Şeker Fabrikalarını Özelleştirmek Neyse Emperyalizm Odur. Özelleştirmeyle AntiEmperyalizm Birarada Olmaz. Buna Sahte Antiemperyalizm Denir.

Ertuğrul Kürkçü, TBMM Genel Kurulu’nda görüşülen torba yasa üzerine söz alarak: “Hükûmetin şeker fabrikalarını satarak antiemperyalizm yaptığına inanmamız için hiçbir sebep yoktur. Ayinasi iştir kişinin lafa bakılmaz. Siz emperyalizmin Orta Doğu’daki ortağı, artık ölmüş olan BOP’un ortak yöneticisiniz hepsi bu kadar” dedi.

Sayın Başkan, sevgili arkadaşlar; 40’ncı maddenin tasarı metninden çıkarılmasını istiyoruz. Bununla ilgili gerekçe aslında bir önceki maddeyle ilgili olarak Hüda Kaya arkadaşımızın yaptığı sunumun gerekçesiyle aynı çünkü bu maddeler aynı konuya tahsis edilmiş. O yüzden, tekrardan kaçınarak şunu söylemek isterim: Şeker fabrikalarının özelleştirilmesi esasen toplumun, halkın, Türkiye’nin büyük çoğunluğunun çıkarlarıyla çatışmaktadır. Uluslararası mali sermayenin, kapitalizmin çıkarlarıyla ve Türkiye’nin kapitalizmin çıkarlarından çıkarı olan yönetimiyle ve içerideki kapitalist sınıfın çıkarlarıyla da tam bir uyum içerisindedir. Bu durumda arada bir derin uzlaşmaz çelişki vardır. Tabii ki Halkların Demokratik Partisi bu çelişkinin halk, yoksullar, emekçiler tarafında durmaktadır, durmaya devam edecektir.

Ancak burada şuna dikkat çekmek isterim: Yaklaşık iki yıldır Türkiye’nin Suriye politikası batağa battığından beri bu bataktan çıkabilmenin bir geri vitesi, manevrası olarak Hükûmetin diline bir antiemperyalist retoriğin hâkim olduğunu düşünüyorum, görüyoruz. Ancak bunun yanıltıcı ve aldatıcı, gerçekte antiemperyalist olup olmakla herhangi bir ilgisi olmayan egemenlik kavgasındaki devletler arası bir retorik olduğuna işaret etmek isterim.

Çünkü “emperyalizm” dediğimiz zaman aslında şeker fabrikalarının satışı neyse emperyalizm odur. Bir hükûmet, bir siyasi parti, bir program hem emperyalist hem antiemperyalist olamaz.

Emperyalizm kavramını uluslararası iktisadi ve siyasi literatüre katan kişi Sosyalist Ekim Devrimi’nin önderi Lenin’dir ve Lenin’in tanımı bu bakımdan son derece açıktır. Birincisi; emperyalizmi önceki dönemden ayırt eden şey, üretimin ve sermayenin tekelleri doğuracak ve ekonomiyi egemenliği altına alacak kadar gelişmiş olmasıdır.

İkincisi; banka sermayesiyle sanayi sermayesinin iç içe geçerek bir mali sermaye yapısının oluşması ve bunun bir mali sermaye oligarşisi doğurmasıdır.

Üçüncüsü; sermaye ihracının meta ihracının yerini almasıdır.

Dördüncüsü; uluslararası kapitalist tekellerin oluşması ve bunların dünyayı aralarında paylaşmak için kavgaya tutuşmalarıdır.

Nihayet tüm dünya topraklarının -arazisinin- en büyük emperyalist devletler arasında pay edilmesinin tamamlanmış olmasıdır.

Bu çığırı, artık günümüzün bütün gidişatını da 20’inci yüzyıl başlarındaki bu yeni dinamikler oluşturmaktadır ve dünya 2 kez bu paylaşım savaşıyla karşı karşıya gelmiştir, 3’üncü kez bunun eşiğindeyiz.

Bu çelişkilerin orta yerinde eğer siz dünya kapitalizminin kendisini krizden çıkartmak için bulduğu özelleştirme, deregülasyon, kuralsızlaştırma araçlarına başvuruyorsanız, iç piyasanızı uluslararası mali sermayenin dolaşımına açmışsanız, siz kendiniz mali sermayenin hâkimiyet mücadelesi içerisinde kendinize yeni alanlar yaratmaya çalışıyorsanız ve aynı zamanda antiemperyalizmden söz ediyorsanız bu sizin antiemperyalizminize literatürde verilen ad “pseudo antiemperyalizm”dir yani sahte antiemperyalizm.

Birinci Dünya Savaşı sona erdiğinde dünyada sosyalizm ve millî kurtuluş devrimleri çağı başladı. Birinci Dünya Savaşı’nın mağlup blokunda yer alan Almanya ve Türkiye arasındaki ittifak çatladı. Almanya, daha sonra İkinci Dünya Savaşı’na yol açacak şekilde yeniden emperyalist paylaşım savaşını tetiklerken, Türkiye, Sovyetler Birliği’yle sosyalizm ve millî kurtuluş ittifakı içerisinde yer aldı.

Bugün aslında Türkiye’nin geldiği yer, yıkılmış bulunan Sovyetler Birliğinin yerini almış olan emperyalist Rusya’yla yeniden bir ittifaka girerek Orta Doğu paylaşımına katılmaktan ibarettir. Bu paylaşım Amerika Birleşik Devletleri ve İngiltere ekseniyle karşı karşıyaymış gibi göründüğü için -antiemperyalizm lafını hiçbir şekilde hak etmeyen- NATO üyesi, bütün emperyalist paktların üyesi bir Hükûmetin şeker fabrikalarını satarak antiemperyalizm yaptığına inanmamız için hiçbir sebep yoktur. Ayinasi iştir kişinin lafa bakılmaz. Siz emperyalizmin Orta Doğu’daki ortağı, artık ölmüş olan BOP’un ortak yöneticisiniz hepsi bu kadar.