Kürkçü, TBMM Genel Kurulu’nda KHK’lar üzerine HDP grubu adına yaptığı konuşmada: “Meclis, isterse kendisini gönüllü olarak ortadan kaldırsın, bir kararname devletinin kollarına kendisini bıraksın. Biz kararlarını kendi veren, kendi kendini yöneten, kendinin efendisi olan bir halkın, bir milletin sözcüleri olarak kendimizi yöneteceğimiz bir gelecek için, ister bu Mecliste ister başka bir zeminde mutlaka bu mücadeleyi sürdüreceğiz.” dedi.
Sayın Başkan, sevgili arkadaşlar; acele işe şeytan karışır. Bunu düzeltmek için de Hükûmet “Meclise gelmiş, “Acele ettik, kararnameleri birbirine karıştırdık. Siz bunu düzeltin.” diyor ama işin doğrusunu isterseniz, Meclis hakikaten bir Meclis olsaydı ilk başta, bu kararname önüne geldiğinde “Yaş nedir, kuru nedir? Suçlu kimdir? Niçin, kim kimi işten çıkartıyor ve neye dayanarak çıkartıyor?” diye sorar ve zaten bunu önceden iptal ederdi.
Şimdi, kendi işini yapmayan, kendisine iş yaptırılan, esasen kanun hükmündeki kararnamelerle yönetilen, yeni kurulmakta olan kararname devletinin noteri rolüne kendisini indirgemiş bir Meclis, emin olun ki, getirdiğiniz bu yeni düzeltme kararnamesine bir düzeltme kararnamesi daha getirseniz onu da onaylayıp size verecek.
Sık sık kendisine pek çok yüceltici sıfatlar atfedilen Meclisin, kendisini ortadan kaldırmakta olduğunu; kendisini anlamsız, değersiz, gereksiz, işe yaramaz kıldığını, bizzat bunu kendi eylemiyle yaptığını bundan iyi ispat edecek bir şey var mı? Bir buçuk yıldan fazla bir zamandır Meclis bir kenara itilmiş, ayaklar altına alınmış. Hiçbir kararı, hiçbir eylemi doğrudan doğruya kendi düşüncesinin ve kendi iradesinin eseri olmayan bir Meclis şimdi kararname tashihi için burada istihdam ediliyor ve bu istihdamın bir parçası olarak da bizler burada konuşuyoruz.
Çok açık söylemek gerekir: Bugün Türkiye, esasen, bu kararnameler istikametinde oluşturulan bir yeni devletin yönetimi altına sokulmak üzere, adım adım, kendi önceden bildiği devletin sonuna doğru yürütülüyor. Meclis bu gerçeğin farkında mıdır? Bilmiyorum. Bunu bu şekilde tartışmadığına göre bunun farkında değil. Şu hâlde, kararnamelerle yönetilmekten bu kadar memnun olan bir Meclisin kendisinin esbabımucibesini, varlık sebebini kendisine ve halka, millete, kendisini seçenlere açıklaması lazım. Eğer önümüzdeki birkaç yıl içerisinde bir seçime gidilecek olursa halkın karşısına çıktığında bu dönem milletvekilleri ne diyeceklerdir? “Biz seçildikten bir süre sonra bütün gücü ve yetkiyi Hükûmete bıraktık, Hükûmet ne derse onu yaptık, yanlış dediğine yanlış dedik, sonrao yanlış dediğine yanlış dedi, biz yanlış dediğine yanlış demesine doğru dedik, sonra onu düzeltmek…”
Şimdi kendisini böyle mi anlatacak milletvekilleri? Hakikaten milletin vekili olmuş olacak mı böyle? Ben, doğrusu, içine düşürüldüğümüz bu zillet hâline Meclisin silkinip bir cevap vermesini boşuna bekliyorum tabii ki çünkü Meclis çoğunluğu aslında bu gidişattan memnun; bizim şikâyetimiz var, muhalefet partilerinden birinin daha var, öteki muhalefet partisi artık bir iktidar ortağıdır, dolayısıyla onların bir itirazları yok. Bizim dolayısıyla ikili bir hayatımız var; Meclisin çoğunluğunu oluşturan vekiller, Meclisin Cumhurbaşkanlığının ayakları altında bir noter hâline getirilmesine rıza göstermişlerdir, geri kalanlar sadece ve sadece bu Meclisin yok olmadan önceki son kuğu çığlığını çıkarmak, tarihe bir iz bırakmak “Bütün bunlar bu memlekette oldu ve biz bunları yaşadık.” diye gelecek kuşaklara bir ibret dersi bırakmak üzere burada konuşuyoruz. Bunun dışında, bugün Meclis, artık bilinen hâliyle, Türkiye’deki iktidarın başlıca kaynağı olarak kendisini ortadan kaldırmaya bizzat Anayasa değişikliğinin yolunu açarak ve hileli Anayasa değişikliğinin sonuçlarını meşru kabul ederek zaten çoktan son vermiş durumdadır. O nedenle ne desek bugünkü durumu açıklamaya yetmez.
Belki de bu Meclis hakikaten ortadan kalktığında neyin kaybedildiğini Türkiye anlayacaktır. Kör topal da olsa ağır aksak da olsa eninde sonunda iktidarın kaynağı olarak halkın oyuyla seçilmiş bir Meclis ile iktidarın kaynağı olarak bir sultanın arasındaki farkı yüz yıllık kavgadan sonra bir kere daha öğrenmek zorunda kalacaktır. Umarım bu, hepimiz için çok acı bir ders olmaz çünkü şimdiden Meclis denetiminden kurtulmuş olmak, komşularınıza savaş açmak, beğenmediğiniz politik güçlere savaş açmak, Türkiye’nin beğenmediğiniz politik eğilimlerini düşman ilan etmek, Türkiye’yi güvenlikten yana olanlar ve terörizmden yana olanlar olarak ikiye bölmek, muhalefeti doğrudan doğruya bir terörizm kaynağı hâlinde kurgulamak, işte, sizin gelecek dünyanız bu şekilde belirleniyor. Eğer bu dünyayı kabul edenler varsa onlar kendi geleceklerini demokrasinin, özgürlüğün, eşitliğin, adaletin, barışın olduğu bir dünyada aramıyorlar demektir ama biz, bu dünyayı aramaya devam ediyoruz.
Bunun için Meclis, isterse kendisini gönüllü olarak ortadan kaldırsın, bir kararname devletinin kollarına kendisini bıraksın. Biz kararlarını kendi veren, kendi kendini yöneten, kendinin efendisi olan bir halkın, bir milletin sözcüleri olarak kendimizi yöneteceğimiz bir gelecek için, ister bu Mecliste ister başka bir zeminde mutlaka bu mücadeleyi sürdüreceğiz. Kararnameler devletini istemiyoruz. Böyle bir devleti yönetmek için halktan vekâlet almadık. Buna ortak olanların hepsi gelecekte savaşın, çatışmaların, halk arasındaki ikiliğin kaynağı olarak kendilerini tarihin kara sayfalarına yazdıracaklar. Biz burada değil, halkın yanında yer almaya devam edeceğiz.
Hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
Yorum yazabilmek için oturum açmalısınız.