Mihri Belli’den bize kalan: Devrimin güncelliği

Marx ve Lenin’in “devrimin güncelliği”ni vaz eden yapıtlarını, Marksizmin devrimci geleneğini Türkiye toprağına taşıyan Mihri Belli ve onun dava arkadaşlarıydı; devrimci mücadelenin yüksek ahlaki standartlarını sonraki kuşaklara aktaranlar da onlardı.  96 yıl yaşamak bir devrimci için çok riskli olabilirdi. Ama Mihri Belli bunun da üstesinden geldi, 96 yıl boyunca davasına sadık kalmayı başardı. Hep Lenin’i Marx’a bağlayan halkaya bağladı kendisini: Devrimin güncelliği!

“Lenin’in düşüncesinin özü ve onu Marx’a bağlayan belirleyici halka devrimin güncelliğidir,” der George Lukacs, 1924’te yazdığı Lenin değerlendirmesinde.  1960’ların ikinci yarısında Mihri Belli’ye çağdaşları arasında özgün bir konum sağlayan ve onu “devrimci gençlik” hareketinin kutup yıldızı kılan da aynı şeydi: Devrimin güncelliği.

1960’ların hummalı “devrim stratejisi” tartışmaları içinde Mihri Belli’nin “Milli Demokratik Devrim”ini “devrimci militan”ın gözünde anlamlı kılan, onun teorik olarak tutarlı bir bütün oluşturup oluşturmadığı değil, devrimi güncel bir süreç olarak kavramamıza yardımcı olan kurgusuydu… O yıllarda devrimin bilgisi henüz “devrimci militan”ın kendi pratiğinin ürünü değildi.  Bunun için kendi devrimci eyleminin sonuçlarıyla yüzleşeceği sonraki kırk yılın yaşanması, devrimcilerin kendilerini bekleyen darağaçları, makineli tüfek mermileri, zindanlar, işkence merkezleri, prangalar, demirden döşekler, taştan sedirlerle; dostların gülleriyle, zalimin zulmüyle tanışmaları gerekecekti.

Mihri Belli’nin ve onun kuşağından olanların – eşi Sevim Belli (Tarı), Şevki Akşit, İlhan Erdost, Sevinç Özgüner…- benim kuşağım için asıl anlamı işte burada, hayatta tutulacak bir yol, kendini feda edeceği bir dava peşinde koşan genç aydına verdikleri esindeydi: Bütün insanlığın ezme ve ezilme ilişkilerinden özgürleşmesi, bir total kurtuluş pratiği, komünizme giden bir devrim, mümkün ve günceldir.

Haklarını yemeyelim, tek parti devrinin hapishane ve işkenceli sorgu merkezlerinden çıkıp gelen; sosyalizmin bilgisini yasaklara rağmen sonraki devrimci kuşaklara, devrimin öznesi emekçiye taşımak için teksir makinelerinde, el ile çalışan matbaalarda çoğaltan, bunun bedelini hayatlarıyla ödeyen, aynı taze devrimci mesajı bugün de bize ileten marşları ve şarkıları yaratan bütün sosyalistlerin 1960’ların ikinci yarısındaki büyük uyanışta payı vardı.

Mihri Belli’nin özgünlüğü ise her günkü mücadeleye devrimci bir bağlam kazandırabileceğiniz bir genel çerçeveyi kurmaya talip olmasında ve elbette en az bunun kadar arkasında sürüklediği pelerininde, özgeçmişindeydi… Mihri Belli 1980 sonrasında İsveç’e sürgüne gidinceye kadar, kendi yaşamı ve deneyimini, öznesi birinci tekil şahıs olan cümlelerle hiç anlatmamıştı kamusal alanda. O kuşak sözüne “ben” diye başlamayı “ayıp”, kendi erdeminden söz etmeyi ise “çok ayıp” sayardı.  Kötü ünlü “1951 tevkifatı”nda, Sansaryan Han’daki hücresinde bir yıl boyunca her gün işkence gördüğü halde Mihri Belli’nin “konuşmadı”ğını, aynı tevkifatta mahkemeyle işbirliği yapan Aclan Sayılgan’ın kitaplarından öğrenecektik. Çenesindeki yara izinin Yunanistan iç savaşındaki gerilla mücadelesinden kalma olduğu ise bir söylence olmaya devam edecekti!..  Mihri Belli hapisten çıkmış ve işte bir başka devrime yardımcı olmak için eşiyle birlikte Cezayir’e gitmişti ve şimdi yurduna dönmüştü… Bir başka devrim için. “Devrimin güncelliği”nin bir kişide somutlaşmasının 20’lerindeki militanlar için bundan daha açık ve daha etkileyici bir ifadesi olabilir miydi?  Bu somutluğun içinden savunulan bir tezin karşısında durmak çok zordu, herkes için.

Ama gün gelecek Mihri Belli birinci şahsın gözünden Çin Devrimi’nden manzaralar aktarmak zorunda kalacaktı devrimci militanlara. 1970 yazı gelmiş, 15-16 Haziran işçi ayaklanması “devrimin güncelliği” tartışmasını  “Milli Demokratik Devrim” karargâhının kapılarına dayamıştı. Şimdi “devrimin güncelliği” algısıyla bir “devrim yapma”ya kalkışacak devrimci militanları uyarması gerekiyordu Mihri Belli’nin; bir devrim için “devrimci durum”un olgunlaşmış olması gerekirdi. Mihri Belli yaz tatili günlerinde olunmasına karşın hınca hınç dolu Ankara SBF büyük anfisinde anlatıyordu: “Edgar Snow’un eşiyle aynı gemideyiz, Şanghay limanına vardık. Günde bir tas pirinç için insanlar birbirini yiyor. On iki yaşında kız çocukları fahişelik yapıyor… İşte Çin Devrimi bu arka planda olgunlaştı…”  Heyhat,  uyarı mesajı onu can kulağıyla dinleyen militanın zihnindeki Mihri Belli imgesinin daha da renklenmesinden başka bir şeye yaramayacaktı: “Mihri Abi, Çin Devrimi’nde de yer almış!”

12 Mart 1971 yarı-askeri darbesiyle devrimci hareketin pratik karşı karşıya gelişi Türkiye sosyalist hareketinin ve Türkiye siyasi topoğrafyasının tamamını değişime uğratırken, Mihri Belli de sosyalist mücadelenin merkezi politik önderliği rolünü kendi okulundan yetişmiş gençlere bırakmaksızın edemezdi.

Ama, hiç değişmeyen mutlak hakikatler de var: Marx ve Lenin’in “devrimin güncelliği”ni vaz eden yapıtlarını, Marksizmin devrimci geleneğini Türkiye toprağına taşıyan Mihri Belli ve onun dava arkadaşlarıydı; devrimci mücadelenin yüksek ahlaki standartlarını sonraki kuşaklara aktaranlar da onlardı.  96 yıl yaşamak bir devrimci için çok riskli olabilirdi. Ama Mihri Belli bunun da üstesinden geldi, 96 yıl boyunca davasına sadık kalmayı başardı. Hep Lenin’i Marx’a bağlayan halkaya bağladı kendisini: Devrimin güncelliği!

Ertuğrul Kürkçü, Radikal