Yıkmazsanız, Kapitalizm Yıkılmaz

Ertuğrul Kürkçü

Kitleler meşruiyetini sorgulayıp yıkmak için harekete geçmedikçe IMF’li ya da değil, kapitalizm kendi kendine yıkılmayacak. Devrimci hareketin emekçileri ikamesi de çıkar yol değil, çünkü bir ilişki onun iki tarafı arasındaki gerilim katlanılmaz hale gelmedikçe kopmaz.

IMF direktörü için İstanbul’da en iyi yerin, yerin yedi kat altı olduğu bundan daha iyi anlatılamazdı Dominique Strauss-Kahn’a: Kendisi, İstanbul’da bir an için gün yüzünü görebilirdi ama o zaman da kocaman gövdesini bir ayakkabı teki hedef alabilirdi.

Emperyalizm, bir “içsel olgu”

Mahir Çayan’ın on yıllar önce ileri sürdüğü “çağımızda Türkiye’de emperyalizm bir içsel olgudur” argümanı da ancak Kahn’ın Konferansı sırasında olduğu kadar hakikate yakın bir anlatıma kavuşabilirdi.

Kendisine öykünülen Irak’lı gazeteci Muntadar al-Zeidi işgalci ABD Başkanı Bush’un kafasına Bağdat’ta Türkiye’den ithal edilmiş bir “no name” ayakkabı atmıştı. IMF Başkanı’nın kafasına İstanbul’da atılansa, büyük olasılıkla Vietnam ya da Çin’de üretilmiş bir Amerikan markası -“Nike” (sonradan bunun bir taklit Nike olduğu açıklandıysa da, bu “içsel olgu” tezini güçlendiren bir tashih)- idi .

Kapitalizmin bütün dünyayı saran küresel bunalımı, yalnızca bütün ülkelerin bir ve aynı kriz dinamiğinin pençesinde kıvranmalarına yol açmakla kalmıyor, baskı biçimlerini olduğu kadar o baskıları protesto biçimlerini de benzeştiriyor.

Gene de gözle görülür bir fark var. Bu, kapitalist devletler ve ekonomilerin bu kuşatıcı süreci bir hiyerarşi içinde yaşamalarından doğan bir fark. Bunun bir sonucu, İstanbul’da Kahn’a isabet etmeyen ayakkabının sahibinin, birkaç saat sonra bir yaygın TV kanalında kendi eylemini yorumlayabilmesiyse, öbürü, Al-zeidi’nin ağır işkencelerden sonra cezaevinde uzun bir süre geçirmek zorunda kalmasıydı.

Asıl sorun IMF’li ya da değil, kapitalizmin hakimiyeti

Farklar çok… Ancak kriz bütün bu farkları tek bir dünya ekonomisinin işleyişi içinde gitgide daha çok eritiyor. Daha geriden gelen ülkeleri, ilerlemeleri nispetinde gitgide daha çok merkez ülkelere yaklaştırıyor. Türkiye toplumsal mücadeleler açısından son yirmi yılda giderek daha yaygın bir biçimde, kendi Batısı’ndaki toplumları bir dış bükey aynadan yansıtır oldu. Daha küçük ölçüde ve daha çarpık, ama benzer. Bu benzerlikler arasında, emekçi sınıflar arasında krizden hemen sonra değilse de belirli bir sürede baş göstermesi beklenen kitlesel karşı koyuşların ortaya çıkmaması, işçilerin iş kayıplarını dolaysız, kitlesel tepkiler vermeksizin karşılamaları, yoksulluk ve yoksunluğu geleneksel telafi mekanizmalarıyla -akrabanın, eşin dostun yardımı, aşırı tasarruf vb- gidermeyi seçmeleri, daha sağa, popüler demagoglara kulak kabartmaya daha yatkın hale gelmeleri, kendi öz eylemlerinden kuşku duymaları sayılabilir. Şüphesiz, bunların tam zıddı davranışları daha küçük ölçeklerde de olsa görmüyor değiliz; ancak hâkim yön bu değil henüz. Krizde kazanılan başarılar, direnişler, karşı koymak için oluşturulan yeni örgütlere karşın, büyük kitlelerin dikkati egemen sınıf seçenekleri arasında bir sarkaç gibi gidip geliyor .

Küresel kriz, Antonio Gramsci’nin on yıllar önce hegemonya üzerine söylediklerini bir kez daha doğruluyor. Kriz, kapitalist düzeni bütün hücrelerine kadar sarabilir, onun dayattığı değerleri yerle bir edebilir, onun üretim tarzını zıvanasından çıkarabilir, onun demokrasisi, ya da diktatörlüğünün beş para etmez olduğunu sergileyebilir . Ama eğer büyük kitleler, kapitalizmin emekleri üzerinde yükseldiği işçi yığınları, onun yıkılmakta olduğunun farkında, onun yerine talip değilseler, o hiçbir zaman kendiliğinden yıkılmaz.

Kapitalizm, bir şey, bir toplumsal durum değil, bir ilişkidir: İnsanla insan arasındaki bağın piyasa üzerinden kurulduğu, meta ve para türünden değere büründüğü bir ilişki. Bu ilişki büyük kitlelerin gözünde insanlığın ezeli ve ebedi hali olarak meşruiyetini sürdürdükçe, IMF’nin gelmesi de gelmemesi de, Türkiye’nin IMF ile anlaşma yapması da yapmaması da kapitalistler karşısında emekçilerin mağduriyetleri bakımından esaslı bir fark yaratmayacaktır.

Hiçbirşey, emekçinin öz eylemiyle ikame edilemez

O nedenle sosyalistlerin çıkıp halka çıplak hakikati anlatmaya devam etmeleri gerekiyor. Ya o, kendinin olana hükmetmek, kendinin efendisi olmak için ayağa kalkacak ve kolektif sözcüsünü, sosyalist hareketi, öne doğru itecek, ya da kapitalizm kendiyle birlikte bu dünyayı sonuna doğru sürükleyecek. Ama kitleler onun meşruiyetini sorgulamadıkça ve yıkmak için harekete geçmedikçe IMF’li ya da değil, kendi kendine yıkılmayacaktır. Onun yıkılması için devrimci hareketin emekçileri ikamesi de çıkar yol değildir, çünkü bir ilişki onun iki tarafı arasındaki gerilim katlanılmaz hale gelmedikçe kopmaz. Kapitalizm emekçi ile sermaye sahibi arasındaki bu rıza sürdükçe “payidar” kalır . Onun yıkılması için sizin ondan vaz geçmeniz, onu yıkmayı istemeniz, ona son vermeniz gerekir. Bunun için harekete geçmeyenlerin neden kapitalizmin bu büyük krizden geçerken de yerli yerinde durmakta olduğuna şaşmamaları gerekir .

05.10.2009
http://bianet.org/bianet/bianet/117439-yikmazsaniz-kapitalizm-yikilmaz