Kürkçü, TBMM Genel Kurulu’nda CHP’nin Cerattepe ile ilgili araştırma önergesi üzerine HDP grubu adına yaptığı konuşmada “Cengiz Holdingi Cengiz Holding yapan her şey, Hükûmet ihalelerini ya da özelleştirmeleri birbiri peşi sıra devralarak, başka herkesin önü kapatılıp onun önü açılarak sağlanmış olan bir zenginleşme. Tam da eş dost kapitalizminin iktisadi tanımına uyan bir ilerleme.” dedi.
Sayın Başkan, sevgili arkadaşlar; aslında, bu Cerattepe’yle ilgili soruşturma önergesi bakımından elde hiçbir kanıt olmasaydı bile sadece Sayın Uğur Bayraktutan’ın konuşmasının gerisindeki büyük heyecan, öfke ve haksızlığa uğramışlık duygusunun kendisi olan biten hakkında son derece ciddi bir kanıt oluştururdu ve ben Hükûmet partisi sıralarında oturan arkadaşlarımızın buradan “hakikaten bir şey oluyor” diye bir sonuç çıkarmalarını isterdim, beklerdim. Fakat bunun bir hayal olduğunu biliyorum, böyle bir şey olmayacak. Bu önerge de tıpkı önceki önergeler gibi reddedilecek. Cengiz Holding Cerattepe’yi soymaya devam edecek. Onun gibi, yüzlercesi, binlercesi Türkiye’nin her tarafını eşelemeye, buldukları her arsaya bir inşaat, buldukları her boş araziye bir maden tesisi kurmaya devam edecekler ve hep birlikte bu rejim başımıza çökünceye kadar bu şekilde devam edecek veya bir mucize olacak. Bu mucize için konuşuyoruz, başka bir şey için değil.
Ortada bir yargı kararı üzerinden bir Meclis araştırması talebi var. Şimdi, Cumhurbaşkanı olsaydı derdi ki: “Ya, bizde yargı bağımsız.” Fakat bu karara baktığımız zaman aslında Türkiye’de nasıl bütün kuvvetlerin sermaye etrafında bir araya geldiğini çok açık görebiliriz. Hakikaten bu karara baktığınız zaman Rize’de bir şeyler olduğunu ve Rize mahkemesinin aslında sermayeyle aynı yerden dünyaya baktığını, hatta bir şeye bakmasına bile gerek kalmadığını görebiliriz. Şimdi, demek ki, aslında sadece Cerattepe’yle ilgili olarak değil, oradaki Cengiz Holdingin girişimleriyle ilgili olarak değil, bir bütün olarak bir yapısal sorunla karşı karşıya olduğumuz için çok daha derin bir araştırmaya ihtiyacımız var.
Sevgili arkadaşlar, bu sadece bizim başımıza gelen bir şey değil. Esasen bütün dünyada, bu “G20” denilenlerin ilk 5’i dışındakiler ve onların altındaki bütün ekonomiler “orta gelir tuzağı” denilen yere takılıp kalmışlardır. Çünkü son derece hummalı bir iktisadi faaliyet vardır fakat hiçbir değer ürememektedir çünkü esasen burada yaratıcılığa, inovasyona, piyasadaki gerçek bir rekabete dayalı bir iktisadi işleyiş değil, yani böyle bir kapitalizm değil, “eş dost kapitalizmi” dediğimiz bir başka ekonomik ilişki hâkimdir.
Bu “eş dost kapitalizmi” dediğimiz şey atipik bir şey değil, esasen yaygın olarak, dediğim seviyedeki bütün ülkelerde mevcut. Kaldı ki finans kapitalin hâkimiyeti altında giderek çürümekte olan genel olarak kapitalist dünyaya da bu rengini veriyor. Eş dost kapitalizmi girişimin, göze alınan riskler sayesinde değil, sermaye sınıfı ile siyaset sınıfı arasında kurulmuş bağlar sayesinde kazanç sağlamasına dayalı bir ekonomik ilişki biçimi. Bunu Cengiz Holdingin büyüme sürecine baktığımızda görebiliriz. Cengiz Holdingi Cengiz Holding yapan her şey, Hükûmet ihalelerini ya da özelleştirmeleri devralarak, birbiri peşi sıra devralarak, başka herkesin önü kapatılıp onun önü açılarak sağlanmış olan bir zenginleşme. Tam da eş-dost kapitalizminin iktisadi tanımına uyan bir ilerleme çünkü eş-dost kapitalizmi, esasen devlet gücüyle rekabetin önlenmesi, oluşan tekel ya da oligopol piyasalarda özellikle kamuya ait maden ruhsatlarının ve inşaat izinlerinin belli bir gruba dağıtılmasıyla oluşuyor. Bunun, bir sürü kaynak harcamasına, hummalı bir iktisadi faaliyet yaratmasına rağmen toplum için hiçbir gerçek değer üretmemesinin en esaslı nedeni, bu iktisadi faaliyetin bir katma değere sahip olmaması, esasen ticaretten farklı bir iktisadi faaliyet tipi ortaya çıkartmaması. Bunun sonucunda da bir politik güce, o politik gücün etrafında derlenip toplanmış olan sermaye gruplarına sonsuz bir zenginlik, varlık, para sağlanırken bu para giderek artan rantlar biçiminde birbirine eklemlenen grupların yan yana gelişiyle dar bir zümreyi büyük bir hızla yükseltirken toplumun geri kalanı için hiçbir imkân yaratmıyor oluşuyla apaçık toplumun iliklerini eriten, sömüren bir düzen hâlinde yürüyor.
O yüzden, Cengiz Holdingin faaliyetleri sadece kendiyle ilgili ve yaptığı işle ilgili değil, bir bütün olarak Türkiye’de yürüyen iktisadi ve politik düzenin bize bir tomografisini vermesi bakımından son derece önemli.
Dolayısıyla, Artvin’de başlayan isyanın esasen Türkiye’de her yerde insanların damarlarında atan isyanın dili olduğunu düşünebiliriz. Bu, Artvin kendi içinde daha tesanüdü olan, sosyal farklılıklarla çok fazla yarılmamış, hemen hemen herkesin aynı şeyden aynı şiddetle etkilendiği bir yer olması dolayısıyla böyle büyük bir itiraz bloku oluşturuyor ama bu, aynı sağlamlıkta, aynı katılıkla olmasa da Türkiye’nin her yerinde hissettiğimiz bir itirazdır. Esasen, bunun dilimizde çok fazla karşılığı var. “Tüyü bitmedik yetimin hakkı” yenerek elde edilen bu zenginleşme, hiç kimse için mutluluk ve hiç kimse için zenginlik olarak nitelenmiyor ve kabul edilmiyor, bundan doğan bir iktisadi fayda da yok.
O nedenle, bu konuda bir araştırma yapılacak olursa eğer Türkiye ekonomisinin son yirmi yılının mutlaka titiz bir biçimde mercek altına alınması lazım. Yanlış anlaşılmamalı. AKP’nin Hükûmet olması öncesindeki dönem bundan daha berrak, bundan daha saydam, bundan daha adil değildi.
Ancak şunu söyleyebiliriz ki, siyasi olarak bir tek parti hükûmetinin mevcudiyeti esasen bazı çıkar gruplarını daha uzun süreli koruma ve onları iktisadi faaliyetin merkezine yerleştirme bakımından aslında geçmişe göre çok daha büyük avantajlar sağlamıştır ve aslında bu, sermaye içerisinde bir yeni gruplaşmaya, yeni kutuplaşmaya da yol açmıştır. Bunun esasen Cumhurbaşkanı çevresinde toplanan güç ilişkilerine, yankılarına baktığımızda neden söz ettiğimiz apaçık gözükür. Kamu gücünün sadece bazı grupları zengin etmek için değil, aynı zamanda bazı grupları da alaşağı etmek için nasıl büyük bir acımasızlıkla kullanıldığını, nasıl büyük bir iktisadi mekanizma hâline geldiği kamu gücünün apaçık ortadadır. O yüzden Cengiz İnşaatın, Cengiz Holdingin Rize Bölge İdare Mahkemesini ele geçirmiş olduğu iddiasına şaşmak gerekmez. Ben aynen böyle olmuş olduğunu düşünüyorum, gözümle görmesem de mantıken bunun böyle olduğunu ve sonuçta bütün mahkemelerin de akıbetinin aynı olduğunu söyleyebilirim. O yüzden Rize’ye bakarak, Artvin’e bakarak Türkiye kendi geleceği hakkında bir fikir edinebilir. Giderek böyle olacaktır eğer halk buna politik bir itiraz ile karşı çıkmazsa.
Rize’de benzer bir biçimde inşaat şirketlerine Rize yaylalarına inşaat izni verildiğinde ve Yeşil Yol diye bir proje başlatıldığında herkesin diline pelesenk olan bir Havva Bekar vardı -Havva ana. Dedi ki Havva Hanım: “Mahkeme nedir? Mahkeme biziz.” Tabii, o bunu kendi lehçesiyle çok daha etkili bir şey olarak söylüyor. “Devlet nedir? Devlet yok, halk var. Kimdir devlet? Devlet bizim sayemizde devlettir.”
Umarım Havva Bekar haklı çıkacaktır, o ruhla bir gün devleti haramilerin devleti olmaktan çıkartmak mümkün olacaktır, yeter ki Meclis böyle halkının arkasında dursun.
Hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
Yorum yazabilmek için oturum açmalısınız.