Ertuğrul Kürkçü, TBMM Anayasa Komisyonu’nda görüşülen İç Tüzük değişiklik taslağını eleştirdi: “Ne yazık ki, kendi eliyle kendini boğan, kendini güçten, yetkiden, iktidardan mahrum bırakan bir Meclisin üyesi olmanın insana ne kadar gurur vereceğini sizin vicdanınıza bırakıyorum.” dedi.
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Mersin) – Sayın Başkan, sevgili arkadaşlar; sekizinci saatimizi tamamladık, bu angarya mesaisine devam ediyoruz. Çünkü biliyorsunuz…
BAŞKAN – Sayın Kürkcü, milletvekilleri işçi statüsünde olmadığı için süre sınırı yok. Buyurun.
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Mersin) – Olsun, Meclisin de kendine göre bir çalışma düzeni, bilinen bir çalışma düzeni olması gerekir. O açıdan, bu bilinmezlik içinde bize angarya gibi gözüküyor. Sayın Başkan, ben aslında, hakikaten, hepinize sormak istiyorum, daha doğrusu, bu İç Tüzük teklifinin sahibi olan arkadaşlarımıza: Şu kadar zamandır konuşuyoruz ve yedi maddeyi bitirdik ve siz bizi dinlediniz. Biz esasında sizi hemen hemen hiç dinleyemedik, açılış dışında çünkü bu tezi savunmuyorsunuz. Fakat bizim dediğimiz sizin tarafa gidiyor mu? Yani hakikaten, bu tartışma bittikten sonra, biterken, herhangi bir biçimde Genel Kurula taşımadan önce bu metni, bütün bu itirazların bir karşılığı olduğuna dair içinizde bir fikir, duygu, bir esinti, bir şey oldu mu, ben çok merak ediyorum. Çünkü ilk kez, hiçbir argüman işitmiyorum, bir diyalog, bir karşı karşıya geliş, buradan ileriye, başka bir yere gidiş var mı, yok mu; bunu öğrenmeyi çok isterdim doğrusu. İlk kez, Mecliste, Genel Kurulda her lafa yerinden saydıran arkadaşlarımızı derin bir sükûnet içinde görünce aslında içim ürperiyor, “Çok fena bir plan mı var yoksa?” diye. Çünkü aslında, bir heyecan olması gerekirdi şartlarımız eşit olsaydı. Kendime diyorum ki “Acaba bütün bunlar olup bittikten sonra bir cezaevi mi beğensem?” Çünkü, anlıyorum ki, Meclisteki yol kapanmak üzere. Keşke bunları hakikaten konuşabilseydik fakat bugün Başbakan Sayın Binali Yıldırım’ın her zamanki ağzında bakla ıslanmazlığıyla ana fikri ağzından kaçırdığını anladık: “2019’a kadar bir İç Tüzük yapıyoruz.” Aslında, beni ürperten şeylerin bir hakikat olduğunu şimdi öğrenmiş bulunuyorum. Demek ki 2019’a giden yol temizliğinde Mecliste yapılacak temizliğin bir buldozeridir bu İç Tüzük. Bu açıdan, muhalefetle iktidar arasında parlamenter bir ilişkinin sonuna doğru yürümekte olduğumuzu ne yazık ki hissediyorum. Bu karşı karşıya gelemeyişten, gırtlak gırtlağa kavga edemeyişten bunu anlıyorum. Böyle olduğu zaman, bu kavgalar can acıtıyor, insanların öz saygınlıklarını belki rencide ediyordu ama burada hakiki bir kavga -“Benim dediğim seninkinden üstün olmalı.” Ya da “Ben seninkini kabul etmiyorum, şu şartla kabul edebilirim.” gibi- bir içeriği vardı bütün bu kavgaların. Şimdi, maalesef, ilk tartışmaya başlarken söylediğim gibi, bu sükûnet insanı ürpertiyor. Ben şu karara varıyorum, şunu algılıyorum ki aslında Parlamentonun parlamento olmaktan doğan, yani karşılıklı konuşma “parlare” kökünden gelen bu konuşmaya dayalı bir müessesenin, bir diyalog müessesinin şimdi bir monolog, bir dikte müessesesine doğru dönmekte olduğun ne yazık ki hissediyorum.
BAŞKAN – Sayın Kürkcü, toparlar mısınız lütfen.
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) – Bu, henüz gelişme bölümü Başkanım, biraz sonra sonuca geleceğim.
BAŞKAN – Sayın Kürkcü, lütfen…
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) – Tabii ama gördüğünüz gibi bu girişin bir anlamı vardı, boşa konuşmuyorum.
Şimdi, bu maddenin kendisi bizim açımızdan, bana sorarsanız bu Meclisi Meclis yapan en önemli özelliklerden bir tanesi. Edebiyat, retorik olarak bu Mecliste ben çok işitiyorum “Gazi Meclis” falan diye… Hakikaten bu, gazayla ilgili herhangi bir şey düşünüldüğünden ben şüpheliyim çünkü o Gazi Meclisi gazi yapan, bu sıfatı kendisine yakıştırmasına hak veren şey bir Kurtuluş Savaşı’nın siyasi idare merkezi olmasıydı ve bu Kurtuluş Savaşı’nın Başkomutanı, Meclisin de Başkanı olan kişi o Meclisin üyeleri tarafından gerektiğinden en sert biçimde eleştirilebilmişti. O Meclisin Başkanı, Başkomutanlık sıfatını üstlenmeye kalktığında “Sen Napolyon musun?” diye aşağıdan, üyeler tarafından en sert biçimde eleştirilebilmişti. Başkanın tutumu günlerce tartışılmıştı. O Gazi Meclisten baki kalan miras, yeni Türkiye’nin, Osmanlı Devleti’nden çıkıp gelen Türkiye’nin herhangi bir demokratik anı olmuşsa, belki de o ilk Meclisin ilk iki yılı olabilirdi. Şimdi, bu gazadan baki kalan, Başkanı eleştirme hakkını ve Başkana ayar verme hakkını üyelerden, Meclisten almak, onu sadece bir usul[e indirgemek]… Sanki, bizi evrimin ilk halkasıyla bağlayan tek şey gibi gözüken kuyruk sokumumuz evrim bakımından ne ifade ediyorsa bu söz hakkı da ancak o hâle geldi. Başlangıcıyla bütün ilişkisi kopmuş olan bir Meclis hâlindeyiz şu an. Eğer bu buradan geçecek olursa… On dakika bile yetmez. Ben bu Meclise geldiğimde, ilk kez böyle bir tartışmaya tanık olduğumda aslında Meclisin teamüllerinin ve demokratik diyalog zemininin ya da mirasının genel olarak toplumdakinden daha yüksek olduğuna dair bir duyguya kapılmıştım. Çünkü vekil kalkıp Başkana -her türlü otorite kendisine bahşedilmiş olan Başkana- “Tutumunuz hakkında tartışma açmak istiyorum. Bu Meclisi yönetemiyorsunuz, hizaya gelin!” diye açık bir tartışmayı başlatabiliyordu. Vekilin, herhangi bir vekilin -bakın, bunun muhalif olması şart değil- otorite karşısında bizzat Meclisin İç Tüzük’ü tarafından korunmuş olmasından doğan, vekile bir öz güven veren, “bu memleketi yönetiyorum, bu memleketi yöneten 550 kişiden biriyim” öz güvenini veren, neredeyse tılsımlı diyebileceğimiz bir madde. Şimdi bu madde çöpe gidiyor. On dakika bile çok görülüyor, oysa bu on dakika genişçe Başkan hakkında ve onun tutumu hakkında ne düşündüğünü açıkça söyleme ve Başkandan bizim ortak kabullerimize geri dönmesini isteme hakkını vekile veren haktan bizi uzaklaştırmayı öngörüyor. Ne yazık ki anlıyoruz ki bu günden…
BAŞKAN – Sayın Kürkcü, lütfen toparlar mısınız.
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) – Toparlanıyor ama bence sizin için bu toparlama üzücü sonuçlara varabilir.
BAŞKAN – Sayın Kürkcü, lütfen toparlayın.
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) – Başkan, toparlanıyor. Toparlandığı zaman sonunda bir acı söz sizi bekliyor.
BAŞKAN – Sayın Kürkcü siz maddenin başlangıcında “Söz almayacağım.” dediniz çünkü ben size söz vermiştim ama sonrasında, daha önceki polemik olmasın diye biz söz talebinizi karşıladık. Bu konuyu da takdirlerinize sunuyorum iyi niyetimizi görmeniz açısından. Şimdi buyurun.
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) – Başkan, zaten kötü niyetli olma ihtimalinizin sıfır olduğunu düşünüyorum, öyle bir ihtimal yok, hepimiz işimizi yapıyoruz.
BAŞKAN – Evet, buyurun.
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) – Bütün bu nedenlerle Sayın Başkan, bu maddeyi böyle geçirmek konusundaki ısrarınızı ben hakikaten eğer bütün bu Meclisin başlangıçlarına dediğiniz önemi veriyorsanız kabul edilemez buluyorum ama eğer bizi 2019’a taşıyacak olan büyük bir süpürge olarak bu İç Tüzük’ü görüyorsanız o zaman bence bu Meclisin başlangıçlarıyla aranızda bu kadar çok illiyet kurmaya çalışmasanız da olur. Çünkü bu, artık Türkiye’yi bir yeni uygarlığa açan, sultanlıktan demokratik cumhuriyete doğru taşıyan muazzam bir kopuştan geri dönüşün ilk adımıdır. Bu ilk adımın bu Mecliste gerçekleşmesi aslında Meclisin kendi sonuna doğru yürümesi olacaktır. Ne yazık ki kendi eliyle kendini boğan, kendini güçten, yetkiden, iktidardan mahrum bırakan bir Meclisin üyesi olmanın ne kadar insana gurur vereceğini sizin vicdanınıza bırakıyorum. Eğer hâlâ bunu geçirmek istiyorsanız çoğunluk sizin ama biz de bunu her yerde tartışmaya devam ederiz.
Teşekkür ederim.
Yorum yazabilmek için oturum açmalısınız.