Kürkçü, TBMM Genel Kurulu’nda torba yasa üzerine yaptığı konuşmada: “Mesela, bir torba yasa da şöyle gelse: Örneğin, çalışma saatini kırk beşten otuz altıya, fazla mesai saatlerini iki yüz yetmişten doksana indirseniz çırakları ve stajyerleri sanki çalışıyormuş gibi gösterip dar tanımlı işsizlik rakamlarının azaldığını sanmamıza uğraşmak yerine hakikaten işsizlik alanını daraltabilirsiniz. Bu tedbirler niçin akla gelmez? Niçin güvenceli çalışma akla gelmez? Niçin zenginliğin adil dağılımı akla gelmez? Niye öyle bir torba gelmez?” dedi.
Sayın Başkan, sevgili arkadaşlar; bu yasa tasarısının tamamı hakkında tekrar konuşacağım. Gerçi belli maddelerin çıkarılmasını istiyoruz ama esas mevzu şu: Bu yasa tasarısı, istihdamı değil yatırımı önceleyen, dolayısıyla yasa tasarısının bütün amaçları gerçekleştiğinde daha çok yatırımcının daha çok parayı Türkiye’de yatırıma sevk etmesi için özendirici olmak üzere tasarlanmış fakat bunun -hepimiz biliyoruz- bir sonuç yaratabilmesi yani genel olarak Türkiye’nin bütün yurttaşlarının hayatını iyileştiren bir önlem hâline gelebilmesi, toplumun tamamına buradan doğacak faydanın yayılmasıyla ilgili olabilir. Oysa peş peşe alınan bütün tedbirlere rağmen, sonuçta gördüğümüz şey, Türkiye’de genel olarak zengin ile yoksul arasındaki uçurumun giderek açılması, işsiz sayısının, dolayısıyla işsizliğin ve dolayısıyla yoksulluğun tabanının genişlemesi, göreli bütün iyileşmelere, bir önceki yıla, önceki beş yıla göre nispi kimi iyileşmelerin bir bütün olarak nüfus artışı, toplumun beklentileri, uluslararası alanda elde edilen göreli artışlar karşısında esasen Türkiye’nin yoksullarının aleyhine bir büyüme sağlandığı apaçık ortada.
TÜİK’in işsizlik sayıları ortaya çıktı, çok önemli bu. Bütün bu tedbirler alınıyor ama bu tedbirlerin sonucunda geniş tanımlı işsizlikte oran yüzde 17,6; işsiz sayısı da 6 milyon. Genç kadın işsizliği yüzde 25, tarım dışı genç işsizliği yüzde 29,8 yani aşağı yukarı her 3 gençten 1’i işsiz tarım dışında ve her 4 kadından 1’i işsiz. Şimdi, bunun sonuçları sadece ve sadece yoksulluk, eşitsizlik, adaletsizlik olarak, tahammül edilemez bir kısıtlılık olarak ortaya çıkmıyor, öte yandan bu tahammül edilemezliğe verilen tepkiler de hiç beklenmedik sonuçlara yol açabiliyor. Türkiye’de artan kıyıcılığın, artan yıkıcılığın, yıkım çağrılarının artan bir tutkuyla karşılık bulabilmesi, esasen hayatlarını değiştirebilmek, kendilerini gerçekleştirebilmek için hemen oracıkta ellerini uzattıklarında bulabilecekleri kamusal imkânlardan mahrum bırakılmış insanların reaksiyonlarıyla ilgili. Dünyanın neresine bakarsanız bakın, tarihin hangi dönemine bakarsanız bakın, ultra milliyetçilik, faşizm, diktatörlük, kıyıcılık, iç savaş, iç çatışma esasen aşağı yukarı benzer semptomlar üzerine yükselir. Kırdan kente muazzam bir göç, kentteki büyük işsizlik -tarım dışı işsizlik sayıları bunu veriyor- esasen okulda ya da işte olması gereken gençlerin hiçbir yerde olmaları, kendilerini hiçbir yerde hissetmeleri ve kendilerinin ciddiye alınabilmesi için ortaya koyabilecekleri pozitif bir enerji olmadığı için yıkıcı enerjinin çağırdığı her yere doğru akabilmeleri, bütün bunlar aslında Türkiye’de çok büyük bir riskle karşı karşıya olduğumuzu düşündürmelidir.
Onun için, yapılacak kimi işler var. Mesela, bir torba yasa da şöyle gelse: Örneğin, çalışma saatini kırk beşten otuz altıya, fazla mesai saatlerini iki yüz yetmişten doksana indirseniz çırakları ve stajyerleri sanki çalışıyormuş gibi gösterip dar tanımlı işsizlik rakamlarının azaldığını sanmamıza uğraşmak yerine hakikaten işsizlik alanını daraltabilirsiniz. Bu tedbirler niçin akla gelmez? Niçin güvenceli çalışma akla gelmez? Niçin zenginliğin adil dağılımı akla gelmez? Niye öyle bir torba gelmez?
Bu torbalara bu kadar itiraz ettik, inanın bir torbanın içine şu söylediğim üç şeyi koysanız hem işsizliği hakikatte artırabilirsiniz hem de bizim oyumuzu alabilirsiniz. Sadece muhalefetimizi alıyorsunuz ve bunu da istiyorsunuz anladığıma göre.
Yorum yazabilmek için oturum açmalısınız.