Muhtaç Olduğumuz Güç, Halkın Onur İsyanındadır!

Ertuğrul Kürkçü, TBMM Genel Kurulu’nda görüşülen “ittifak yasa tasarısı”nın 2. Maddesi üzerine HDP Grubu adına yaptığı konuşmada: “Biz, halkın ittifakının bu seçimlerde gerçekleşeceğini biliyoruz. Bu ittifak Türkiye’nin geleceğinin kendisine dayandığı ittifak olacaktır ve muhtaç olduğumuz güç alelade ittifaklar içerisinde değil bu tarihsel ittifakı toplumsal mücadeleye taşımaktadır.” dedi.

16 Nisan referandumundaki “meşruiyet” tartışmalarına yol açan bütün hile, aksaklık ve düzensizliklere, “ittifak yasası” ile birlikte yasa statüsü kazandırıldı.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) – Sayın Başkan, sevgili arkadaşlar; bu maddeyle [Seçim Mevzuatında Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 2. Maddesi] ilgili olarak partimizin görüşünü ifade etmek üzere buradayım.

Tabii ki, öykü bu ittifakla başlamıyor, 15 Temmuz darbe girişimiyle başlıyo ve 15 Temmuz darbe girişimi bir devlet koalisyonu doğurdu. Bu, yalnızca bir AKP-MHP ittifakı değil; resmî-gayriresmî ortaklarıyla, JÖH’ü, PÖH’ü, paramiliterleri, SADAT’ı, KAMU-SEN’i, HAK-İŞ’iyle birlikte bir çeşit milliyetçi cephe koalisyonu doğdu.

İktidardakiler istiyor ki, bu koalisyon iktidardan hiçbir zaman inmesin. Bunun en sağlam yolu, elbette, ya hiç seçim yapmamak ya da iktidarın seçimle el değiştirmesi ihtimalini ortadan kaldırmak. Ancak, hem tarihsel kazanımları bir seferde ortadan kaldırmak mümkün değil, hem de Avrupa Birliği, Avrupa Konseyi, AGİT gibi henüz çöpe atılması ihtimali olmayan, buna gücün de yetmeyeceği kuruluşlar var, Anayasa var. Bunların arkasından dolaşmak daha iyi bir yol olarak ortaya çıkıyor.

Eldeki teklif bu ihtiyaçlara yönelik olarak oluşturuldu. Gene de ortada kaya gibi direnen bir toplumsal muhalefet gücü var, Kürt halkı ile Türkiye’nin toplumsal ve demokratik güçleri arasında.  Ne ittifak yapılırsa yapılsın yüzde 50+1’i bir türlü garanti etmiyor. O yüzden, onun ortadan kaldırılması, yoldan çıkarılması, önünün tıkanması gerekiyor. Bu iki blok arasındaki kritik dengeyi yıkmak: İşte, bu koalisyonun uğraştığı birinci mesele bu.

Burada formül, MHP Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli’den geldi -hem 16 Nisan referandumunda hem de bugün. Bu formül, esasında basit, çok kolay, anlaşılması mümkün olan bir formül: Eğer davranışlarınız yasaları aşıyorsa o zaman yasaları davranışlarınıza uyduruyorsunuz. [Bahçeli] çok veciz bir biçimde ifade etti: “Cumhurbaşkanı her gün suç işleyerek yaşayamaz, ya Anayasa’yı Cumhurbaşkanına uyduracağız ya Cumhurbaşkanı Anayasa’ya uyacak. Madem uymuyor, Anayasa’yı değiştirelim.” Anayasa’yı değiştirdiniz 16 Nisanda. Ama şimdi, 16 Nisan oylamasında hile olan her şey bu yasa teklifiyle birlikte yasa mesabesine yükseliyor. Yüzde 50+1’i sağlama bağlamak için bundan başka bir yol bulunamıyor.

Bu hilelerden birincisi -2’nci madde kapsamında- sandık seçmen sayılarını Yüksek Seçim Kurulunun keyfine bırakmak.

İkincisi “Güvenlik tehlikede.” gerekçesine sığınarak sandık bölgelerini birleştirmek ve seçmenlerin bulundukları yaşam alanlarında birbirleriyle temas ederek, bir toplumsal yaşam kültürü içerisinde kanaatlerinin oluşmasını önlemek -yani toplumsal sinerjiyi, politik sinerjiyi ortadan kaldırmak, eski tabiriyle “asabiyeyi” parçalamak. Böyle olursa sanılıyor ki aslında seçmenler sandıklara gitmekten alıkonulur ve -HDP’ye atfedilen- sandık bölgelerinde aynı sandıkta benzer oyların silme kullanıldığı iddiası ortadan kaldırılabilir.

Sevgili arkadaşlar, referandum sonuçları çok açık. Türkiye’de 961 sandıkta 89.158 oyun hepsi “evet” olarak çıktı. 173 sandıkta 6.739 oyun hepsi “hayır” olarak çıktı. Kim yaptı hileyi? O yüzden, bu koalisyon bize bu ilişkiyi bir özgürlük atılımı olarak sunmak istiyor, bir ittifak olanağının sağlanması olarak bunu bize sunuyor.

Ben size şunu söyleyeyim: Teşekkür ederiz, biz bu ittifak olanağını istemiyoruz çünkü zaten Halkların Demokratik Partisi çok sayıda politik hareketin, sosyal hareketin, kültürel hareketin bir araya geldiği bir ittifaktır. Bizi asimetrik bir ittifak ilişkisine sürüklemenize hiç ihtiyacımız yoktur. Biz, halkın ittifakının bu seçimlerde gerçekleşeceğini biliyoruz. Bu ittifak Türkiye’nin geleceğinin kendisine dayandığı ittifak olacaktır ve muhtaç olduğumuz güç alelade ittifaklar içerisinde değil bu tarihsel ittifakı toplumsal mücadeleye taşımaktadır; muhtaç olduğumuz güç halkın onur isyanındadır.

Hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

Amasya milletvekili MEHMET NACİ BOSTANCI’nın Ertuğrul Kürkçü’nün konuşması üzerine açıklamasına Kürkçü’nün yanıtı:

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkan, kısa bir açıklama yapmak istiyorum.

BAŞKAN – Sayın Bostancı, buyurun bir dakika.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Kürkcü, sistem değişikliğinin Cumhurbaşkanı suç işlerken buna uygun bir yasal değişiklik çerçevesi hazırlanma kastıyla yapıldığını söyledi. Bu, kesinlikle doğru değil, böyle bir durum söz konusu değil. Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi meselesi yahut da başkanlık tartışmaları 80’li yıllardan bu yana Türkiye siyasetinin gündeminde. 2014’te Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi yeni bir hadisedir, böylelikle yeni bir durum olmuştur. Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesiyle birlikte sisteme ilişkin atılmış bir adım ortaya çıkmış oldu, 16 Nisan referandumu bunun tamamlanmasından ibarettir, Sayın Kürkcü’nün dediği gibi değildir.

Teşekkürler.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) – Sayın Başkan, ister istemez bu hakikatin bu şekilde yadsınmasına karşı bir çift söz hakkım var.

BAŞKAN – Buyurun bir dakika.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) – Şimdi ben aranızı bozmak istemem fakat -Sayın Bahçeli burada- hepimiz duyduk, işittik, okuduk, bütün bu tartışma başladığında Sayın Bahçeli şunu söyledi: “Şu an Anayasa’da gösterildiği, kaydedildiği gibi gitmiyor işler. Cumhurbaşkanı mevcut Anayasa’ya göre her gün suç işliyor. Her gün suç işleyerek Cumhurbaşkanlığı yapılamaz. Ya Anayasa Cumhurbaşkanına uyacak ya Cumhurbaşkanı Anayasa’ya. Teklifleri varsa getirsinler, biz bakalım.” dedi. Bütün bu ittifak böyle başlamadı mı? Hepimiz bunu duymadık, işitmedik mi? Şimdi “2014’te başladı…” Bunların bir anlamı yok. 16 Nisan referandumuna giden yol bu belirlemeyle başladı, ittifak da bunun üzerinde oluştu.

Bu hakikat bugün çok güzel bir biçimde anlatılamıyor olabilir ama hakikat bundan ibaret. O yüzden, hakikate hakikat demek kötü bir şey değil Sayın Bostancı. Kabul edin, kurtulun!