Kürkçü, TBMM Genel Kurulu’nda HDP tarafından verilen araştırma önergesi üzerine yaptığı sunuşta Erdoğan’ın “İstabnul’a ihanet ettik” itirafını değerlendirdi: “İstanbul’a ihanetin bedeli mutlaka ödenmelidir, Meclis bu ihanetin hesabını sormalıdır.” dedi.
Sayın Başkan, sevgili arkadaşlar; İstanbul hakkında bir Meclis araştırması aslında çok önceleri yapılmalıydı ve bugün İstanbul’un kendisi için, Türkiye için ve genel olarak Türkiye’nin toplumsal ve politik geleceği için oluşturmuş olduğu sorunların birçoğu çoktan önlenmiş olmalıydı. Ancak çok büyük bir meseleyle yüz yüzeyiz. Meselenin birincisi politik olandır ve ötekilerin önüne ister istemez -ve belki de ne yazık ki- geçiyor çünkü Türkiye’nin bütün büyük metropol belediyeleriyle birlikte İstanbul Belediye Başkanı Kadir Topbaş da biliyorsunuz on üç yıl görev yaptıktan sonra görevinden istifa ettirildi. Zorla görevinden ayrılması kendisine dayatıldı, buna mecbur edildi -bunun için gönüllü değildi. Fakat bunun sebebini de hâlâ bilmiyoruz; Ankara Büyükşehir Belediye Başkanının görevden alınması ihtiyacının nereden doğduğunu, bunun sebebini bilmiyoruz; Bursa, Balıkesir, diğerleri…
Eğer mesele belediyecilik meselesi ise belediyecilik meselesi bu belediye başkanlarına bırakılamayacak kadar geniş, genel, politik hatta devlete ait bir mesele. O nedenle bu belediye başkanlarının ne yapıp ve niçin hakarete uğrayarak görevlerini bırakmak zorunda kaldıklarını belki de Cumhurbaşkanı kendisi açıklamalıdır. Çünkü aslında İstanbul Belediye Başkanını belediye başkanlığından eden bütün sorunların hepsi Tayyip Erdoğan’la birlikte tartışılmaya başlanmış olan meselelerdir. Unutmayalım Tayyip Erdoğan kendisi Başbakan olmadan, milletvekili olmadan evvel altı yıl İstanbul Belediye Başkanlığı yaptı. Bütün bu dönem boyunca İstanbul’un karşı karşıya kaldığı meseleler bugünkü meselelerle aynıydı. O nedenle Türkiye’de yaşayanlar ve İstanbul’da yaşayanlar bilmek zorundalar, İstanbul Belediye Başkanı esasen neden sorumludur. Biz biliyoruz neden sorumlu olduğunu: Tayyip Erdoğan’la ve Binali Yıldırım’la beraber, değişen bütün cumhurbaşkanları ve başbakanlarla beraber kentin kendisinin bir alım satım nesnesi hâline getirildiği ekonomik politikaların içinde görevli olarak çalışmaktan sorumludur. Ama Adalet ve Kalkınma Partisinin genel stratejisi, genel kent yaklaşımı bu değil midir? Kadir Topbaş görevinden alınmıştır ama İstanbul’un kalbinden bir bıçak yarası gibi geçecek olan Kanal İstanbul Projesi gündemdedir; İstanbul’un bütün kuzeyini yerle bir ederek gereksiz yere inşa edilmiş olan üçüncü köprü -kötü adıyla Yavuz Sultan Selim Köprüsü- orada durmaktadır; üçüncü havalimanı inşaatı devam etmektedir. Bütün bunların hepsi kentin kuzey-güney yönündeki gelişmesini son derece kanserleştiren, kötüleştiren ve kenti bir bütün olarak yap sat işlemlerine açan iktisadı yaklaşımın sonuçlarıdır.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan kendisi nihayet -aslında, tabii, insan ne olsa çatlar- dedi ki: “Ben de sorumluyum, hepimiz bu şehre ihanet ettik.” Şimdi, sevgili arkadaşlar, “ihanet” “aldatılmak” bu sözler çok sık ve anlamını yitirecek kadar her yerde kullanılıyor ama bu, kendisine ve herkese karşı yapılmış çok ağır bir itham, öyle değil mi? İhanet ettiyseniz ihanetin bir bedeli olmalı. “Allah affetsin…” Biz, Allah değiliz affedemeyiz, bize söylemeyeceksin onu. Biz hesap soracağız. Madem ihanet ettiniz… Biz sizin niçin ihanet hâlinde olduğunuzu yıllardır söylüyoruz. Türkiye’nin bütün ekonomisini İstanbul’a yönlendirerek, Marmara Bölgesi’ne yönlendirerek, bir ülkenin nüfusunun üçte 1’ni bir şehre yığarak siz zaten bu kapıyı açtınız. Ondan sonra hangi belediye başkanını getirseniz ya kamu çıkarına aykırı hareket edecek ya da planlara ihanet edecek ve hepsinden önemlisi halka halkın esenliği için, yemin etmiş olduğu bu amaç için çalışmayarak halka ihanet etmiş olacak. Bu ihanetin bedeli mutlaka ödenmelidir, Meclis bu ihanetin hesabını sormalıdır. O yüzden bir Meclis araştırması şarttır.
NACİ BOSTANCI(AKP Amasya Milletvekili, Grup Başkan Vekili):
Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar; Sayın Kürkcü, Kadir Topbaş Bey’in İstanbul Belediye Başkanının niçin istifa ettiğini bilmediğini söyledi. Peşinden de aslında İstanbul’un alım satım işlerine ilişkin bağlar çerçevesinde istifa etmiş olduğunu söyledi. Bu esasen Ertuğrul Bey’in muhakeme referansları bakımından kendisine çok uygun düşmeyen bir tenakuz, bir çelişki olarak ortaya çıkar. Sayın Kadir Topbaş’ın istifa etmesinin sebebi, AK PARTİ’nin belediyeciliğe ilişkin yapılan çalışmaları, kendisinin değerlendirmesi neticesinde yetkili kurullarda nihai olarak bu işlere ilişkin halkın beklentilerini arzularını esas alan bir siyasi yaklaşımın neticesidir. İşin tabii ki bir siyasi tarafı vardır, elbette aynı zamanda bir de hukuki tarafı vardır.
Siz siyaseten o arkadaşın orada değil, başka bir yerde daha değerli olacağını düşünürsünüz, hukuken de bunun karşılığı kişisel bir istifadır. Dolayısıyla her iki şart da kurallara uygun bir şekilde yerine getirilmiş olur.
Öte taraftan, Sayın Cumhurbaşkanımızın ifadesi, esasen, genel manada şehirleşmeye ilişkin sorumlu makamlardaki insanların kendi durumlarına yönelik öz eleştiri muhakemesine bir çağrıdır, kendisini de dâhil ederek herkese yönelttiği bir çağrı olarak okumak gerekir. Eğer biz Türkiye’deki şehirleşmelerden -partileri geçiyorum, bütün partileri hesaba katarak söylüyorum- bütün metropollerde bu şehirleşmeden memnunsak problem yok ama hepimizin dâhil olduğu, Türkiye’nin yaşadığı şehirleşmeye, metropolleşmeye ilişkin itirazlarınız varsa Sayın Cumhurbaşkanımızın ifade ettiğini, bu bağlamda herkesin kendisine bir öz eleştiri çıkarması gereken bir çağrı olarak okumak gerekir.
NACİ BOSTANCI’ya cevaben:
Sayın Bostancı, ne kadar isteseniz bir “tenakuz” bulamazsınız çünkü ben Sayın Topbaş’ın istifasının nedeninin bu –“yap-sat meseleleri-olamayacağını, çünkü partinizin tamamının bundan sorumlu olduğunu, birinizin diğerine bundan ötürü bir suçlama getiremeyeceğinizi, bunun AKP’nin genel siyaset ve stratejisinin bir parçası olduğunu söyledim. Dolayısıyla, tutarlılık için bir tartışma yapacaksak, bu tutarlılığın karşılığını sizde arıyorum, kendimde değil, birinci nokta budur.
İkincisi: “Yap-sat” diye kolayca geçiştiremeyeceğimiz bir şeyden söz ediyoruz. Şehrin kendisinin bir alım satım nesnesi hâline getirilmesi, bloklar hâlinde büyük kent arazilerinin, kent yapılarının kentin doğal çevresinin, ekosisteminin ticarete, alışverişe, satışa açıldığını ve dolayısıyla buradan doğan ilişkiler içerisinde aslında partinin tamamının yer aldığını ifade ediyorum, o nedenle mevzu budur.
Üçüncüsü: Sayın Cumhurbaşkanının ya da herhangi birimizin “ihanet” sözünü bu kadar retorik manada kullanmadığımızı ben düşünüyorum. Çünkü bunun kullanıldığı her yerde, bunun arkasında ağır kent suçları, ağır doğaya karşı işlenmiş suçlar, ağır toplumsal suçlar var ve bunlar kenti yönetenler, ülkeyi yönetenler tarafından icra ediliyor. Hesap vermeyecekler mi? Bu nedenle, bunu sadece seçmenin oyuna bırakamayız; aynı zamanda, Meclisin bunu ele alıp toplumun ve kentin geleceği bakımından, bir daha aynı ihanetlerin, aynı suçların işlenmemesi bakımından değerlendirmesi gerekir. Dolayısıyla, benim konuşmam bu açıdan tenakuz içinde değildir; tam tersine, sizi tutarlı bir biçimde bir bağlama oturtmaktadır, Cumhurbaşkanından size kadar süren bir sorumluluk zincirinden söz ediyoruz.
Yorum yazabilmek için oturum açmalısınız.