İslam’ın devlet elinde hakimiyetin meşrulaştırılması aracı olarak istismarına karşı mücadele, HDP’yi hiçbir inanç grubuna, bu arada Alevi toplumuna da, Hristiyanlara da yabancılaştırmaz.
Demokratik İslam Kongresi, 10-11 Mayıs 2014 tarihinde Amed’de toplanıyor. Kongre düşüncesi, İmralı’da görüşme sürecinin başlamasından itibaren, Abdullah Öcalan tarafından sıklıkla dile getirilmişti. Öcalan, Ekim 2013’te İmralı Cezaevi’nde onu ziyaret eden Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) heyeti aralığıyla yayımladığı Kurban Bayramı mesajında, El Kaide ve Nusra Cephesi gibi, “İslam’a ihanet içinde olan kesimler”e karşı, Amed’de bir “Demokratik İslam Kongresi” yapılması çağrısında bulunmuştu. Öcalan mesajında, “Bu kongre çalışmalarında Alevisi, Sünnisiyle tüm halkımızın derinlikli tartışmalar yürütmesi, kongrenin anlamlı kararlaşmalarla ve kurumsallaşmalarla sonuçlanması son derece önemlidir. Hz. Muhammed’in Medine Şûra çalışmaları örnek alınarak, Şeyh Said gibi tarihi kişiliklerin ruhuna uygun olarak bu çalışmaların yapılması önemlidir.” demişti.
Dolayısıyla, 10-11 Mayıs’ta Amed’de bir araya gelen Kongre’yi dolaysız ve güncel bir politik motivasyonla ilişkilendirme gayretleri, hem anakronik hem de saçma olur. Demokratik İslam Kongresi’ni, Öcalan ve ‘Özgürlük Hareketi’ açısından çok uzun zamandır izlenmekte olan bir stratejinin; dinin egemen sınıfların, özgürlük ve uygarlık karşıtlarının hegemonya aracı olarak istismarına karşı sürdürülen sistematik çabanın görünümlerinden biri olarak değerlendirmek gerekir.
Kürt hareketi ve İslam
Öcalan, savunmalarının temelini oluşturan “Demokratik Ulus” ve “Demokratik Modernite” üzerine çalışmalarında, İslam’ın Kürt kimliğinin oluşumundaki payı üzerine uzun boylu görüşler geliştirdi. Hareketin bu doğrultuda inanç gruplarının hak ve özgürlük mücadelelerine yakın ilgi gösterdiği, örgütlenmelerine yardım ettiği ve kültürel İslam’ın dayanışmacı, özgürlükçü geleneklerine dikkat çektiği bilinen gerçeklerdir. Kongre’nin zamanlaması, mütedeyyin kesimler arasında taraftar arayışı türünden basit iç politika hesaplarıyla ilgili değildir. Öcalan’ın Ekim 2013’te bu yönde yeni bir çağrıda bulunurken ifade ettiği gibi esas mesele, Kürtler arası dayanışmanın Rojava’daki gelişmeler dolayısıyla sarsıntıya uğramasıdır. Öcalan, Kongre ile Nusra ve El Kaide gibi karşı devrimci çetelerin Kuzey Kürdistan’da Kürt gençleri arasında Rojava’daki devrime karşı ilan ettikleri inanç merkezli seferberliğe, cihatçı devşirme kampanyalarına mukabil bir hamle çağrısında bulunuyor. Hareket geçmişte, 1999 öncesinde de özellikle Hizbukontra saldırıları karşısında halkı aydınlatmak ve İslam’ın bir “terörle mücadele” aparatı seviyesine indirgenmesine karşı etkili çabalar göstermiş, halkın bu çetelerden özgürleşmesine katkıda bulunmuştu. BDP de 2011’de Milli Güvenlik Kurulu kararıyla Diyanet İşleri Başkanlığı’nın düzenlediği “anti terör hutbeleri” kampanyasına “Sivil Cumalar” ile çok etkin bir karşılık vermişti. Özetle, İslam’ın hegemonyacı güçler elinde araçsallaştırılması ve siyasileştirilmesine yani devlet İslamı’na karşı kültürel, toplumsal ve bireysel İslam’ın canlandırılması, İslam inancının devletçilik ve mezhepçilikten uzak tutulması, uzun yıllardır Öcalan’ın ve hareketin ilgi alanında yer alıyor.
Öcalan, “Kürt Sorunu ve Demokratik Ulus Çözümü” başlıklı eserinde, bu yaklaşımı şöyle özetliyor: “[Kürtler’de] Toplumsal İslam en az devlet İslamı kadar etkili olmuştur. Buna bireysel İslamı da eklemek gerekir. Bireysel İslam, devlet İslamı ve toplumsal İslam’dan farklı olarak, bir vicdan ve şahsi din biçiminde yaşanır. Devlet İslamını din saymak güçtür. Devletin ideolojik, hukuki ve ekonomik alanlardaki tasarruflarına meşruiyet sağlamakta kullanılmaktadır. Burada önemli olan, devletin mi dini, yoksa dinin mi devleti kullandığı sorunudur. Eğer devlet dini kullanırsa, o din kimliğini yitirmiş sayılır. Dinin özü hep toplumla ilgilidir. Dinin devleti kullanması farklı olmakla birlikte aynı kapıya çıkar. Devlet gibi kapsayıcı bir yönetim çarkının dinin buyruklarına girmesi daha büyük bir tehlike teşkil eder. Bir nevi ortaçağ faşizmi yaşanır. Dinin toplumsal alanla sınırlandırılması ve bireylerin özgür tercihine bırakılması çıkış özelliklerine daha uygundur.” Tüm bu nedenlerden dolayı Demokratik İslam Kongresi’nin, “Kürt Siyasal Hareketinin İslam Açılımı” olarak nitelendirilmesi çok yersizdir. Hareket, İslam ile yeni tanışmadığı gibi, siyasal İslam ve devletin cihatçı manipülasyonlarıyla da ilk defa karşı karşıya gelmiyor. Öte yandan Kürdistan Özgürlük Hareketi’ni ‘Demokratik İslam Kongresi’nin düzenlenmesine özendirenin bizzat Öcalan olmasına karşın, bunun eninde sonunda inanç sahipleri ve kanaat önderlerinin özerk bir faaliyeti olduğunu da akılda tutmak gerekiyor.
Burada asıl motivasyon, devlet iktidarının ve uluslararası gericiliğin inançlar üzerinde kurduğu hegemonyanın bertaraf edilmesidir; Kürt halkıyla inançlar üzerinden bir siyasal iletişim kurmak değil.
HDP, inanç özgürlüğünün garantisidir
Kürdistan Özgürlük Hareketi’nin bu yaklaşımının, “dindar Kürtleri” 2013’te kurulan Halkların Demokratik Partisi’ne (HDP) çekmek için bir manevra olduğuna ilişkin spekülasyonlar da hakikatle ilgisizdir. Bu yaklaşım, dindar halkları sömürü ve zulme boyun eğdirmek için dinin istismarına karşı uyanık tutmakla ilgilidir; halkların özgürlük mücadelesinde yan yana gelmelerini önleyen bağnazlıkların kaynağını kurutacak bir anlayış ve tahammül iklimi yaratma çabasının ifadesidir. Halka kendimizi anlatmak için barışçı bir iklime ihtiyacımız vardır; halk bir tek oy vermese de ona karşı görevimiz değişmez. HDP, ‘Demokratik Cumhuriyet’ ve ‘Demokratik Özerklik’ programını halkların diline tercümeye ve onların özgürlük mücadelelerine eşlik gayretlerine devam edecektir. Öte yandan hem Kürdistan Özgürlük Hareketi hem de HDP bütünüyle seküler hareketlerdir. Hiçbir inanç grubunu öteki karşısında kayırmaz, bütün inançlara saygı gösterir; kudret ve servet sahiplerince inançları dolayısıyla ezilen, dışlanan, ötelenen herkesin hakları için mücadele eder. Bu nedenle İslam’ın devlet elinde hakimiyetin meşrulaştırılması aracı olarak istismarına karşı mücadele, HDP’yi hiçbir inanç grubuna, bu arada Alevi toplumuna da, Hristiyanlara da yabancılaştırmaz. Tam tersine HDP, bugünün Türkiye’sinde özgürlükçü Aleviler ile İslam inancına bağlı halkları ve Hristiyan halkları birbirine bağlayan en güçlü bağlantı halkası olmaya adaydır. Çünkü HDP, dinin devlet hizmetine koşulmasına karşı çıkarak hem devletin Alevi toplumu karşısında taraf olmasına itiraz eder hem de özgün İslam inancının bir ruhban sınıfının teşekkülüne izin vermeyen eşitlikçi köklerinden beslenmesi önündeki devlet engelini kaldırır. HDP, devletin bütün inanç grupları arasında olduğu kadar inananlar ile inanmayanlar arasında taraf tutmasına da karşı çıkar. Herkesin, her cemaatin, her din ve inanç grubunun inanış ve ibadetinde tamamen özgür olmasına dayanan özgürlükçü laiklik anlayışının samimi ve sistematik savunusu, HDP’nin hiç bir inanç grubuyla çatışmadan siyasi çabalarını sürdürmesinin önündeki en önemli güvencedir.
HDP’nin “sol” ile sınırlı bir siyasal güç olduğu da solun inanç sahiplerinin, mütedeyyin kitlelerin ihtiyaç ve sorunlarına yabancı olduğu, dini toplumsal gelişmenin önünde bir engel olarak gördüğü de basmakalıp önyargılardan ibarettir. Bu spekülasyonlar, daha çok ‘Muaviye’nin, Ali’nin askerlerini şaşırtmak için kendi askerlerini, mızraklarına Kuran-ı Kerim sayfaları takarak saldırtmasını’ andırıyor. HDP, mevcut hakimiyet rejiminin yerini bir özgürlükler rejimine bırakmasından yararı olan bütün toplumsal güçlerin ortak gelecekleri için mücadele ediyor. Elbette zulüm ve sömürünün sistematik siyasi ifadesi olan sağcı politikaya kategorik olarak karşıyız. Ancak inanç sahiplerinin zorunlu olarak sağa, iktisadi liberalizme tahsis edilmiş bir kapalı av alanı olarak görülmesini de aynı derecede kabul edilemez buluyoruz. HDP, mütedeyyin kitlelerin, yani Kürdistan ve Türkiye’nin büyük çoğunluğunun, semavi inançlarını nasıl istiyorlarsa o şekilde ve bir diğeri üzerinde tahakküm kurmaksızın yaşamak için gereksindikleri özgürlüğün de dünya nimetlerinden eşit olarak nasiplenmek için gereksindikleri adaletin de teminatı olacak bir ‘Demokratik Cumhuriyet’ için çaba göstermeye devam edecektir.
Yorum yazabilmek için oturum açmalısınız.