerinden OHAL altında “sermaye kontrolü” bağlamında alınması gereken ayrıntılı önlemleri listeliyordu ki, salı günü “çevreye verdiğim rahatsızlık için özür dilerim, biraz fazla heyecan yapmışım” mealinde bir başka tweet ile apansız sahnenin kenarına çekildi. 

Özgenç’in ilk tweeti sonrasında “bilenler”, onun Erdoğan’ın “cezacı”sı olduğunu, görüşlerine Saray’da çok önem verildiğini, zaten bütün kanunların önce onun onayından geçtiğini sayıp dökmeye girişince OHAL ilanı neredeyse mukadder (!) gibi görünür olmuştu. Anlaşılıyor ki, “o kadar da değilmiş.” Her şey “endişelerin etkin bir şekilde dile getirilmesi amacına matuf”muş. Hoca “milletinden özür diler”miş. Hatta, Prof. Özgenç, abdestinden şüphe edecek olanlar için “güven ve istikrar temeline dayalı şeffaf piyasa ekonomisi”ne olan bağlılığını teyiti de ihmal etmemişti. Ama besbelli ki “nasihat” bu Prof.’un fıtratında var. Bu kez de “sanal (kripto) para dolaşımını teşvik faaliyetleri karşısında ilgili kamu otoritelerinin duyarsız kalmasına” işaret etmekten kendisini alıkoyamamıştı. 

Doğrusu, Prof. Özgenç ile Erdoğan arasındaki ilişki pek de “bilirkişi”lerin varsaydığı gibi görünmüyor. Özgenç’in “nevi şahsına münhasır” biri olduğu belli. Örneğin Erdoğan İstanbul Sözleşmesinden çekilip, Ayasofya’da gösteri namazları kılar, Diyanet İşleri Başkanına “kılıçlı hutbeler” okuturken Özgenç şunları yazıyordu: “Müslüman dünyada ‘İslam’da insan hakları’, ‘İslam hukuku’ gibi adlarla yazılmış çok sayıda kitap bulunmaktadır. Ancak bu kitap içeriklerinin, günümüz insanına hitap eden ve hukuk adına uygulanabilirliği olan hiçbir yönü bulunmamaktadır. Bunlar keşke yazılmasaydı diyebileceğimiz kabilden kitaplardır. Bütün bu kitaplar bir din algısının yansımalarıdır. Ancak bu kitaplara bakarak İslam dini hakkında bir değer yargısında bulunmamak gerekir.” 

Gene de konu siyasete geldiğinde Özgenç de, emsali “mütefekkirler” gibi sadece bir Erdoğan şakirtinden ibaret. Kendi bildiğini söylüyor ama bir “mücahid” olarak “gaza” devam ederken hükümdara biatta kusur etmiyor. “Dur” dendiğinde duruyor. “Sus” dendiğinde susuyor. Son günlerdeki taşkınlığı da, tıpkı geri çekilişi gibi hükümdara beslediği imandan…  Özgenç, besbelli, Erdoğan’ın bir siyasal gösteri erbabı olarak tiyatroda “Çehov’un tüfeği” ilkesine bağlı kalacağından kuşku duymuyor: “Eğer, birinci perde açıldığında duvarda bir tüfek asılıysa sonraki sahnede tüfek mutlaka patlamalı. Değilse tüfeği oraya koymayın.” 

Özgenç haksız sayılmaz: Tüfeği oyuna dahil eden Erdoğan’dı. Mart 2020’de COVID 19 krizi bütün ağırlığıyla ülkenin üzerine çökerken birden, “Tekalifi Milliye (Milli Yükümlülükler) Emirleri”ni hatırlayıvermişti. Kapıdaki krizin, işgale karşı savaşan ordunun ihtiyaçlarının zor alım yoluyla -verse de vermese de- milletten temin edilmesinden ibaret bir olağanüstü önleme eşdeğer fedakarlıklar gerektireceğini “millet”e de hatırlatmıştı. Ardından kuyumcuların altınına göz dikildi, Ticaret Bakanlığı genelgeler yayınladı. Tüm kuyumcuların iş yapabilmek için “500’er gram altını teminat olarak yatırmaları” zorunlu kılındı. Yaklaşık 40 bin kuyumcudan bir seferde yaklaşık 20 ton altın (yaklaşık 8.4 milyar lira) toplanacak ve bir daha geri alınamayacaktı…

Şimdi ülke iki yıl öncesiyle bile karşılaştırılamayacak derinlikte bir mali çöküntü arifesinde, bir döviz burgacına kapılmışken Özgenç’in OHAL’i gündeme getirmesi, hükümdara duvara astığı tüfeği işaret etmekten başka bir şey değildi: “Dün erkendi yarın geç olur zaman o zamandır” diye sinyali vermesiyle, “Otur oturduğun yerde,” diye ensesine şaplağı yiyeceğini aklına getirmemiş olmalıydı. Belli ki, arada geçen zamanda “Hoca” da Erdoğan’ın gitgide daralan “mahfil”inin dışına düşmüş ve esamesi okunmaz olmuştu. Şimdi, onun aklının ermeyeceği hokkabazlıklar zamanıydı. 

Bu hokkabazlıklar kaç zamandır muhalefetin dilindeydi. Şimdi Japonya’nın Nomura Bankası’nın raporunda bir rejim planı olarak sırıtıyor. Buna göre, rejim 2022’inin ilk yarısında OHAL altında bir erken seçime gitmek üzere bir senaryoyu uyguluyor. Adımlar şöyle: Asgari ücreti yukarı çekeceği bir “mali paket”, kredilerin ucuzlamasını sağlayacağı faiz indirimleri gerçekleştirilecek, döviz fiyatını aşağı çekmek üzere Merkez Bankası ve kamu bankalarının döviz stoklarını satmaya başlayacak, böylece işçi sınıfı, esnaf ve orta sınıf arasında işlerin iyiye gitmeye başladığı izlenimi yaratılacak. Bunun anketlere yansıması sağlanınca erken seçim kararı alınacak. Fakat o da ne, tam “ülke düzlüğe çıkarken” düşmanlarımız saldırıya geçecekler bir uluslararası kriz patlak verecek ve işte sıra o zaman OHAL ilanına gelecek. Buyurun OHAL altında seçimlere. Bu OHAL’in hedefinin HDP seçmeni olacağını anlamak için büyük bir zekâ gerekmiyor ama halâ anlamayanlar olabilir diye emekli Ergenekon personeli kanal kanal dolaşıp canla başla çalışıyor.  

OHAL çağrısı yaparken Prof. Özgenç oyundaki sahnelerin sırasını bilmiyor, şaşırmış ya da son anda yapılmış tadilattan bihaber olabilirdi, ancak halüsinasyon görmüyordu; tüfek duvara Erdoğan tarafından asılmıştı. Başroldekinin er ya da geç onu eline alacağına muhakkak gözüyle bakması Prof.’un sadakatindendi… 

Ne var ki, oyun senaryoya göre ilerlemiyor. Faizlerin aşağı çekilmesinin, ihracat ve üretimi ithalata bağlı bir ekonomide döngülerin canlanmasına görünür bir katkısı olmayacak; asgari ücret yarın yukarı çekilse faiz-döviz sarmalında kuduran enflasyon karşısında “erken seçim”e kalmadan eriyecek; MB elindeki bütün dövizi satsa bile kritik eşiği aşmış olan döviz fiyatları, ilk iki aşamayı iyileştirmeye yetecek kadar aşağı çekilemeyecek ve hazine boşalmış olacak. 

Rejim, krizin başlıca kaynağı haline geldiği için, rejimi krizden çıkarmak için yapılacak her müdahale krizi daha da derinleştirecektir. Yukarıdan bir çözüm gerçekleşemez. Muhalefetin bu beyhude senaryonun uygulanmasını ellerini kavuşturarak izlemesiyse, her geçen gün krizin aşağıdan çözümünü de daha zorlaştıracaktır. Çökmekte olan çökmelidir.
__________________________
Yeni Yaşam, 16 Aralık 2021