TBMM Genel Kurulu’nda HDP grup önerisi üzerine konuşan Kürkçü: “Halkı yoksullaşan bir Meclisin kendisi rahat uyuyamaz. İkide bir bize söylendiği gibi: Komşusu aç yatarken kendisi tok uyuyan… Hepiniz toksunuz ve mışıl mışıl uyuyorsunuz arkadaşlar, uyanmanızı tavsiye ederim.”Sayın Başkan, sevgili arkadaşlar; önergemizi açıklamak üzere söz aldım ancak bir önceki oturumdaki bir tartışmaya atfen iki cümle söylememe izin verin.
Sürekli olarak iktidar partisi milletvekilleri sıralarından ve Sayın Bakan da geldikten sonra partimize, partimizin milletvekillerine, grup başkan vekillerine PKK’yi terör örgütü olarak nitelememiz yönünde sürekli ısrarlar var. Biz bunun bir barış dili söylemi olmadığı kanaatindeyiz. 2013-2015 arasında geçen iki yıl boyunca Mecliste ve kamuoyunda bu mesele ele alınırken tarafların birbirlerini adlandırdıkları şekli sürdürmeyi uygun buluyoruz. O açıdan bu tanımla aramızda bir anlam ilişkisi kurmuyoruz. Altını çizmem gerekirse, Türkiye’de süregiden ihtilafın bu tanımın içerisine sığmadığını, Mecliste kurulan komisyonun aslında Türkiye’de süregiden ihtilafı bir “halk isyanı” olarak değerlendirmeyi tercih ettiğini bilerek biz bunun içinden konuşuyoruz. Bununla birlikte özellikle sivillere yönelik şiddet ve yıldırma eylemleri ne zaman gerçekleştiyse partimiz bununla ilgili tutum ve beyanlarını açıkça ortaya koyduğu için ikide bir bu konuda imtihana çekilmeyi gereksiz bir külfet olarak gördüğümüzü söylemek isterim.
Önergemiz yoksulluk hakkında, Türkiye’de artan yoksulluğun Meclis tarafından araştırılması talebiyle verildi. Sayılar ortada; her geçen gün ve her geçen yıl sürekli olarak Türkiye’de en yüksek yüzde 20 gelir grubu ile en düşük yüzde 20 gelir grubu arasındaki makasın açılmaya devam ettiğini, mutlak yoksulluğun da göreli yoksulluğun da artmaya devam ettiğini TÜİK’in ortaya koyduğu veriler açıkça ifade ediyor. Ancak bunlar yapısal meseleler değil, Hükûmet politikalarıyla pekâlâ giderilebilecekken tersine Hükûmet politikalarıyla artan bir yoksulluktan, sürdürülen ve yeniden üretilen yoksulluktan söz ediyoruz. Bunun iki kaynağı var, gelir dağılımındaki adaletsizliği derinleştiren Türkiye’deki vergi rejimidir -bir sonraki oturumda bunları konuşacağız- yani yoksuldan da zenginden de aynı vergiyi alarak yoksulu daha yoksul, zengini daha zengin kılan vergi rejimidir; ikincisi ise Türkiye’nin yanlış iktisadi politikalar dolayısıyla yükselen bir enflasyon sarmalı içerisine düşmüş olmasıdır. Bu enflasyon aslında TÜİK’in verdiği verilere göre, geçtiğimiz yılın mayıs ayına göre bu yıl mayıstaki fiyatlar yaklaşık yüzde 1 artış göstermiştir. Bunun yıllık ortalama yüzde 12’ye doğru dayanması kaçınılmazdır. Yüzde 12 enflasyona şunu da ekleyin: Döviz fiyatlarındaki artış ve yükseliş. Geçen yıl dolar 3,54’ken bu yıl 4,29, dün itibarıyla; avro 3,88’ken 5,10. Benzin ve motorin fiyatları; benzin 2017’de 5,28’ken bugün 6,12; motorin 2017’de 4,53’ken bugün 5,64. Şimdi, bütün bunların da enflasyon üzerindeki ve geçim düzeyi üzerindeki etkilerine baktığımız zaman görürüz ki TÜİK’in 2016 araştırmasına göre günlük geliri 4,3 doların altında olanların nüfusun yaklaşık yüzde 2’sini oluşturduğunu, 1 milyon 250 bin kişinin açlık sınırı altında yaşadığını göz önüne alırsak, bu açlık sınırının daha da yukarı doğru çekilmekte olduğunu, bu sayının artmakta olduğunu görebiliriz.
Sonuç itibarıyla, bu meseleyi araştırmayan bir Meclis olamaz; halkı yoksullaşan bir Meclisin kendisi rahat uyuyamaz. İkide bir bize söylendiği gibi: Komşusu aç yatarken kendisi tok uyuyan… Hepiniz toksunuz ve mışıl mışıl uyuyorsunuz arkadaşlar, uyanmanızı tavsiye ederim.
Çok alametler belirdi, vakit tamam oldu. Eğer siz şu kısa sürede biner lira emekli ikramiyesiyle 24 Haziranda bu meseleyi çözeceğinizi sanıyorsanız yanılıyorsunuz. 24 Haziranda vakit tamam olmuş olacak ve vedalaşacağız. Umarım tatlı bir veda olur, bizi çok uğraştırmazsınız.
Hoşçakalın.
Yorum yazabilmek için oturum açmalısınız.