ÖSO’cuların geride bıraktıklarına ‘dünyada mekan’, ve tazminatlar kimin bütçesinden?

Ertuğrul Kürkçü, Suriye’de rejim değişikliği hedefiyle iç savaş yürüten Ceyş-el Vatani örgütüyle Cumhurbaşkanı Erdoğan arasında “Zeytin Dalı” operasyonu kapsamında yapıldığı iddia edilen anlaşmanın araştırılması için TBMM Başkanlığına araştırma önergesi verdi. Kürkçü, söz konusu anlaşmanın uluslararası hukuk çerçevesinde yaratacağı sorunların ve bu örgütün operasyon sırasında vereceği yaralı ve ölüler ile onların ailelerine Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarına tanınmayan hak ve imtiyazların tanındığına dair örgüt lideri Mustafa Secari tarafından yapılan açıklamaların aydınlatılmasını istedi.

Ceyş-el Vatani (Milli Ordu) adı altında Suriye hükümetine karşı savaşmak amacıyla Türkiye Cumhuriyeti’nin desteğiyle kurulduğunu ileri sürdüğü bir silahlı örgütün lideri olarak sosyal medya kanalı Twitter’dan Mustafa Secari kimliğiyle yayın yapan bir hesaptan Afrin’de süregiden “Zeytin Dalı” operasyonu kapsamında ölen ya da yaralanan ÖSO üyeleri için Türkiye Cumhuriyeti ile yapılan görüşmeler sonunda hak ve imtiyazlar elde edildiği ileri sürülmüştür.

12 Mart’ta Mustafa Secari’nin onaylı Twitter hesabından Arapça olarak duyurulan ve yaygın medyaya da atıfta bulunulan bilgilere göre ÖSO ve Türkiye Cumhuriyeti arasında şu mutabakata varılmıştır: “Bu savaşta şehit düşen her Suriyeli savaşçının eşi ve çocukları Türk vatandaşlığını alma hakkına sahiptir. Evli olmayanların ebeveynlerine vatandaşlık verilir. Savaşta yaralanan ve kalıcı bir sakatlığı oluşan ÖSO üyelerine (bekar ya da evli) Türk vatandaşlığı hakkı verilir. Şehit olanın ailesine bir apartman dairesi verilir (ücretsiz).Şehit ailesine toplamda 30000 Türk Lirası verilir. Kalıcı sakatlığı oluşan her yaralı kişiye 15000 Türk Lirası verilir.” Söz konusu adımın Cumhurbaşkanı tarafından atıldığı belirtilmekte ve Türkiye’nin kendilerine destek sunduğu ifade edilerek teşekkür edilmektedir.

Ceyş el Vatani’nin Halep, İdlib, Humus, Hama, Rakka, Haseke, Deyrizor ve Lazkiyeli rejim karşıtlarının oluşturduğu 30’dan fazla grubun birleşmesi ile kurulan, Suriye iç savaşının sürdüğü yedi yılı boyunca faaliyete geçirilen en büyük silahlı yapı olduğu söylenmektedir. Bu yapının kendisine“Suriye Geçici Hükümet Başbakanı” ve “Savunma Bakanı” sıfatı veren Cevad Ebu Hatab liderliğinde kurulduğu ve 22 bin kişilik askeri güce sahip olduğu düşünülmektedir. Fırat Kalkanı harekatı sonrasında bu yapıda yer alan muharip gücün yüzde 65’inin Türkiye tarafından eğitilip donatıldığı basında yer almıştır.

Suriye iç savaşının sona erdirilmesi hedefiyle ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin (BMGK) 18 Aralık 2015 tarihli 2254 sayılı kararına dayanarak başlatılan Astana süreci “Suriye’nin toprak bütünlüğü, bağımsızlığı ve egemenliğinin garanti altına alınması” ilkesiyle sürdürülmektedir. Türkiye’nin de bu kararları desteklediği bilinmektedir. Bu kararlara ve Astana sürecinin varlığına karşın Suriye’de rejim değişikliği hedefiyle ülke topraklarının bir bölümünü Şam yönetiminin egemenliğinden ayırmak üzere harekete geçen bir “ordu”nun Suriye iç savaşını kızıştıracağı ve sağlanmakta olan çözüm iklimini bozacağı apaçıktır.

Yukarıda atıfta bulunulan Mustafa Secari’nin bugüne kadar aksi iddia ve tekzip edilmeyen beyanlarına göre Cumhurbaşkanı’nın başka bir ülkede iç savaş ve isyan yürütmek üzere kurulan ve meşruiyetinin hiçbir uluslararası kuruluş ve bölge devleti tarafından tanınmayan bir silahlı örgütle TSK ile işbirliği için anlaşmalar yapmış olması ve bu örgüt üyelerine ödenecek tazminatlardan, onlara verilecek vatandaşlığa kadar birçok konuda mutabakata varıyor olmasının Türkiye Cumhuriyeti mevzuatıyla bağdaşmadığı ve hukuki altyapıdan yoksun olduğu açıktır.

TBMM’nin de bu süreçten haberdar edilmediği, “Ceyş-el Vatani” ile varılan sözkonusu “anlaşma”nın veya bu “ordu”ya verilen desteğin TBMM’den habersizce tamamen hükümet ve Cumhurbaşkanı’nın inisiyatifinde yürütüldüğü görülmektedir. Cumhurbaşkanı ve hükümetin kendilerine TBMM bilgi ve denetiminden bağışık bir gelir kaynağı ve bütçesi bulunmadığı, yurttaşlarımızın vergileriyle oluşan devlet bütçesinin nasıl harcanması gerektiği TBMM ve Sayıştay denetimi altında olduğu malumdur. Yukarıda sözü edilen tazminatların ve henüz tam olarak açığa çıkmamış olan diğer muhtemel harcamaların ise hangi bütçe kaleminden karşılanacağı, karşılanmasının yasal olup olmadığı belli değildir. Böylesi bir tasarrufu yapmaya hiçbir devlet kurumu ve görevlisi yetkili kılınmamıştır.

TBMM’nin Suriye’de “iç savaş” yürüten “Milli Ordu” ile Türkiye Cumhuriyeti arasında varıldığı iddia edilen ve hem Türkiye’yi uluslararası hukukla çatışmaya sokan hem de kamu kaynaklarını meşruiyetten yoksun askeri amaçlara aktaran “mutabakat”ın ne olduğunu tüm ayrıntılarıyla ortaya çıkarmak ve yurttaşlarımızın güvenlik ve esenliğini yakından ilgilendiren bu ilişki ve harcamalar konusunda TBMM ve halklarımızın şeffaf olarak bilgilendirilmesini sağlamak amacıyla bir araştırma komisyonu kurması elzemdir.