“Savaşa Değil Eğitime Bütçe”

Ertuğrul Kürkçü’nün  bütçe görüşmeleri sırasında Suriye’deki savaş tehdidine ve eğitim bütçesine dikkat çektiği konuşmayı aşağıdan izleyebilirsiniz.


BDP GRUBU ADINA ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Mersin) – Sayın Başkan, sevgili arkadaşlar; bu başlık altında Grubumuzun görüşlerini ifade edeceğim fakat Millî Eğitim Bakanlığının bütün yayınlarına ve web sitesine baktığımız zaman en çok üzerinde durulan hususun, Millî Eğitim Bakanlığının ve Türkiye’nin temel politikasının “Yurtta barış, cihanda barış.” esası üzerine kurulu olduğunu görürüz ancak bu bütçe tartışmaları bitmeden önce öyle görülüyor ki bu esasların tamamının ortadan kalktığı ve Millî Savunma bütçesinin ve diğer bütün bütçelerin açık vereceği yeni gelişmelerin eşiğine son dönemde Meclisin gıyabında alınan kararlarla adım adım ilerlediğimiz görülüyor. O nedenle ben bunların üzerinde durmayı tercih ediyorum.

15 Aralık akşam geç vakitlerde Yüksek Askerî Şûranın yaptığı açıklamadan anladığımıza göre Yüksek Askerî Şûra olağan toplantısında iç güvenlik harekâtı ve hudut güvenliğine yönelik Türk Silahlı Kuvvetlerinin icra ettiği faaliyetlerin yanı sıra Türk Silahlı Kuvvetlerinin harbe hazırlık durumu incelenmiş, bu kapsamda ortaya çıkan ihtiyaçlar ile bu ihtiyaçları karşılamak için alınan tedbirler değerlendirilmiştir. Yani Yüksek Askerî Şûranın gündeminde yurtta savaş, cihanda savaş vardır.

Şimdi, tabii, bu Yüksek Askerî Şûra kararı bağlamında ben Meclisimizin karşı karşıya kaldığı bir temel probleme dikkatinizi çekmek istiyorum. Meclisimiz savaş ve barış konusundaki yetkiyi elinde bulundurmasına rağmen ve harp hazırlıkları konusunda elinde hiçbir bilgi ve belge olmamasına rağmen, bu konuda hiçbir çalışması olmamasına rağmen Yüksek Askerî Şura nasıl olup da harp hazırlıkları meselesini bir anda, apansız gündeme getirmekte ve bütün bunlar üzerinde bir karar almaktadır.

Şimdi, şaka değil arkadaşlar, savaştan söz ediyoruz ve savaştan söz ettiğimiz zaman söz ettiğimiz şeyler arasında insanların hayatları, maddi ve manevi değerlerin yok olması, başka ülkelerle çatışma hâli içerisine girmek ve bütün temel siyasetlerin baştan sona değişmesi söz konusudur. Şu hâlde şu soru ister istemez ortaya çıkar çünkü Anayasa’nın 87’nci maddesi savaş ilanına karar vermeyi Meclisin yetkisine bırakmıştır. Türk Silahlı Kuvvetlerinin yabancı ülkelere gönderilmesi yetkisini Türkiye Büyük Millet Meclisine vermiştir ve daha da önemlisi eğer harp hazırlıkları söz konusu ise o zaman şu da vardır gündemde. Anayasa’nın  15’inci maddesine göre “Savaş, seferberlik, sıkıyönetim veya olağanüstü hallerde, milletlerarası hukuktan doğan yükümlülükler ihlâl edilmemek kaydıyla, durumun gerektirdiği ölçüde temel hak ve hürriyetlerin kullanılması kısmen veya tamamen durdurulabilir veya bunlar için Anayasada öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınabilir.” Yani Türkiye bir tür diktatörlükle yönetilmeye de hazırlanmalıdır eğer savaş hazırlıklarıysa söz konusu olan.

Şimdi, bu çerçevede, ben, Meclisimizin bu gelişmeye lakayıt  kalamayacağını, asla ve asla bunu kendi gündeminden ve kendi bilgisinden dışarıda tutamayacağına dikkatinizi çekmek istiyorum.

Şimdi,  o zaman şu sorular, ister istemez, savaş hazırlıkları gündeme geldiğine göre, biz, Türkiye Büyük Millet Meclisi savaşla ilgili bir karar almadığına göre, defakto bir çatışma hâli bizim ülkemizin gidişatına yön vermektedir. En yüksek karar organı olan Türkiye Büyük Millet Meclisi bu gidişattan bütünüyle habersizdir, organları eliyle bilgilendirilmemektedir. Hükûmet, Türkiye Büyük Millet Meclisinin etrafından dolaşarak henüz ne olduğunu bilmediğimiz bir yeni siyaset benimseyerek bununla bağlantılı askerî ve siyasi diplomatik faaliyetler sürdürüyor demektir. Çünkü soru şudur: Eğer savaşa hazırlanılıyorsa kime karşı hazırlanılıyor? Suriye’ye karşı mı? Dışişleri Bakanlığının web sayfasına baktığımızda görüyoruz ki henüz Meclisimizin bilgisinde olan ve Dışişleri Bakanlığının benimsediğini ve sürdürdüğünü söylediği bu Meclisten yetki almış temel siyaset şudur: Türkiye-Suriye ilişkileri iki ülke halklarının ortak çıkarlarıyla bölge istikrar ve güvenliğe katkıda bulunmak ana hedefi doğrultusunda geliştirilmeye devam edecektir. Bölgesel iş birliği, barış, istikrar vesaire.

Şimdi, yeni bir dış siyaset biz Dışişleri Bakanlığından Meclise indirildiğini gördük mü? Hayır. O zaman bu siyasetle savaş nasıl bağdaşıyor? Bağdaşmaz. Peki, biz neyi bilmiyoruz? Hükûmetin yeni yönelimini. Peki, Hükûmetin yeni yönelimini bilmek zorunda değil miyiz? Temel yetkimiz, bizim yetkimiz olan savaş ve barış konusunda karar alırken bu dış siyaset hattından savaş çıkmaması lazım ya da o zaman İran’la mı yapacağız savaşı?

Dışişleri Bakanlığının açıkladığı temel siyaset belgesine göre “Türkiye, İran ve Brezilya arasında imzalanan ortak bildiri, İran’ın nükleer programına dair soruna barışçıl çözüm bulunması yolunu açabilecek olumlu bir adımı teşkil etmiştir, Türkiye’nin İran nükleer dosyasındaki rolü barışçıl çözüm yönünde kolaylaştırıcılıktır.” Buysa temel siyaset, o zaman Kürecik’teki füze kalkanını nasıl açıklayacağız? Yoksa, İran’la savaşa girecek miyiz, girmeyecek miyiz? Kime karşı hazırlık yapıyoruz? Temel belgeler, bize temel siyaset belgeleri bunu söylemiyor.

Peki, eğer savaş söz konusuysa, Meclisin yetkisinde olarak Türkiye halkı, halkları böyle bir savaşa hazırlanacak mı, halkımız savaş ruh hâli içerisine mi sokulacak, yoksa barış siyaseti mi izleyeceğiz? Bunu nereden bileceğiz?

Ben, Türkiye Büyük Millet Meclisinin yetkilerinin aşılarak, onda olan yetkilerin tevarüs edilerek, yasaya uygun olmayan bir şekilde aslında Türkiye’nin dışındaki gidişata bağlı yeni bir defakto siyasetle yönetildiğimizi söyleyebileceğimizi düşünüyorum.

Çocuk değiliz, dünyadan habersiz değiliz. Hükûmet kanallarından bilgi gelmiyorsa da gözümüzün önünde olup biten şeyler var. Amerika Birleşik Devletleri “Arap baharı” denilen, aslında “Arap devrimi” desek daha doğru olacak olan halklar uyanışını, ayaklanışını rejimin statüko güçlerini harekete geçirerek kuşatmış, bunları kontrol altına almış ve şimdi rejim değişikliklerini hedef tayin ettiği ülkelere taşımak amacındadır. Türkiye bu hedefler üzerinde Amerika Birleşik Devletleriyle bir ortaklık içerisinde ilerlemektedir. Eğer durum buysa, bize başka bir bilgi gelmediğine, bizim hayattan süzebildiğimiz bu olduğuna göre Hükûmeti uyarmak isteriz.

Suriye’ye demokrasi götürmek, Suriye’ye demokrasi ihraç etmek, nasıl Irak’a ihraç edilemediyse, nasıl Libya’ya ihraç edilemediyse, nasıl aslında dış müdahaleler Tunus’ta ve Mısır’da baş gösteren demokratik dönüşümlerin yolunu kestiyse Suriye de aynı akıbetle sonuçlanacaktır. Türkiye hemen dibinde ve oradaki çatışmalar doğrudan doğruya kendi halklarına sirayet edecek olan gelişmeler karşısında, örneğin Suriye Kürtlerine ne önerecektir kendi Kürtlerine önerdiğinden başka? Suriyeli Sünni ya da Nusayrilere kendininkilere önerdiğinden farklı ne önerecektir ve niçin onlar için Türkiye’nin rejimi model alınacak olsun? Ben doğrusu, başlangıca geri dönmemiz gerektiğini düşünüyorum. Yurtta da dünyada da Türkiye bir barış siyasetine geri dönmelidir, Meclisimiz bu barış siyasetinin güvencesi olduğunu ilan etmelidir ve Türkiye’yi kendi komşularıyla sıfır sorun siyaseti gibi çok olumlu tınılar taşıyan açıklanmış siyasete geri dönmeye davet etmelidir. Eğer bu siyaset değişecekse bu siyasetin nasıl değişeceğine burada birlikte karar vermeliyiz. Adalet ve Kalkınma Partisi çoğunluğu bu konuda yetkilerini Başbakana devretmiş olabilir ama Meclisin muhalefet kanadı bu yetkilerini devretmiş değildir. O nedenle sevgili arkadaşlar, sizlerden bu savaş hazırlıkları meselesi konusunda Hükûmeti hesap vermeye davet etmenizi, şimdi onaylamakta olduğunuz bütçenin aslında bir savaş bütçesi hâline geldiğinde tamamen manasızlaşacağına, Türkiye’nin bütün temel politikalarının zıvanasından çıkacağına ve savaş içerisinde aslında Türkiye’nin de bir diktatörlüğe doğru sürüklenmesi tehlikesine dikkat çekeceğinizi ümit ediyorum.

Hepinizi “savaşa değil eğitime bütçe” prensibiyle hareket etmeye davet ediyorum.