AKPM önceki bin yılın telakkilerini yansıtan bir “siyasi mahpus” tanımıyla, günümüzün devlet terörü mağdurlarını egemen devletlerin insafına terk etmekte bir beis görmedi; kuyuya bir taş attı, çıkarabilene aşk olsun!
Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi (AKPM) 3 Ekim 2012’de Türkiye’deki “siyasi mahpuslar”ı(1) tehlikeli bir biçimde uluslararası koruma dışına iten “Siyasi Mahpusun Tanımı” başlıklı, 1900 sayılı kararı(2) kabul etti.
“Taraf” gazetesi 19 Ekim’de Türkiye delegasyonunun bu karar karşısındaki oy dağılımını haberleştirdi: CHP grubu “yeşil” (kabul), AKP grubu “kırmızı” (red), BDP-Blok “beyaz” (çekimser) oy kullanmış, MHP temsilcisi oturuma katılmamıştı. Cengiz Aktar gazetede bu tanımı benimsediğini örtük olarak yansıtan bir yorum(3) kaleme aldı.
Aktar’ın yorumu ne yazık ki, bu karar bağlamında AKPM’deki bölünme eksenini de Türkiye delegasyonunun oy dağılımının nedenlerini de yeterince açıklamıyor. Üstelik, Türkiye’deki 10 bin “siyasi mahpus”un en az yüzde 90’ının düşüncelerini ifade eden BDP-Blok’un adını ve dile getirdiği itirazları -bu arada “beyaz” oyun nedenlerini- anmıyor. Buna karşılık, “ilk defa hükümetlerarası bir kuruluş siyasi tutukluluk haline açık bir tanım getirmiş oldu” diyerek AKPM’nin “tanım”ına hak etmediği bir olumlu önem yüklüyor.
AKPM’nin bu konuyu önüne almasının gerekçesi “Ermenistan ve Azerbaycan’ın Avrupa Konsey’ine katılmaları bağlamında her iki ülkede var olduğu iddia edilen siyasi mahpusların durumlarının değerlendirilmesi”ydi. Aktar bunu atlıyor. Böylece “siyasi mahpus tanımı”nın neden AKPM’de bir yarılmaya yol açtığını da tartışmaktan uzak kalıyor.
Tasarı (Doc. 13011)(4), gerekçesi dışında Azerbaycan ve Ermenistan’ın adını anmıyor, ilk üç maddesinde, AİHS’in garanti altına aldığı hakları üye devletlerce siyasi sebeplerle ihlal edilerek, keyfi suçlamalara uğratılan, suçlamalarla ilgisiz ve orantısız yaptırımlara çarptırılarak hapsedilen kişileri “siyasi mahpus” olarak tanımlıyordu. Dördüncü maddesi ise “ulusal mevzuat ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi uyarınca terör suçlarından kovuşturulan ve mahkûm edilenler”in “siyasi mahpus” sayılamayacaklarını kayıt altına alıyordu. Tasarıyı kaleme alan AKPM Hukukî İşler ve İnsan Hakları Komitesi raportörü Christoph Strasser, Azerbaycan ve Ermenistan’a dair somut ve özgül sorunu aşan “Siyasi Mahpusun Tanımı” başlıklı bir raporla çıkagelince, Komite bu emrivâkiyle baş etmekte zorlanmış -çok az bir farkla- 25’e karşı 22 çoğunlukla karar alabilmişti. Komite’deki gerilim olduğu gibi Meclis’e taşındı. 5 Eylül 2012’de, üye devletlerin bu tanıma uyan “mahpusları salıvermeleri” çağrısıyla AKPM’ye sevkedilen Tasarı Ekim oturumunda tartışılırken Meclisi de ortadan yardı.
Bir ucunda Almanya öbür ucunda Rusya delegasyonunun yer aldığı apaçık bir saflaşmayı dışa vuran bu yarılmanın “siyasi mahpuslar”a adalet arayışından kaynaklandığı çok su götürür. Oylamada(5) ülke delegasyonlarının tavrı da bu açıdan semptomatikti. Azerbaycan delegasyonunun hepsi “kırmızı”, Ermenistan’ın hepsi “yeşil” oy kullandı. Almanya’nın 3 “beyaz” dışında geri kalan 10’u “yeşil”, Rusya’nın 1 “beyaz”, 1 “yeşil” dışında diğer 10’u “kırmızı” oy kullandı. İspanya 1 “yeşil” dışında 8 “kırmızı” oy kullanırken, Ukrayna 3 “kırmızı” 4 “yeşil” olarak ayrıştı. Yunanistan’dan oylamaya katılan 4 vekil de “kırmızı” oy kullandı.
Türkiye delegasyonunun ise kendi içinde anlamlı bir biçimde ayrıştığı söylenebilir. AKP’lilerin “kırmızı” oyları, bu kararın içerideki “siyasi mahpuslar” karşısında ellerini bağlayacağını düşünmelerinden çok -elbette bunu da akılda tutuyorlardı ama- dış politika mecburiyetleri bakımından Azerbaycan’ın yanında saf tutmakla ilgiliydi. CHP’lilerin gözleri elbette hapisteki vekillerindeydi, ancak ikisi de bu tasarı kapsamında “ulusal mevzuat”a göre “terörist” sayılan hapisteki vekillerini, “yeşil” oylarıyla koruma altına aldıklarına nasıl akıl erdirdiklerini anlamak güç. Büyük olasılıkla Raportör’ün, Türkiye ve İspanya delegasyonunun desteğini sağlamak amacıyla ballandırdığı gerekçenin kendi vekillerini kapsamadığını sanmış olmalıydılar: “(…) özellikle Türk ve İspanyol meslektaşlarımın istifadesi için tekrarlamak isterim ki, ETA’ya, PKK’ye ya da bir başka terörist örgüte bağlı teröristler, bu siyasi mahpus tanımına girmezler.”
Bu “siyasi mahpus” tanımı Aktar’ın değerlendirmesinin aksine hiç “açık” değil. Bu tanımın AKP iktidarınca özellikle Türkiye’deki, hemen hepsi keyfi olarak “terör suçlusu” diye damgalanan “siyasi mahpus”ların haklarının yeniden ve yeniden çiğnenmesi için “CE” damgalı bir payanda olarak değerlendirileceğine kuşku yok.
Bu tanımı “beyaz” oyla cezalandırmamızın gerekçesini AKPM’de şöyle ifade ettim:
“(…)Şu anda resmi verilere göre, Türk hapishanelerinde en az 9 bin ‘terörist’ bulunuyor. Ulusal mevzuat nedeniyle oradalar. Neredeyse yüzde 99’u şiddet eylemlerine katıldıklarını gösteren bir delil olmaksızın tutuklandılar. Evlerinde ve iş yerlerinde silah ya da benzeri bir şey bulunmadı. Hepsi sendika liderleri, seçilmiş belediye başkanları, belediye meclisi üyeleri, kent konseyi üyeleri, işçiler, öğretmenler, hemşireler, ev kadınları, öğrenciler, çiftçiler, gazeteciler, önceki ya da şimdiki milletvekilleriydiler.
“Rapora ve karar tasarısına kalırsa, bu insanlar ‘ancak (…)siyasi gerekçelerle adil olmayan bir yargılama sonunda uydurma delillerle (işkence altında elde edilmiş itiraflar, baskıyla ifade veren tanıklar gibi) mahkûm edildiklerine, bu tür ihlallerin gerçekten yapıldığına dair yeterli belirtinin mevcudiyeti halinde, “siyasi” mahpus olarak kabul edilebilirler.’
“Buysa, Türk yargı mekanizmasının ağır ve ıstırap verici işleyişini göz önüne aldığımızda, statüleri AİHM tarafından yeniden tanımlansaydı bile, davaları AİHM tarafından karara bağlandığında mahkûmiyetleri çoktan sona ermiş olacağı için, bu insanların yalnızca ‘eski siyasi mahpus’ olarak adlandırılabilecekleri anlamına geliyor.
“Ulusal mevzuattaki boşlukları sömüren bir hükümetin hukuk dışı suçlamalarını ödüllendiren bir karar tasarısının desteğimi hak etmesi için bir sebep görmüyorum. Seçim kampanyamda çalışanlar ipe sapa gelmez terör suçlamalarıyla şu an hapisteyken, ama ‘haklarında ulusal mevzuata göre kovuşturma açıldığı’ için ‘siyasi mahpus’ sayılmazken bu karar tasarısını neden desteklemeliyim. Tasarıyı savunanların bu soruya hiç bir yanıtı olamaz.” (6)
AKPM’nin Aktar’ın “yeni” dediği “siyasi mahpus” tanımı gerçekte çağdışı. Bu tanım 11 Eylül sonrası iklimde hükümetlerin bütün dünyada “terörist” yaftasıyla ezdikleri ve baskı altına aldıkları muhaliflerin uğradıkları zulüm karşısında kör, sağır ve dilsizdir. Bu tanım, muhaliflerini “terörist” olarak damgalayıp hapse koymakta hiç de mahcup davranmayan Avrupalı hükümetlerin gitgide Türk standartlarına yaklaştığını bilmezden geliyor.
BDP-Blok’un da üyesi olduğu AKPM’nin Birleşmiş Avrupa Solu Grubu Başkanı Tiny Kox, Alman sağcıların çığlıklarına kulak asmadan Meclisi yanlış bir adımdan alıkoymak için çırpındı: “(…) hem ‘siyasi mahpus’u tanımlamaya çalışıyoruz, hem de 4. Maddede terörizmi bu tanımın dışında bırakıyoruz ama bir terörizm tanımımız yok (…) Bu, Meclis’in yaygın desteği olmadan 50/50 halledebileceğimiz bir konu değil. Tasarı Komisyon’a iade edilsin.” (7)
Ama oylamaya katılan 175 üyeden 100’ünün “yeşil” oylarıyla AKPM önceki bin yılın telakkilerini yansıtan bir “siyasi mahpus” tanımıyla, günümüzün devlet terörü mağdurlarını egemen devletlerin insafına terk etmekte bir beis görmedi; kuyuya bir taş attı, çıkarabilene aşk olsun!
______________________________________
1- Konsey’in kararında geçen “political prisoner” terimi tutuklu ve hükümlüleri bir arada kapsadığından terimin Türkçe’ye “siyasi tutuklu” yerine “siyasi mahpus” veya “siyasi tutsak” olarak çevrilmesi daha yerinde olabilir.
2- http://tinyurl.com/ade38ol
3- http://tinyurl.com/bo99l3g
4- http://tinyurl.com/cnghcve
5- http://tinyurl.com/d3p6jde
6- http://tinyurl.com/b9rjvj9
7- http://tinyurl.com/cbaws6q
Yorum yazabilmek için oturum açmalısınız.