Ertuğrul Kürkçü
Filistin Halk Kurtuluş Cephesi’nin unutulmaz militanı Leyla Halid şimdi Filistin’in laik ve enternasyonalist kurtuluş hareketinin önde gelen yöneticilerinden… “İsrail’e karşı savaştıktan sonra kimin ne kadar dinci olduğu derdimiz değil” diyor. “Ama kadınların haklarına saldırdıkları zaman karşılarındayız…”
“Nihayet,” diye kucaklıyorum ayrılırken Samandağ’dan… “Nihayet görüşmek nasip oldu… Başında kefiye, elinde Kalaşnikov’la dünyaya gülümseyen o fotoğrafının yaşıtlarım için nasıl bir esin kaynağı olmuş olduğunu biliyor musun?..”
“Önceleri bilmiyordum ama, artık biliyorum,” diyor Leyla Halid, 1970’ler başında kendisinin de ikisinde rol aldığı bir dizi uçak kaçırma eylemiyle adını dünyaya duyurduğu Filistin Davası’nın ve Filistin Halk Kurtuluş Cephesi’nin (FHKC) unutulmaz militanı…
Leyla bugün 66 yaşında, hala FHKC saflarında ve elbette artık yönetici kadrolar arasında… Hala Marksist… Hala Filistin Davası’nın sosyalist önderliğe kavuşması için çaba gösteriyor… Ve hala gözlerinin içi gülüyor…
Devrimin dersleri
“Örgütsüz insan hiçbir şeydir” diyor Samandağ’ın genç Arap kızlarına bir önceki akşam sohbetinde… Kızlar ona sorular sormaya gelmişlerdi ama o çapraz sorularıyla onları afallatıyor… Sonra yanıtları bulmalarına yardım ederken gülen gözleri şefkatle okşuyor onları…
“Filistin davasına katkısı olsun istiyorsa, Türkiye solu ve demokratik güçleri, kuvvetli bir cephede birleşmeli önce diyor” Leyla… “Türkiye devrimcileri çok uzun yıllardır bizimle dayanışma içindeler… Hayatlarını verdiler, İsrail hapishanelerinde yattılar… Bu dayanışmayı daha etkin kılmalıyız… Orta Doğu halklarını denetim altına almak için ABD tarafından desteklenen kukla yöneticileri bertaraf etmeliyiz… Bunun için aklımızı kullanmalıyız… Düşmanlarımızı tecrit etmeli ve dostlarımızı çoğaltmalıyız…”
Bu yumuşacık sözler sert bir hakikati dillendirmek için aslında…
“Taktikler çok önemli” diyor Leyla. “Ama taktikler o gün içindir, o an içindir, başka yerlerde ve başka zamanlarda aynı sonuçları vermez”. “Mesela, Mandela: Cezaevindeki uzun yıllar boyunca Apartheid rejiminin yöneticilerince uzlaşmaya zorlandı, silahlı mücadeleyi tatil etmesi için. Ama hep ‘Hayır’ dedi. Sonunda hapisten çıktığının ertesi günü Güney Afrika Cumhuriyeti’nin başındaydı.”
“Arafat’a gelince, o silahlar elindeyken başkandı, silahlı mücadeleyi tatil eder etmez, kendi karargâhında İsrail’in esiri oldu… Tarihin istihzası bu işte..” diyerek “güm” diye özetliyor devrimin derslerini…
Dört yaşından beri yurtsuz
Bu kurşun gibi ağır sözler, hayatın neşesine katılmanın alternatifi değil… Leyla bir futbol meraklısı: Kaldığımız yerin verandasında kanepeye bağdaş kurup Dünya Kupası finalini izliyor gençlerle birlikte. İspanya’nın Dünya Kupası’nı Hollanda’nın elinden çekip alışını keyifle izleyen erkeklere katılan tek kadın o Samandağ’daki konuklar arasında. Brezilya, Arjantin, Uruguay’dan sonra muhaliflerin destekleyebileceği tek seçenek olarak İspanya’nın kaldığı ortada… Hem güzel futbol oynuyorlar, üstelik Hollanda’nın zalim tekmelerine boyun eğmeden, hem de onların galibiyetine yüklenebilecek daha fazla anlam var, Türkler ve Araplar için…
Leyla, Samandağ’da her yıl düzenlenen “Evvel Temmuz Festivali”nin konuğu… “Ortadoğu’nun Dinmeyen Gözyaşları” üzerine konuşacak…
O, bu konuda konuşma hakkına en çok sahip olanlardan biri… Hayfa’da, Filistin henüz İsrail işgali altına girmemişken, Britanya mandası altında yaşarken, dünyaya gelmiş… Doğduğu kenti bir kere daha sadece kaçırdığı uçağı İsrail üzerinde uçmaya zorladığı zaman havadan görmüş… 1948’de dört yaşındayken, Büyük Göç’te ailesiyle birlikte Lübnan’a göç etmek zorunda kalmışlar. On beş yaşında ağabeyinin peşisıra Filistin’in kurtuluşu için Arap Ulusal Hareketine katılmış. Ardından Filistin Halk Kurtuluş Cephesine. Ürdün, Lübnan, Suriye, Londra’da kısa bir hapislik, Rusya, sonra gene Suriye, gene Lübnan, gene Suriye… Kendisinin ve eşinin hiçbir zaman kağıtları tam olmamış. Oğulları ise yurt dışında yaşıyorlar… Biri iletişimci, diğeri uluslarası finans konularında çalışıyor.
Leyla deniz tutkunu… “Deniz benim için ufkun sonsuzluğu içinde yüzmek” diyor… “Beni boğan duygulardan kurtarıyor, sakinleştiriyor…” Leyla çok sakin, çok yumuşak, çok esprili bir insan… Hiç acılaşmıyor, hiç sertleşmiyor, çok ciddileşse de… O, bütün gerçek devrimciler gibi, devrim için yapılmış herşeyin devrime ait olduğunun idrakinde hep. Kibir, tafra, ulaşılmaz insan tavırları onun yanından bile geçmemiş…
“Arap Ulusal Hareketi 1964’te silahlı mücadele kararı aldı ama bunu ilan etmedi. Corc Habaş 1967’de Mısır’ın yenilgisiyle sonuçlanan ‘Altı Gün Savaşı’ndan sonra açık silahlı mücadeleyi ilan ederek FHKC’yi kurunca onun saflarına katıldım” diyor.
Marksizme bağlıyız ve öyle kalacağız
Leyla’ya göre “Arafat’ın liderliğindeki Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) bir küçük burjuva hareketi…” “Ben Marksizm-Leninizm’i seçtim,” diyor. “FHKC Marksizmi lafta değil pratikte uyguluyor. Biz sınıf mücadelesi yürütüyoruz, ama klasik manada değil. Bizim için sınıf mücadelesi ulusal kurtuluşta Marksistlerin önderliği için mücadele demek.”
FHKC Sovyetler Birliği’nin yıkılmasının ardından topladığı 6. Kongresi’nde Marksizm’e bağlılığını yinelemiş ama terminolojisinden “Leninizm”i çıkarmış. ‘Leninizm’ özgül bir deneyimin mirası, o Sovyet gerçekliğinin bir parçasıydı” diyor. “Marksizm ise bilimsel bir düşünme yöntemi. Sınıf mücadelesinin tahlil aracı. Biz Marksizm’e bağlıyız ve öyle kalacağız.”
Leyla, “Gazze’ye yardım” için hayatlarını kaybeden Türkiyeli “şehitler”i hep saygıyla anıyor. “Ama” diyor “Biz FHKC olarak Gazze ve Batı yakası olarak bölünmüş olan işgal altındaki Filistin’in iki hayali yönetiminden biri yanında saf tutmak zorunda değiliz.”
“Hamas’ın dinci olması sivil hayata din hükümlerini dayatmadığı sürece bizim için sorun değildi” diyor Leyla. “Dindarmışsın, dindar ol istediğin kadar yeter ki İsraille savaşa devam et..”
“Halk Hamas’ı seçti ve buna saygı gösterdik. Ama onların ayrı bir gündemi var. Filistin davasından çok İslam davası güdüyorlar… Kadınları toplumsal yaşamdan koparıyorlar. Kız çocuklarının öğrenim görmesini teşvik ediyorlar ama evde oğullarını ‘iyi yetiştirsin’ diye, toplumsal hayata katılsın diye değil.”
Ancak kadın haklarını kısıtlama girişimlerine karşı mücadelenin de başını çekiyor FHKC. Gazze’de “Kadın avukatlara mahkemede başını örtme mecburiyeti getirdiler ama avukatlar ayaklandı ve yasağı tanımadı. Geri adım atmak zorunda kaldılar,” diye anlatıyor Leyla.
“Sevgilisiyle sahilde el ele geziyor diye bir kadını vurdular… Dünyayı ayağa kaldırdık ve tazminat ödeyerek ört bas etmek zorunda kaldılar..”
“Hamas fetva çıkardı. ‘Her Hamas üyesi FKÖ üyesini tutuklayabilir ya da öldürebilir’ diye. Bu Filistinliler’i birbirine düşman ediyor… Ve biz bunun karşısında El Fetih üyelerini koruma altına alıyoruz.”
Ya gelecek?..
“Filistin’in kurtuluşu, kuşaklar ve kuşaklar alabilir” diyor Leyla… “Eğer Amerika Birleşik Devletleri İsrail’i desteklemeye devam edecek olursa İsrail insanlığa karşı sonsuzca suç işleme kapasitesini sürdürecektir.. . Ne yazık ki Obama’nın zarif sözleri de bu siyasetin sürmekte olduğunu örtmeye yetmiyor”.
“Filistin’i kadınlar bir arada tutuyor” diyor Leyla. “Aileleri kadınlar birarada tuttu. Yeni kuşakları onlar yetiştirdi… Erkek kardeşler birbirlerine düşmanlar ama kadınlar iç cepheyi ayakta tutuyor…”
17.07.2010
http://bianet.org/bianet/biamag/123497-filistini-kadinlar-bir-arada-tutuyor
Yorum yazabilmek için oturum açmalısınız.