Şimdi sıra CHP’de mi?

BDP-Blok CHP’nin de saldırısı altında…

(Kürkçü’nün Özgür Gündem yazısı)

 

uludereİşaret fişeğini CHP Ankara Milletvekili Levent Gök attı. Gök, 1 Şubat’ta TBMM’de düzenlediği basın toplantısında haklı olarak Roboski Katliamı’na yönelik İnsan Hakları İnceleme Komisyonu’nun “Uludere Alt-Komisyonu’nu eleştirdi: “Bu konuda Genelkurmay ve AKP bir işbirliği yapmaktadırlar (…) Bu şekilde bombalamayı ve ölümleri meşru gösterecek bir çalışma sinsice halen devam etmektedir.”

 

Ancak Gök ansızın, bulutsuz havada patlayan gök gürültüsü gibi bir saldırıyla sürdürdü konuşmasını: “AKP’nin bu tavrı ve olayı örtme çabaları karşısında BDP de ‘kuzuların sessizliğine’ bürünmüştür. BDP gerek meclis ve gerekse meclis dışı söylemlerinde Uludere olayını unutmuş görüntüsü vermektedir.” (http://tinyurl.com/cbsdzky)

 

Bu sözlerin gerçekle bir ilgisi kurulabilir miydi?

 

Gök’ün bu iddiayı ortaya atmasından 40 gün önce ve Roboski Katliamı’nın birinci yıldönümü yaklaşırken, bütçe görüşmeleri sırasında TBMM’de yaptığım konuşmada “28-29 Aralık 2011 günü ‘vur’ emri yetkisinin Başbakanda” olduğunu açıklamış ve sormuştum: “34 köylünün kanı yerde kalacak mıdır, kalmayacak mıdır; 2013’te bunu göreceğiz. Bunu sormayan Meclisin de, Hükûmetin de, ordunun da iki yakasındadır elimiz.” (http://tinyurl.com/d9vaesu)

 

28 Aralık 2012’de katliamın birinci yıldönümünde BDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş Roboski’deki anma töreninde yaptığı konuşmada şunları söyledi: ‘’ (…) O gece Genelkurmay Başkanı, Hava Kuvvetleri Komutanı ve Başbakan 3’ü sınır ötesi operasyonun emrini birlikte vermişlerdir (…) Bir yıldır saklamaya, unutturmaya çalışıyorlar.” (http://tinyurl.com/cz3zgma)

 

Demirtaş, Gök’ün “kuzuların sessizliği” yakıştırmasından sadece bir hafta önce 24 Ocak’ta BDP-Blok grup toplantısında da parmağını Başbakana ve AKP’ye uzatmaya devam etti: “(…) siz ‘vurun’ dediniz mi demediniz mi? Siz ‘neye mal olursa olsun vurun’ dediniz mi demediniz mi?” (http://tinyurl.com/cr7mkon)

 

Bütün bunlar olurken Başbakan’ın BDP’ye “kuzu kebap” saldırıları düzenlemekle meşgul olduğunu CHP’nin de Uludere’yi bir heyetle ziyareti dışında “kuzuluk” bahsini açmasını haklı gösterecek bir başka etkinliği olmadığını bildiğimden Gök’ü arayarak iddialarının dayanağını sordum. Aldığım yanıt dilin ucundaki asıl sorunun Roboski Katliamı olmayıp, “İmralı süreci” olduğunu hiçbir şüpheye yer bırakmayacak açıklıkla ortaya koyuyordu. Gök, kimi vekillerimizin “Kürt Sorunu’nu Başbakan çözer” mealindeki demeçlerini gerekçe gösteriyordu. BDP-Blok’u eşbaşkanların tutumlarının bağlayacağını hatırlattımsa da o, bunun “talihsiz bir beyan” olduğunu kabullenmedi.

 

Roboski Komisyonu’nda nasıl çalışıp iş gördüğümüzü Gündem okuruna hatırlatmaya çalışmak tuhaf olur. Başka bir kaynağa değilse de ANF ve Gündem arşivlerine göz atmak yeter. Rapora itirazımızın kısa bir özetini Gündem dün yayınladı. ANF’de daha uzun bir özeti servise koydu. (http://tinyurl.com/csplxmr) Şerhin tam metni de yayında. (http://tinyurl.com/dx2pdjv)

 

Son üç gündür Doğan medyasının köşebentlerinden Melih Aşık, Yalçın Doğan ve Mehmet Tezkan’ın Gök’ün Şubat başında işaret fişeğini attığı “tez”le Roboski üzerinden BDP-Blok’a yönelik saldırıyı başlattıklarını görüyoruz. Tez şu: “BDP, AKP ile anlaştı Roboski Kürtleri’ni sattı.” Devamı da şöyle geliyor: “Neyse ki Levent Gök var, onun sayesinde gerçekler açığa çıktı.” Levent Gök’ün Roboski komisyonunda çalışmasının halka sadece faydası olur. Kötülemek aklımdan geçmez. Ancak, ne Levent Gök’ün raporu çok önceden beri, her zeminde aktara geldiğimiz gerçeklerden fazlasını içeriyor ne de köşebentlerin yalanları bizim çabalarımızı karartmaya yetebilir.

 

Bu saldırı esasen Kürt Özgürlük Hareketi’ne yönelik “topyekun imha” stratejisinin tam hızla yürürlükte olduğu Ağustos 2011-Ocak 2013 arasında AKP ve yandaş basının sürdürdükleri dezenformasyon ve itibarsızlaştırma kampanyasının simetriğidir.

 

CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu bu görüşmeler başlarken AKP’ye açtığı krediyi kendi partisindeki ulusalcıların baskısı altında geri aldı. Ulusalcılar hükümetin İmralı’da kalıcı bir çözüm için görüşmelere başlayışının, kaçınılmaz olarak sağda AKP’nin solda BDP-Blok’un yıldızını parlattığını görünce Kılıçdaroğlu’nu cumhurbaşkanına şikayete yolladılar. Onun çıkışta eline tutuşturulan kağıttan okuduğu cümle Roboski üzerinden sürdürülen saldırının da ana fikrini oluşturuyor: “Bu kritik dönem içinde hepimiz Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne ve milletine karşı olan görevlerimizi eksiksiz olarak yerine getirmeliyiz. Çünkü böyle bir dönemde kendi sorumluluklarını ihmal edenler, tarihe hesap veremezler. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin binlerce yıllık birikimle zenginleşmiş aklı ve milletin derin irfanını acilen ve yeniden devreye sokmak mecburiyetindeyiz.”

 

“Akıl ve irfan” işte bu kadardır. Çözüme ortak olmak için kendi çözümünü ortaya koymak ve mücadele etmek yerine yalan dolanla BDP-Blok ile ortaklığı esaslı bir alternatif  olarak düşünmeye başlayan hitap alanındaki kitleleri yanıltmak…

 

CHP’nin ve Levent Gök’ün Roboski halkına BDP’yi “düşman” etme çabaları “akla ve irfan”a sığmayacak tuhaf fikirlerdir. Onun yerine CHP’yi Kürt halkına dost kılacak bir hamle ile içlerindeki proto-faşistlerden kurtulmaya çalışmaları çok daha yerinde olacaktır.(16 Mart 2013/Özgür Gündem)