Önerilen kuruluş tarafsızlıktan yoksun olacak ve hükümetten bağımsız olmayacak!

Ertuğrul Kürkçü’nün Türkiye İnsan Hakları Kurumu kanun tasarısı üzerine TBMM Genel Kurulundaki 3. konuşmasını aşağıdan okuyabilirsiniz.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Mersin) – Sayın Başkan, sevgili arkadaşlar; bu maddenin 1’inci fıkrasının tasarıdan çıkartılması önerimiz bu yasanın tamamına karşı oluşumuzla tutarlıdır. Daha önceki yasa tasarısından çıkartılması önerilerinin devamıdır.

Bu yasa tasarısına niçin karşı olduğumuzu defalarca açıkladık. Ancak, Hükûmet ve komisyon sözcüleri bu yasa tasarısının ne kadar uluslararası standartlarla uyumlu olduğunu anlatmak için epey gayret sarf ettiler.

Ben uluslararası insan hakları savunucularından ikisinin yasayla ilgili tavırlarını size iletmek istiyorum.

Bunlardan birisinin, İnsan Hakları İzleme Kurulunun yani Amerika Birleşik Devletleri’nin başkenti Washington’da merkezi olan “Human Rights Watch”un temsilcisi Emma Sinclair-Webb’in bu yasa tasarısıyla ilgili olarak söylediklerini aktarmak isterim: “Türk Hükûmeti bir ulusal insan hakları kurumunun kurulması için hazırlanan yasa tasarısını geri çekmeli çünkü önerilen kuruluş tarafsızlıktan yoksun olacak ve hükûmetten bağımsız olmayacak.”

Webb, aynı zamanda, Türkiye’nin etkili ve bağımsız bir insan hakları kurumuna ihtiyacı olduğunun da altını çizdi ve “Türkiye’nin hükûmetlerin kontrolündeki insan hakları kurumları tarihi var ve bu kurumların hepsinde fonksiyon bozuklukları var.” diye de devam etti.

Ayrıca Webb, bu kanun tasarısına ilişkin, Türkiye’deki insan hakları kuruluşlarının endişelerine yanıt vermeme konusunda Hükûmetin istikrarlı olarak ısrar göstermesinin de insan haklarını korumanın ve desteklemenin Hükûmetin önceliği olmadığının sinyalini verdiğini söyledi.

Sevgili arkadaşlar, bu konudaki ikinci açıklama da bu işkenceyle mücadele kuruluşunun Asya temsilcisinden geldi. O da, aynı şekilde, bu kurumun bağımsızlığının herhangi bir biçimde güvence altında olmadığını söyledi.

Şimdi, demek ki bunu sadece biz söylemiyoruz, dünyada insan hakları mücadelesi yürüten bütün kuruluşlar bu konuda ısrarlılar çünkü hepsi aynı noktadan bakıyorlar, devlet karşısında bireyin, devlet karşısında toplumun haklarının korunmasının ve savunulmasının ancak devletten bağımsız, özerk bir kurum eliyle sürdürülebileceğini, bu koruma mücadelesinin Hükûmetin gücünü dengeleyecek bir özerklik içerisinde bulunan bir kurum tarafından yerine getirileceğini söylüyorlar. Bakın, bu özerklik ve bağımsızlık olmazsa ne olabilir? En iyi örnek bugün Genelkurmay Başkanının gazetelerde dolaşan demecidir. Genelkurmay Başkanı altı ay geçtikten sonra Uludere katliamının üzerinden, Meclis İnsan Hakları Komisyonuna ve Diyarbakır Özel Yetkili Savcılığına hiçbir bilgi aktarmadıktan sonra, bugün Genelkurmay Başkanı tamamen uyduruk bir demeçle 6 PKK’linin aslında bu saldırıya uğrayan topluluğun içinde olduğunu ve olaydan sonra silahlarını toplayarak kaçtığını söylüyor. Bu okkalı yalanı söyleyebilmesi sadece ve sadece etkin bir insan hakları denetiminin olmamasıyla ilgili. Eğer Genelkurmay Başkanı doğru söylüyor olsaydı olaydan bir gün sonra, iki gün sonra ancak olay yerine gitmezdi. Yirmi dört saat boyunca bölgedeki askerî birlikler kışlalarına gömülü kalmazlardı ve Komisyonumuz kendilerine “Orada ne oldu?” diye sorunca hiçbir bilgi vermeksizin bize içinde hiçbir şey olmayan, geçmişe mütedair bilgileri içeren boş kâğıtlar yollamazdı. O nedenle, Türkiye’de, bu kadar etkin bir insan hakları ihlali tarihi olan bir ülkede, insan hakları sicili bu kadar bozuk bir ülkede Hükûmetten ve devletten bağımsız bir mekanizmanın ne kadar gerekli olduğunu Genelkurmay Başkanının olayın üzerinden, katliamın üzerinden altı ay geçtikten sonra sistematik olarak yalan söylemesi, topluma, halka, bu ülkede yaşayanlara, katliama uğrayanlara ve onların haklarının savunucularına yalan söylemesi mümkün olmazdı. Ancak etkin bir mekanizma bu yalanları önleyebilir.

O nedenle bu yasa tasarının bütün maddeleri olduğu gibi bu maddesi de artık anlamsız ve değersizdir.