Ertuğrul Kürkçü, TBMM Başkanlığı’na verdiği araştırma önergesinde “AKP Hükümetinin, halklarımızın benimsediği değişik inançlar arasında ayrım gözeterek kamusal eğitim düzenini kendi hizmetine sokmaya yönelik olarak gerçekleştirdiği ideolojik müdahalelerin bilimsel, demokratik, parasız, laik ve anadilinde eğitim ilkeleri açısından yarattığı sorunların incelemesi”ni istedi.
Merkezinde okulun yer aldığı eğitim düzeni, devletin en önemli ideolojik aygıtları arasındadır. Yurttaşların devlete egemen olan kabulleri ve genel zihniyeti paylaşan bireyler olarak yetiştirilmelerinin başlıca zemini ve devletin kamusal alana müdahalelerini meşrulaştırmanın en önemli kaldıracı olarak resmi ideolojinin üretildiği ve yeniden üretildiği kurum eğitimdir. Bu işlevi dolayısıyla eğitim kurumuna egemen olmak, egemenliğini ebedileştirme arzusundaki bütün hükümetlerin temel hedefleri arasındadır. Ancak AKP hükümetinin eğitime yönelik müdahaleleri 12 Eylül askeri darbe rejiminin dayattığı Anayasanın meşruiyet sınırları dahi aşarak, öte yandan Türkiye’nin taraf olduğu -dolayısıyla iç hukukun tamamlayıcı bir parçası olduğu Anayasa’nın 90. Maddesince düzenlenen- uluslararası insan ve çocuk hakları antlaşmalarının öngördüğü bütün hedef ve standartları yok sayarak kamusal, bilimsel, laik ve demokratik eğitim için tehdit edici bir merhaleye ulaşmıştır.
AKP Hükümetinin, iktidara geldiği 2002’den beri eğitim sistemine, genel olarak kamu yönetimi ve eğitim kurumlarının yönetimine kendi siyasal ve toplumsal çıkarlarından hareketle yaptığı müdahaleler son yıllarda giderek şiddetlenmektedir. Milli Eğitim Bakanlığı ve YÖK’e bağlı eğitim kurumlarında inanca dayalı siyasal kadrolaşma her alanda yoğunlaşmaktadır. Öğrencilerin kendileri ve ailelerinin rızası dışında merkezi sınavlar ile imam hatip okullarına yerleştirilmesi bir kuralmışçasına topluma dayatılmakta, yurttaşların ve eğitim dünyasının tercih ve talepleri hiçe sayılarak bu okullar zorunlu temel eğitimin merkezine yerleştirilmek istenmektedir. Öğrencilere okullarda seçmeli ders olarak dini içerikli derslerin dayatılması, okul yönetimlerine, öğretmenlere ve öğrencilere bu yönde idari yönlendirmelerin yapılması, örneğin kız öğrencilerin rızalarına aykırı olarak örtünmeye zorlanması türünden baskıların sistematikleştirilmesi tahammül edilmez boyutlara ulaşmaktadır.
2017-2018 Eğitim öğretim yılına girerken özellikle eğitim müfredatında yapılan değişiklikler de kamuoyunda yeni bir tepki dalgasına neden olmuştur. Yeni müfredat ile milli eğitim kurumu gündelik hayatın din temelli işleyişine daha fazla kapı aralayan, AKP hükümetinin ideolojik ve ahlaki normlarını topluma dayatmakta bir kaldıraç olarak iş görecek bir içerikle donatılmaya yönelmiştir. Müfredatın tamamına yön veren bir ilke olarak milli eğitime sokulan “cihad” kavramının “hem ekonomik, hem kültürlerarası hem de silahla yapılan mücadele” şeklinde tanımlanması, yalnızca biyolojinin değil doğa, düşünce ve teknik bilimlerinin tümünün çekirdeği olan evrim teorisinin müfredattan çıkarılması, erkek merkezli, ataerkil bir aile ve toplum anlayışına dayanan cinslerarası ilişkinin biricik ahlaki ilke ve ahlaki toplum modeli olarak mutlaklaştırılması, kadının ailede ve toplumda “karı” ve “eş” olarak kodlanarak “kocaya itaat” ile yükümlenmesi, milli eğitimin çocukları ve gençleri kendilerinin ve ailelerinin yaşam ve inanç tercihlerini inkara ve AKP’nin din ve ahlak yorumlarını kabule zorlayıcı bir karakter kazandığına dair somut örneklerdir.
AKP iktidarının eğitime yönelik bu müdahaleleri Siyasal İslam’ı, gündelik yaşam, ve gündelik söylem içerisinden yeni resmi ideoloji olarak topluma yedirme ve yayma stratejisinin bir tezahürüdür. AKP iktidarının siyasal müdahaleleri de, önceki otoriter laiklik anlayışı da özgür düşünceyi ve inanç özgürlüğünü dikkate almamakta ve öğrencilerin özgür bireyler olduğu hakikatini yok saymaktadır. Kendinden önceki bütün iktidarlar gibi AKP hükümetleri de toplumun çok kültürlü, çok inançlı yapısını yukarıdan aşağıya dayatma ve zor yoluyla bozunuma uğratarak kendine benzetmeyi esas alan ırkçı, mezhepçi, tekçi, inkarcı ve asimilisyoncu politikaları egemen kılma peşindedir. Bu politikaların eğitimdeki karşılığı ve siyasi anlamı demokrasinin inkârı, totaliter tek biçimliliğin önünün açılmasıdır.
AKP’nin eğitimdeki tekçi dayatmaları -pratikteki bütün aşınma ve bozunmalara karşın- halen Türkiye’de hukukun belirleyici çerçevesi olan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi bağlamında açık hak ve özgürlük ihlalleridir. Okullar, genç kuşakların kendilerini özgür, özerk, özgün bireyler olarak inşa etmelerinin önünü açmalı ve onlara mümkün bütün seçenekleri sunabilmelidirler. Okullar, dayatmacı, dar, tekçi, sınırlandırıcı, aklı, kalbi ve bedeni bireyin iradesini hiçleştirerek öngörülen kalıplara döken hapishaneler, esir kampları değildir. Bizler, öğrencilerin, ülkede ve toplumda var olan bütün dillerin, dinlerin, kimliklerin, cinsiyetlerin, kültürlerin bilgisini edinerek, birlikte yaşamanın yollarını ana sınıflarından başlayarak keşfetmelerinin yolunu açacak, öğrencilerden hiç bir bilgiyi saklamayan, gizlemeyen ve onlara bilgi yerine doktrin dayatmayan özgür, çoğulcu, cinsiyetçilik ve ırkçılıktan arınmış okullardan, halkların okullarından yanayız.
Bütün bu gerekçelerle eğitim düzenine yönelik, çocukların ve ailelerinin eşitlik ve özgürlük hakkını ihlal eden siyasal müdahalelerin tamamının araştırılması için bir araştırma komisyonu kurulması elzemdir.
Yorum yazabilmek için oturum açmalısınız.