Duvarlar, yaygın medyanın “amiral gemisi”nin reklam afişleriyle kaplanıyor bir kez daha. Kendi başlarına herhangi bir zamanda söylenmiş olmalarının çokça bir önemi olmayacak cümleler peşpeşe dizilince gazetenin kentlere ticari bağlamın örttüğü bir liberal manifestoyla seslendiğini sezebiliyoruz.
Anahtar sözcükler, “ben”, “Hak”, “hürriyet”, “ağaç”, “seçim”, “yol”…
Besbelli, gazetenin reklam danışmanları, “Gezi isyanı”nın söylemselliği içinden seslenerek, “yeni dönem”de yeni bir “tüketici segmenti”ne ulaşabilecekleri konusunda mal sahiplerini ikna etmişler… Elbette “Gezi sonrası” dönemin tersinmez bir biçimde kolektif zihne kazıdığı Türkiye’nin çoğul etnik karakterine bir gönderme de eksik değil- “Başka dilde doğabilirim… Hürriyet benim.” En iyi reklamın bile kullanım değeri olmayan bir metayı satın alınabilir kılmaya yetmediği, onda olmayan niteliklerin ambalaja yazılmış olmasının örneğin bir “kundir”ı (su kabağı) bir keman haline getirmeyeceği üzerinde uzun boylu durmaya gerek yok. Logosunun hemen yanında Atatürk, bayrak ve “Türkiye Türklerindir” sloganıyla bayilere çıkan bir gazete bu kampanyanın hedef kitleye ulaşabileceğini düşünüyorsa, “Gezinin zekası”nı hiçe sayıyor demektir… Yaşayan görür. Benim üzerinde durmak istediğim bu kampanyayı kuran zihnin dile dair kavrayışı. İlk bakışta bütün dillerin özgürlüğüne bir gönderme gibi görünen şu “Başka dilde doğabilirim” sözü üzerinde biraz düşünelim. İnsan başka dilde doğabilir mi? En başta burada bir semantik problem var. İnsan dilde doğmaz, dile doğar. Ama diyelim ki dilde doğsun. “Başka dil” neye göre başka olabilir. Türkçe bir reklam “başka dil”den söz ettiğinde bu reklamın Türkçe bilen, bu reklamı okuyan ama Türkçe’den başka bir dile (veya dilde) doğmuş muhatapları için bu söz ne anlam ifade eder? Örneğin Kürtçe’ye ya da Lazca’ya doğmuş biri doğduğu günden beri “başka” olduğunu kafasına kakan çoğunluğun bu sloganla kendisine “başka dilde doğma” hürriyetini bağışladığını ilan ettiğini düşünecektir -ama bunu Türkçe ifade etmek şartıyla!
Anadilinde konuşma, düşünme, var olma hakkının bile ancak, egemen dilin içinden düşünülebildiği, ve anadilinin egemen dilin “başkası” olarak anlam kazanabildiği bir liberal manifesto gerçekten ancak “Türkiye Türklerindir” sloganını bayrağına kazıyan bir “amiral gemisi” tarafından taşınabilir. Cilası kazındıkça altından ırkçı dokusu çıksa bile bu kampanya bize kendisinin ötesinde bir şey anlatıyor: Özgürlük, ekolojik ve toplumsal haklar önümüzdeki dönemin siyaset piyasasında alım satımın konusu olmaya adaydır. Toplumsal ve politik hak ve özgürlükler mücadelesinin liberal terimlerle sürdürülmesinin varolan egemenlik rejiminin restorasyonundan başka bir anlama gelmeyeceğini hiçbir şey bundan daha anlamlı bir biçimde haber veremezdi.
24.11.2013, Özgür Gündem
Yorum yazabilmek için oturum açmalısınız.