Herkese iyi yıllar…

Türkiye’deki toplumsal muhalefet kapasitesiyle, politik liderlik kapasitesi arasındaki asimetrinin kırıldığı günün, 2022’de bir gün olması için elden geleni yapabilirsek, 2022 gerçekten iyi bir yıl olacak.

Doğrusu, yaşantımız bir fotoğraf karesine sığsaydı, 2022’nin nasıl iyi bir yıl olacağını hiçbirimiz bilemezdik. 2022’nin ilk günü çekilen Türkiye fotoğrafı yalnızca derin bir kaygıyı yansıtabilir ancak.  Elimize geçen sadece derin bir yoksulluk fotoğrafı olabilir. Yoksullaştık. Bugün 2007’dekinden daha yoksuluz. 2007’de her eve yılda ortalama 3 bin 696 dolar girerken, bu 2020’de 3 bin 073 dolara düşmüştü. Son yıl bunun da altına indi ve inecek… Hepimiz bunu biliyoruz.

Üstelik 2007’de 70 milyon olan nüfus şimdi 84 milyon. Bu, her evin nüfusuna bir kişinin daha eklenmiş olması demek. Daha az gelirle daha çok insanın yemesi, içmesi, barınması, ısınması, okuması demek. “Komşuda pişer bize de düşer” güvencesi de bitti. 2007’de Türkiye’de kişi başına üretilen yıllık mal ve hizmet değeri 9 bin 781 dolardı 2020’de 8 bin 538 dolara düştü. Bu komşuda da pişecek bir şey olmadığı anlamına geliyor…

Böylesi gerileme anlarında toplum, yüzünü devlete çevirir. Orası bireylerin kapasitesini aşan, toplumun üstünde yükselen bir ortaklığın imkânı, yürütücüsü olarak görünür insanlara. Ama yüzünü çevirdiği yerde kendisini yoksulluğunun başlıca müsebbibi Erdoğan-Bahçeli iktidarının suratına indireceği şaplak bekliyordur: Elektriğe yüzde 125, doğal gaza, ulaşıma…. Her şeye en az yüzde 25 zam… İtiraz edene, adalet isteyene işkence…
 

Ama, hayat akmaya devam ediyor… Fotoğraf kareleri birbirine ekleniyor. En koyu umutsuzluk fotoğrafları birbirlerine eklendikçe doğan akışın içinden arka planda umuda açılan kapıların sureti beliriyor… 2022 her şeye rağmen pek ala iyi bir yıl olabilir…

En önemlisi şu: Bu fotoğraflarda, yanan canların acısı, yoksulluğun solukluğu, çaresizliğin durgunluğu olsa da, teslimiyetin izi yok. Ne yoksulluk ne şiddet toplumu teslim almaya, “başka bir hayat mümkün” inancını yıkmaya yetmiyor.

2022 iyi bir yıl olacaksa ancak bundan ötürü olacak. Son beş yıldır, iktidardaki azınlığın bütün çabası bunun içindi. Kamu mülkünü, müşterekleri, genel zenginliği ve gücü bir avuç sermaye sahibiyle kırışırken, gasp edilen kaynakların küçük bir bölümünü yandaşlara aktarmak, toplumun yüzde 70’ini de din, iman, vatan mugalatası eşliğinde resmi ve gayrı resmi şiddetle bu tahakküme boyun eğdirmek için…

Ama deniz bitti. Uluslararası finans piyasalarından para çekmeye dayalı iç ve dış siyaset dinamikleri karaya oturdu. Daralan uluslararası piyasalarda hiçbir katma değer üretmeksizin, ithalata dayalı fason üretimle rekabetin sonuna gelindi. Daralan kamu kaynaklarıyla lümpen yığınları emekçi çoğunluk karşısına dikmeye devam etmek, öbür dünyadaki mutlulukla bu dünyadaki yoksunluğu ikame etmek artık eskisi kadar kolay değil…

Başta Türkiye baş imamı olmak üzere, iktidarın yaşam koçları boşuna konuşmuyor: “Döviz kuru üzerinden bize silah göstermeye kalktılar ama başaramayacaklar bizim silahımız daha güçlü, bizim silahımız Nas..” “Az yiyin, az giyinin, az ısının, her şeyi azaltın…” Nas var. Ama, Sarayın debdebesi, Diyanetin Mercedesi eksik olmasın,” öyle bir Nas da var mıydı?

İktidarın kendisini kibir ve servet sarhoşluğunda kaybetmişliğini Erdoğan ile geçen gün ziyaret ettiği partilisi arasındaki şu samimi diyalogdan daha iyi ne açıklayabilir: İstanbul, Sarıyer Kısırkaya Mahallesi AKP Kadın Kolları Başkanı Hatem Kurt, kendisini evinde ziyaret eden Erdoğan’la aralarında geçen konuşmaları anlatıyor.

Muhterem sunulan ikramlardan sadece keteyi yemiş. Ne tevazu değil mi? Ama devamı şöyle: “Keteden başka ikramlar da hazırladık ancak diğer ikramlardan yemedi,” diyor kadın kolları başkanı. Hazret, “Ben onlardan her gün yiyorum” buyurmuş… Partilisinin ikram saydığı, kırk yılda bir gelen misafire çıkarabildiği en müstesna yiyeceğe, “bizde ondan çok var” diye burun kıvırmayı “tevazu” sayan bir liderin kendi kitlesinden kopuş anını hiçbir şey bu tablodan daha iyi temsil edemez.

Kamu oyu yoklamaları, anketler, araştırmalar, genel toplumsal hissiyat, her şey, iktidarın artan zam, zulüm ve şiddetinin eşlik ettiği hızlanan çöküşüne işaret ediyor. Ama bu tablonun genel nedenleri yanında Erdoğan sülalesinin yaşantısında tecessüm eden nobranlığın da hatırı sayılır bir payı olduğunu teslim etmek gerek: AKP iktidarını var etmekte baş rol Erdoğan’ındı yok etmekte de başrol Erdoğan’ın olacak.

Ancak, kapitalist dünya onun türündekilere yürü ya kulum diyen bir kriz döneminden geçiyor olmasa, ABD’de Trump’ı, İngiltere’de Johnson’ı, Brezilya’da Bolsonaro’yu, Fiipinler’de Duterte’yi, Macaristan’da Orban’ı, Rusya’da Putin’i var eden koşullar olmasa Erdoğan’ın bu daracık kapasiteyle bu kadar rolü oynaması söz olabilir miydi?

2022 Türkiye’nin çalışan, üreten, düşünen, hayal eden ve mücadele eden çoğunluğu için işte bu nedenle iyi bir yıl olabilecek… Rüzgar onlardan yana esmiyor. 2021’e ABD’de Trump’ı, Bolivya’da darbecileri devirerek girmişti dünya, 2022’ye Peru ve Şili’de Erdoğanvari diktatörlükleri alaşağı ederek girdi…

Kapitalizmin genel kriz koşulları içinde örgütlenen ve birleşen halkların lümpen diktatörlerden daha fazla şansa sahip olduğuna dair pek çok kanıt var ortada. Kriz yalnızca çıkmaz değil aynı zamanda bir imkandır da… Şimdi rüzgâr emekçileri, ezilen ve sömürgeleştirilmiş yerli ve renkli halkları, kadınları ve gençleri birleştirebilen geniş demokratik ittifaklardan yana esiyor.

Türkiye’deki toplumsal muhalefet kapasitesiyle, politik liderlik kapasitesi arasındaki asimetrinin kırıldığı günün, 2022’de bir gün olması için elden geleni yapabilirsek, 2022 gerçekten iyi bir yıl olacak.

2022 kutlu olsun…
____________________

3 Ocak 2022, ArtıTV