Meşru Olmayan Yollarla, Meşru Amaçlara Ulaşılamaz! Bu Yasanın Hiçbir Noktasında Meşruiyet Yok.

Ertuğrul Kürkçü, TBMM Genel Kurulu’nda “ittifak yasası”  üzerine yaptığı konuşmada: “Umarım, Türkiye’yi çevreleyen bütün coğrafyada ve bütün kıtalardaki bu kaynaşma, insan hakları ilkelerinden bu küresel ayrılış dalgasına Türkiye kapılmaktan kendini koruyabilir, yurttaşlar birbirini boğazlamadan bu tartışmayı sona erdirebiliriz ama asla ve asla bu yoldan girdiğimiz bir seçimle değil.” dedi.

Sayın Başkan, sevgili arkadaşlar; söylemeye gerek yok, anayasalar ve seçim yasaları bir ülkenin politik ve toplumsal dönüşümü bakımından en önemli metinler. O nedenle Anayasa metinleri ve seçim yasalarına ilişkin esaslar sadece birer yasa olarak değil, aynı zamanda bir siyasi literatüre yaptıkları katkı, toplumda yarattıkları dalgalanma, Meclisin başının üstünden bütün topluma seslenmek için verdiği imkânlar bakımından da en önemli belgeler arasında sayılır. Dolayısıyla böyle değişiklik yasalarıyla gelenler aslında seslerini sadece Meclis duysun değil, bütün toplum duysun, sadece bütün toplum ve bütün millet duysun değil, bütün dünya duysun ister ama sözüm ama yepyeni bir alaturka Cumhurbaşkanlık hükûmet rejimiyle buraya gelen Hükûmet sesi duyulsun istemiyor. Televizyon kapandığı zaman yasayı tartışmaya açıyor ve bütün gün boyunca televizyon kapalıyken yani kitlelere uluşma yolu en çok kapalıyken bu en mühim yasayı geçirmeye çalışıyor.

Bunda bir tuhaflık yok mu sizce? Var. O kadar var ki bu yasaya temel teşkil eden Anayasa oylamasından sonraki zafer narası atı alan Üsküdar’ı geçtiğiydi. Bir toplum bir menkıbeyle bir at hırsızlığı menkıbesiyle zaferini kutsayan bir iktidarın seçim yasasının da ancak böyle olacağını görebilmeliydi ve görüyoruz hep beraber. Şimdi, bunu sabaha kadar, bütün bir yirmi dört saat boyunca… Ben dün saat altıda yola çıktım Ankara’ya gelmek için, yirmi dört saattir ayaktayım ve karşımdaki malzeme bu kadar. Kendini insanlıktan saklamaya, tarihten saklamaya, siyasetten, toplumdan saklamaya çalışan bir metni tartışmak; bunu yapmayın demek için beni ve herkesi uğraştırmaya değer mi? Değer mi bütün bunlara sevgili arkadaşlar? Nedir, elde edilecek olan nihayet nedir? Aslında bütün buna, bütün bu edebiyata eşlik eden başka bir edebiyat ya da bu edebiyatsızlığa eşlik eden başka bir edebiyatsızlık hemen Türkiye’nin güneyinde sürüp gidiyor. Her gün, bulunan her açılış, bulunan her mümkün toplantıda ölü sayıları “3 bini geçtik, 3.500 olduk…”

Böyle bir Anayasa, böyle bir seçim yasasına böyle bir insanlık edebiyatı.

Türkiye’nin bütün anayasal tarihinin en önemli metinleri bütün insanlığa seslenir ve ölümden değil, hayattan söz eder. Biz ölümden söz ettiğimiz gün at hırsızlığı menkıbeleriyle avunmaya ve bir ittifakı toplumun gözünden kaçırmaya çalışıyoruz çünkü o kadar eşitsiz, o kadar adaletsiz ki hiç kimsenin gözünün içine bakılarak savunulamaz şeyleri savunuyoruz. Bununla toplumu salaha çıkartabileceğinize dair inancınıza hayretle bakıyorum. Meşru olmayan yollarla meşru amaçlara ulaşılamaz. Bunun hiçbir noktasında bir meşruiyet yok. 16 Nisan referandumunun sonuçlarının meşru olmadığını siz de biliyorsunuz, ben de biliyorum, dünya da biliyor ve şimdi bu yoldan giderek bu ittifakı meşrulaştırabileceğinizi düşünüyorsunuz. Dünyada bulunabilecek en köhne, en derme çatma yolla en büyük iddiaları ortaya koyabileceğinizi, Türkiye’ye çağ atlatabileceğinizi, Türkiye’ye yeni bir hayat sunabileceğinizi düşünmeniz ne kadar acıklı. Böyle bir şey yok arkadaşlar.

Bu işin sonuna geldik. Ya Türkiye kendisini -hakikaten bütün yurttaşlar birbirine bakarak tarihî bir müzakere yoluna girerek- yeniden kuracak ya da bu maceranın sonunda hep birlikte bir hüsrana uğrayacağız. Umarım, Türkiye’yi çevreleyen bütün coğrafyada ve bütün kıtalardaki bu kaynaşma, insan hakları ilkelerinden bu küresel ayrılış dalgasına Türkiye kapılmaktan kendini koruyabilir, yurttaşlar birbirini boğazlamadan bu tartışmayı sona erdirebiliriz ama asla ve asla bu yoldan girdiğimiz bir seçimle değil.

Sizi uyanmaya davet ediyorum. Uyan artık uykundan uyan ey esirler dünyası.