AKP, OHAL’i Darbeyi Değil, Demokrasiyi Ezmek İçin Kullandı

Ertuğrul Kürkçü, AKPM’de “Olağanüstü Hal: AİHS’nin 15. Maddesi Çerçevesinde Yükümlülüklerin Askıya Alınması”oturumda söz alarak: “OHAL yönetimi altında Türkiye, bir olağanüstü hal devletine dönüştürülmüştür.” dedi.

Sayın Başkan ve sevgili arkadaşlar,

Sayın Raphael Comte’a, Türkiye’deki 15 Temmuz 2016 darbe girişimiyle ilgili bütün geçerliliğini ve vardıysa meşruiyetini  yitirmiş olan  Olağanüstü Hal’e dair sağlam kanıtlara dayanan ve sözünü sakınmayan raporu için takdirlerimi ifade etmek isterim.

Meclisteki muhalefet partileri -partim HDP ve ana muhalefet partisi CHP- ilan edildiği tarihte olağanüstü hal ilanına karşı oy kullanmıştı ve biz Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 15. maddesinin askıya alınmasına,  bunun,  Erdoğan rejimini tüm demokratik kurumları zayıflatmak, ve güçler ayrılığının son kırıntılarını, özellikle de ve yargı bağımsızlığını öğütmek için güç ve fırsatla ödüllendireceği inancıyla kararlı bir biçimde karşı koymuştuk. Erdoğan’ın 15 Temmuz başarısız darbesinin anlamını şu cümleyle özetlemiş olduğunu hatırlatmak isterim: “Bu Allah’ın bize bir lütfudur.”

Erdoğan ve müttefiklerinin bu “lütfu” hak etmek için çok gayret göstermiş olduklarını kabul etmemiz gerekir. Erdoğan ve etrafının darbe hazırlıklarından nerede,  ne zaman, nasıl ve ne şekilde  haberdar oldukları ve darbeye karşı koymaya nasıl ve hangi mekanizma üzerinden karar verdikleri hala açıklığa kavuşmuş değildir. Yorumculardan, tanıklardan, savcılıklardan sızan belgelerden ve Erdoğan’ın darbe girişimine dair şahsi anlatısının tutarsızlıklarından anlaşıldığına göre Erdoğan rejimi, başlangıçta ve gayri resmi olarak Gülen Tarikatının, Gülen yanlısı subay, yargıç, ve polis amirlerinin tasfiyesine tepkiyle ilişkilendirdikleri darbe hazırlıkları hakkında adamakıllı bilgi sahibiydi. 16 Temmuz sabahı 2 bin 735 hakimin görevden alınması bu bakımdan son derece manidardır. Yoksa hükümet, eyleme geçinceye kadar varlığından habersiz olduğunu iddia ettiği askeri darbe girişimi için binlerce yargıcı nasıl hedef almış olabilirdi? Aynı şekilde TBMM araştırma komisyonundaki AKP çoğunluğunun, komisyonun darbenin bağımsız bir anlatısını ve başlıca oyuncular olan Gülen Hareketi, Erdoğan ile Partisi, Ordu, Polis vb.’nin oynadıkları rolleri ortaya koyacak şekilde tüm sorumlu askeri ve siyasi şahsiyetleri dinlemesini engellemiş olması da bu bakımdan çok manidardır.

Şu halde, Türkiye’deki OHAL sadece hükümetin ölü doğmuş bir darbeye karşı tepkisi olmakla kalmayıp beklenen ve hazırlanılan bir durum, bir olağanüstü hal devletinin temellerini atmak için kullanılan bir payandadır.

AKPM geçtiğimiz hafta Türkiye’de OHAL uygulamasının yedinci kez üç aylığına uzatıldığını not etmelidir. Geçen 18 ay boyunca Türk hükümeti OHAL’in kendisine verdiği acımasız güçleri meclisin by-pass edilmesi ve eğitimden, turizme, cezaevi tüzüklerinden ihracat düzenlemelerine kadar akla gelen her maksatla kanun hükmünde kararname çıkarmak için kullanmıştır. OHAL yönetimi altında Türkiye, bir olağanüstü hal devletine dönüştürülmüştür.

AKPM gözlerini 24 Haziran’da Türkiye’de OHAL altında yapılacak olan ve ülkenin kaderini belirleyecek olan seçimlerden ayırmamalıdır.

ENGLISH: 

Mr. President and Dear Colleagues,

I would like to express my appreciation for Mr. Raphael Comte for his outspoken and firmly evidenced report on the ongoing Emergency Case rule in Turkey which has lost all relevancy with and legitimacy if it had any for the attempted coup of 15 July 2016.

Parliamentary opposition parties HDP -my party-and main opposition CHP had voted against declaration of  a state of emergency at the date, and staunchly opposed derogations from Article 15 of the European Convention on Human Rights which we believed would award the Erdoğan regime with the power and opportunity to undermine all democratic institutions and erode remnants of the separation of powers and the independence of the judiciary in particular. I would like to recall Erdoğan’s summarization of the meaning of the 15 July failed coup: “This is a gift from the God for us!”

We should admit that Erdoğan and his allies worked hard to deserve this “gift”. It is still unclear where, and when and how and by what means Erdoğan and his aides were informed of the coup preparations and how and through which mechanisms they decided to react the coup. According to analysts, witnesses, documents leaked from the prosecutors offices, and inconsistencies of the Erdoğan’s personal narrative of the attempted coup, Erdoğan regime was well informed of the coup preparations which they initially and informally related to the Gülen Sect’s expected reaction against the liquidation of pro-Gülen army officials, judges and police officers. It is highly symptomatic in this sense that, 2 thousand 735 judges were sacked from office 16 July early morning. How come the government could have targeted thousands of judges for a military coup attempt they claim they were unaware until it started to operate? It is also highly symptomatic that, the AKP majority have barred the Parliamentary inquiry commission question all major responsible political and military personalities in order to lay out an impartial narrative of the coup and of the roles played by major actors: The Gülen movement, Erdoğan and his Party, the Army, the Police, the Judiciary, etc.

Thus, the emergency case rule in Turkey, appears not only as a reaction by the government against an abortive coup but it is an expected and engineered state of affairs; a leverage to be exploited in order to lay down the foundations of an emergency case state.

The Assembly should take note that, last week emergency case rule in Turkey is prolonged for a seventh three month period.  During these 18 months Turkish government has used the draconian powers granted under the emergency case rule for bypassing the parliament and issuing decrees for every purpose: From education to tourism, from prison regulations to export regulations! Under emergency case rule Turkey has been transformed into an emergency case state.

The Assembly should take note of it and keep its eyes onTurkey during the 24 June elections where the fate of the country would be decided.