Kürkçü: “Devlet Dairesi Oluşuyor”

Kürkçü, İnsan Hakları Kurumu Kanunu Tasarısı’nda, devletin insan hakkı ihlallerinin takibinin, yine devlet ve hükümetin kontrolündeki bir yapıya bırakıldığını söyledi.

Türkiye İnsan Hakları Kurumu Kanunu Tasarısı, Meclis İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu’nda bugün kabul edilerek Meclis Genel Kurulu’na yollandı.

Komisyon üyesi Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) Mersin Milletvekili Ertuğrul Kürkçü, bianet’e yaptığı açıklamada, kurumun 11 üyesinden yedisinin Bakanlar Kurulu’nca belirleneceğini, dolayısıyla hükümet kontrolünde bir yapı oluşturulduğunu söyledi.

“İnsan haklarını koruyan devlet” kavramının oksimoron olduğunu söyleyen Kürkçü, uzun süredir beklenen, Avrupa Birliği (AB) müzakere sürecinde ortaya konan bu kurumun, diğer AB ile uyum işlemleri gibi sonuçlandığını belirtti.

“İnsan Hakları Kurumu, AB’ye ‘Bir kurum kurduk’ demeyi mümkün kılıyor ancak içerik bakımından haklar çerçevesinde mücadele kapasitesi olmayan bir devlet kurumu oluşturuldu.”

“İhlallerin kaynağı devlet, kontrol eden hükümet”

Üyelerin seçimi konusunda yaptıkları önerinin de reddedildiğini söyleyen Kürkçü, sadece metindeki “Türk vatandaşı olmak” ibaresi yerine “Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmak” yazılması şeklindeki taleplerinin kabul edildiğini ifade etti.

“Bu esasla ilgili bir mesele değil. Bu kanunun tümden geri çekilmesi ve insan hakları uzman kuruluşlarının getirdikleri öneriler çerçevesinde yeniden gözden geçirilerek sistematiğin buna uygun düzenlenmesi önerisini getirmiştik. CHP de aynı yönde bir teklifte bulundu ancak bu öneri kabul edilmedi. Yaptığımız diğer değişiklik önerileri de kabul edilmedi.”

“İnsan hakları mücadelesi yürüten kuruluşların dayandıkları Paris İlkeleri’yle uyumsuz ve bir bütün olarak insan hakları ihlallerinin başlıca kaynağı olan devlet ve onun yürütme organı hükümet ile doğrudan doğruya kontrol ilişkisi içerisine sokan bir yapı oluşturuldu.”

“Üyeler insan hakları camiasından seçilmeliydi”

Kurul üyeliklerinin seçim mekanizması ve kurul üyesi olmaya dair niteliklerle ilgili 5. maddeye dikkat çeken Kürkçü, buna göre kurula üye olabilecek kişilerde, devlet memuru seçilmek bakımından aranan yeterlilik ötesinde başka bir nitelik aranmadığını ifade etti.

“Paris İlkeleri ulusal kuruluşlara, bu kişilerin insan hakları mücadelesi yürüten kurumlardan, insan hakları konusunda araştırma yürüten hükümet birimlerinden, insan hakları savunucusu gazetecilerden, yani bir bütün olarak insan hakları camiası içinden gelmesi tavsiyesinde bulunur. Hükümetten gelecek olanların ise bu kurumların hükümetle bağlantısını sağlayabilecek kişilerden olması gerektiğine dikkat çeker.”

Ancak alt komisyonda ve komisyonda üyelikle ilgili hiçbir yeni düzenleme yapılmadığını, itirazlarının dikkate alınmadığını belirten Kürkçü, “Böylece bu kurulun, insan hakları camiasıyla doğrudan doğruya bir ilişkisi olmayan 11 üyeden oluşmasının önünde hiçbir engel kalmadı” dedi.

“Kuruluş hükümetin kontrolünden çıkamayacak”

Tasarıya göre, üyeler kurul tarafından Başbakanlığa bildirilecekler, Başbakanlık Bakanlar Kurulu’na sunacak ve seçim Bakanlar Kurulu’nca yapılacak.

“Üyelerin bakanlar kurulunca değil de üçte iki çoğunlukla Meclis tarafından yapılması önerimiz reddedildi. Buna karşılık, cumhurbaşkanlığının iki üye, Yükseköğretim Kurulu’nun (YÖK) bir üye, Barolar Birliği’nin bir üye seçmesi, kalan üyelerin de Bakanlar Kurulu’nca seçilmesine karar verildi.”

“Bu, kuruluşun, hükümet kontrolünden çıkması için yeterli değil. Hükümetin kriterlerine göre tayin edilen bu üyelerin, hükümet karşısında eleştirel bir rol oynayabileceğini ihtimal vermiyoruz.”

Kürkçü, kurumun, “ulusal insan hakları kuruluşlarının yapılandırılmasında gözetilecek ilkelerle ilgili Birleşmiş Milletler kararında da öngörüldüğü gibi, hükümete karşıt görüş bildirmek, hükümetin yaptığı açıklamaları konusunda eleştiri ve uyarı görevinde bulunmak, bağımsız olarak insan hakkı ihlallerine hükümetin dikkatini çekmekteki işlevini yerine getiremeyeceğini” söyledi.

“Yeni bir devlet dairesi oluşturuldu”

“Meclis’e sevk edilecek olan tasarı, ne yazık ki dağın fare doğurması gibi bir sonuç yarattı. Yeni bir devlet dairesi oluşturuldu. Bu devlet dairesi, ulusal insan hakları kurumunun mevcudiyeti gerekçe gösterilerek, bağımsız çalışma yürüten bütün insan hakları kuruluşları üzerine gölgesini düşürecek.”

“İnsan Hakları Derneği (İHD), Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV), İnsan Hakları ve Mazlumlar için Dayanışma Derneği (MAZLUM-DER), Mülteci Hakları Koordinasyonu, İnsan Hakları Ortak Platformu (İHOP), kadına karşı şiddetin önlenmesi için çaba gösteren bağımsız kuruluşların hepsi bundan sonra ortaya koyacakları eleştiriler ve uyarılar sonrasında, İnsan Hakları Kurumu öne sürülerek ikinci plana itilecek.”

“Terörle mücadele siyasetiyle paralel insan hakları siyaseti”

Kürkçü, çalışmanın başlangıcında, kurumun Kürt halklarının inkar edildiği savaş ortamında bir hakikat komisyonu olabilme ihtimalini de göz önünde bulundurduklarını söyledi.

“İnsan Hakları Kurumu’nun özerk ve bütünüyle bağımsız bireylerden oluşması, bütçesini kamudan alması, üye seçiminin Meclis’te yapılması ve çalışmalarında Hükümet’ten bağımsız olması konusunda ısrarcı olduk ancak önerilerimiz kabul edilmedi.”

“Bu şartlar altında, hükümetin ‘terörle mücadele’ siyasetiyle paralel bir insan hakları siyaseti içine girmiş olacağı açık. Hükümetin ‘terörle mücadele’ siyaseti de hakların inkarı üzerine kurulu olduğu için, bu siyasete bir insan hakları kılıfı geçirmek amacıyla yaratıldığını görüyoruz.”

Kanun tasarısının bu haliyle kabul edilemez olduğunu söyleyen Kürkçü, sözlerini şöyle noktaladı:

“Bugünkü tartışmalar sırasında, özellikle Cumhurbaşkanı’nın devreye sokulması konusunda kimi üyelerin ve bakanın gösterdikleri aşırı tepkiler, hükümete ve devlete bu kurumdan gelecek eleştirilere karşı nasıl tepki gösterileceğini de ipucunu verdi.”

Kaynak: Bianet, Ayça Söylemez