Ertuğrul Kürkçü, TBMM Genel Kurulunda “Katma Değer Vergisi Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı”nın 1. Maddesi üzerine HDP’nin verdiği değişiklik önergesini savunmak üzere yaptığı konuşmada: “Özgür bir medya olmadıktan sonra halkın çıkarını koruyan bir Meclis olması ihtimali sıfırdır çünkü medya artık yürütmenin bir aygıtı hâlindedir, Meclis de o yola çoktan girmiştir.” dedi.
HDP ADINA ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İZMİR) – Sayın Başkan, sevgili arkadaşlar; 1’inci maddeyle arsasını kat karşılığı müteahhide vermiş olan kişinin ödeyeceği KDV’nin matrahının kendi namına almış olduğu daire sayısına göre ödemesi düzenleniyor. Mevcut durumda maliyet bedeline göre konutların KDV bedelleri yüzde 8 ve yüzde 18 olarak değişmekteydi. Oysa düzenlemeyle, KDV matrahında daralma yapılarak yapsatçıların teşvik edildiği ortada. Bu düzenlemeden oluşacak vergi kaybının nasıl telafi edileceği sorusu ise yanıtlanmıyor. Düzenlemeyle, arsa sahibi veya müteahhit ödemesi gereken KDV’den yasal olarak kaçınmış oluyor. Büyük rant kaynaklarının olduğu bir yerde vergilendirmenin esas alınması gerekirken burada rantçılara yasal kaçınma getirildiği apaçık ortada.
Şimdi, her şeyden önce, KDV’de Bakanlar Kuruluna Anayasa’yla getirilmiş olan olağanüstü yetkiler, aslında vergilerin kanunla konulup kanunla değiştirilmesi ilkesini çeliyor. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası dışında gelişmiş ekonomilere sahip ülkelerin hemen hemen hiçbirinde Bakanlar Kurulunun bu kadar geniş yetkileri yok. Aslında, bir anayasal problemle de karşı karşıyayız, bu vesileyle onu söylemiş olalım.
Anayasa’nın 73’üncü maddesi şöyle diyor: “Herkes, kamu giderlerini karşılamak üzere, mali gücüne göre, vergi ödemekle yükümlüdür.” vesaire vesaire vesaire… “Vergi, resim, harç ve benzeri malî yükümlülükler kanunla konulur, değiştirilir veya kaldırılır,” ve son fıkrasında ise “… kanunun belirttiği yukarı ve aşağı sınırlar içinde değişiklik yapmak yetkisi Bakanlar Kuruluna verilebilir.” Bakanlar Kurulu bu yetkisini çoğu kez, genellikle varlıklı kesimler lehine vergi sınırını sıfıra getirerek kullanıyor. Bu, özellikle, Türkiye’nin Maastricht Anlaşması çerçevesinde üyelik koşullarını düzenlemekte çok zorlandığı Avrupa Birliği ülkelerinde görülmeyen bir kapsam ve genişlikte. O açıdan, esasen, her şeye rağmen -“sosyal adalet” ilkesinin bir Anayasa ilkesi olmasına rağmen- yüzde 99’un değil yüzde 1’in çıkarlarını gözeten vergi düzenlemeleri yapmakla Hükûmet herhangi bir anayasal engelle, bir ahlaki engelle, bir siyasi engelle karşı karşıya kalmadığını düşünüyor. Bakanın, sorulara cevap verirken “Biz, yapmakla yükümlü olduğumuz ve yapmamızın önünde bir engel olmayan şeyleri yaptık.” derken gücünü buradan
aldığını görebiliyoruz. O yüzden, bence, sadece yasal ve Hükûmete özgü bir meseleyle değil, anayasal bir meseleyle de yüz yüzeyiz. Aslında, Meclisin bunu düşünmesi ve Bakanlar Kuruluna bu kadar geniş yetkiler tanımaması gerekir. Anayasa Mahkemesine bu çerçevede giden bütün düzeltme başvurularının hepsi Anayasa Mahkemesinden de geri döndü bugüne kadar. Dolayısıyla Meclis yol verdikten sonra bunun önünde hiçbir engel yok. Mesele odur: Meclis buna yol verecek mi? Meclis, her durumda ekonominin işler görünebilmesi için, kamu gelirlerinden vazgeçip zenginlere daha zengin olmaları için kaynak sağlamak, böylelikle ekonominin dönüyormuş olduğu, ekonominin büyüyormuş olduğu izlenimini vermek üzere yapılan bu düzenlemelere razı olacak mı? Benim gördüğüm kadarıyla olacak.
Peki, bundan ne vazgeçirebilirdi Meclisi? Ancak güçlü bir basın, güçlü bir medya vazgeçirebilirdi ama – demin grup başkan vekilimiz çok güzel söyledi- bir dördüncü kuvvet olması gerekirdi. Aslında çoktandır başka ülkelerde, kapitalist ülkelerde bu dördüncü kuvvet asimilasyon yoluyla, Türkiye’de de zor yoluyla üçüncü kuvvete eklenmiş olduğu için bizim aslında bir beşinci kuvvete ihtiyacımız var ancak bir bağımsız medya ancak halkın çıkarı, halkın ihtiyaçları üzerinden hareket eden bir bağımsız medya bize ışık tutabilir, Meclis üzerinde bir baskı oluşturulabilir, bir kamuoyu baskısı ancak Meclisi, Hükûmetin bu hırslı, zenginleri koruma tutkusundan vazgeçilebilirdi.
Ne yazık ki şu an için bu yönde son derece ağır, vergi yasalarını tamamlayan, medya üzerindeki ağır baskılarla birlikte yürüyen bir iktisadi, politik, kültürel, medyasal rejim ile yüz yüzeyiz. O nedenle ben Meclisin düşünmesi gerektiğini söylemek isterim. Hakikaten böyle bir vergi gelirinden vazgeçerken bunu ikame edecek tedbirler alınmaksızın böyle bir yola girilmiş olmasına neden ötürü “evet” diyecektir? Ekonomiye bir yüksek uçuş hissi sağlamak için, başka hiçbir şey için değil. Esasen herhangi bir katma değer sağlamayan yap-sat işlemleri, müteahhitlik, inşaat işlemleri için müteahhit sınıfının önü açılmaktan başka hiçbir şey yapılmayacaktır. O yüzden özgür bir medya olmadıktan sonra halkın çıkarını koruyan bir Meclis olması ihtimali sıfırdır çünkü medya artıkyürütmenin bir aygıtı hâlindedir, Meclis de o yola çoktan girmiştir.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
Yorum yazabilmek için oturum açmalısınız.