“Tuz kokarsa ne olacak?”

Kürkçü: “Şu an Türkiye’de en fazla yurttaş hakkını, insan hakkını ihlal eden kurum yargıdır. Ancak ihlaller karşısında dönüp dolaşıp gideceğimiz yer de orasıdır. Tuz kokarsa ne olacak?”

Abdi İpekçi’nin katledilişinin, Hrant Dink cinayetinin prototipi olduğunu ve bugünkü Milliyet gazetesinde İpekçi ile ilgili hiçbir habere yer verilmediğini ifade eden Kürkçü, “Bu cinayetlerin arkasındaki sahip ve örgütleri gölgede bırakma geleneğinin sona ermesini diliyorum” dedi.

Cezaevlerinde yaşanan insan hakları ihlalleriyle ilgili çok sayıda mektup aldıklarını, özellikle siyasi sebeplerle tutuklama ve operasyonların yoğunlaştığı son dört ayda şikayetlerin arttığına dikkat çeken Kürkçü , “F tipi cezaevlerinin tamamından çok sayıda mektup geliyor. Yetkililerle yapılan görüşmelerden de bir sonuç alamıyoruz. Soruşturma başlatıldığı söyleniyor ancak soruşturmalar bir türlü tamamlanamıyor. Meclis’in acilen bu konuya el atması gerekir” şeklinde konuştu.

“Siyasi cezalılara karşı düşman ceza hukuku, düşman infaz hukuku kapsamında sürdürülüyor” diyen Kürkçü: “Özellikle Osmaniye, Kürkçüler, Gaziantep, Kırıkkale, Kandıra, Tekirdağ, Kırıklar, Edirne, Sincan cezaevlerinden, işkence ve kötü muamele şikayetleri, hem basına yansımakta, hem de İnsan Hakları Komisyonuna gelmektedir. Şiddete dayalı ve onur kırıcı muamelenin arttığı ifade edilmektedir. Tutuklanan kişilerin, hapishaneye girişte kadın çocuk ayırt edilmeden çırılçıplak soyulması, fiziksel zor kullanılarak yürütülen üst arama uygulamasının artması, arama amacını aşan fiziksel güç, tahkir ve tehditin kullanılması bu şikayetlerin başında gelmektedir. Cezaevine giriş mahremiyet ihlali ile başlamakta, ziyaretler başladığında da bu uygulama devam ettirilmek istenmektedir. Her gün 23 saat boyunca tek başına hücrede tutulan ağırlaştırılmış müebbet hapse mahkum tutsakların yaşam koşulları gerek sağlık açısından gerekse psikolojik açıdan işkence halini almıştır. Kürtçe yayınların verilmemesi ve tercüman parası adı altında mahkumlardan zorla para alınmak istenmesi uygulamaları sürmektedir. Tutuklu ve hükümlülerin açık görüş, telefon görüşmesi, mektup alma gönderme, kütüphane gibi tecridin etkisini azaltıcı imkanları disiplin ihlali gerekçesiyle keyfi şekilde kısıtlanmaktadır.  Tüm bu kısıtlamalara itirazlar, dayak, darp ve işkenceyle sonuçlanmaktadır” diye konuştu.

Cezaevlerinde yaşanan insan hakları ihlallerinin giderilmesi, mağdurların durumlarının tespiti, işkence ve kötü muamelenin önlenmesi amacıyla Araştırma Önergesi hazırladığını, ancak önergenin oy çoğunluğuyla reddedileceğini ifade eden Kürkçü, “Önerge reddedilecektir. Gerçeklerin dillendirilmesi oy çoğunluğuyla bastırılabilir ancak gerçek olduğu yerde kalır” dedi.

Medyadan da destek beklediğini belirten Kürkçü, şunları söyledi: “Medyanın mağdurların sesi olma misyonunu yerine getirmeleri ve konuyu gündemde tutmaları gerektiğini düşünüyorum. Çünkü cezaevlerindeki gazeteci meslektaşlarınız da aynı muameleye maruz kalıyorlar. Kendilerine yöneltilen iddialar ispatlanamadığından şu anda tutuklu bulunan gazeteciler, Başbakan kadar, Bülent Arınç kadar masumdurlar. Çek dolandırıcılarından boşalan yerlere siyasi aktivistlerin, hak savunucularının ve gazetecilerin gireceğinden şüphe yoktur.”

Toplantı sonrası soruları cevaplayan Kürkçü, Dev-Yol davasının Yargıtay kararıyla düşürülmesi hakkında şunları söyledi: “Zamanında yerine gelmeyen adalet adalet değildir ancak bu, zaman ve tüm kavramları aşan bir şey. Bu olay Türkiye’de yargılama usullerinin ne kadar yanlış olduğunu gösteriyor. Şu an Türkiye’de esasen en fazla yurttaş hakkını, insan hakkını ihlal eden kurum yargıdır. Ancak ihlaller karşısında dönüp dolaşıp gideceğimiz yer de orasıdır. Tuz kokarsa ne olacak?”

Basın toplantısında dile getirilen iki konuya ilişkin ayrıntılı bilgiye aşağıdaki bağlantılardan ulaşabilirsiniz:

 

Cezaevlerindeki hak ihlallerine ilişkin meclis araştırması talebi

Cezaevi İnceleme Taslak Raporu’na muhalefet şerhi