Aslında, benim demek isteyeceklerimin hemen hepsini daha geniş hatlarla Plan ve Bütçe Komisyonu üyemiz Garo Paylan arkadaşımız aktardı ancak ne kadar çok tekrar edersek o kadar iyi halklarımızın anlaması için.
Aslında, bu yasa bir seçim rüşveti yasasıdır. Bunun, kamu bütçesinin yeniden düzenlenmesi, adil ve tutarlı bir vergi rejiminin getirilmesi, imar alanında ortaya çıkan büyük, devasa yapısal problemlerin iyileştirilmesiyle herhangi bir mantıki, nesnel, bilimsel, siyasi bağı kurulamaz. Tek siyasi bağı, insanların muhtaçlıklarını onların oylarına tahvil etme beklentisi içerisinde, aslında kamu gelirlerinden, kamu düzeninden, yurttaşlar ile devlet arasındaki ilişkinin anlamlı bir biçimde kurulması ihtimalinden vazgeçmekle kamu gelirlerini iktidarın kendi gelecek tasaları için feda etmekten başka herhangi bir karşılığı yoktur.
Aslında daha önce yapılanlar şimdi olmakta olanlar için çok açık bir gösterge sunabilir. İnsanların bir hatayı ikinci kere yapmalarına Einstein “ahmaklık” demek gerektiğini söylemişti. Burada ben Einstein’ı tekrar etmeyeyim fakat aynı hatayı 7’nci kere yapmak üzereyiz.
Bu vergi düzenlemesinden, vergi yapılandırmasından Hükûmet, yaklaşık 300 milyar liralık bir vergi borcu gelirini tahsil etmekten vazgeç[meyi] ya da bunu “yeniden yapılandır[mayı] -ne derseniz deyin- bunu ümit ediyor. Fakat önceki vergi aflarının sonuçlarına baktığımız zaman, bunların hazineye katkısına baktığımız zaman -hızlıca gitmem gerekirse- 2003’te çıkan ilk vergi affıyla birlikte Hükûmet 10 milyar tahsilat hedeflemişti; 7,9 milyar liralık borç karşılığı 3 milyon 415 bin 144 başvuru yapıldı, tahsilat 4,7 milyarda kaldı, neredeyse yüzde 50’ler civarında. 2008, varlık barışı; yurt içinden 20,4 milyar lira, yurt dışından da 27,8 milyar lira, toplam 48,2 milyar lira varlık beyan edildi, 1,6 milyar lira vergi tahakkuk etti, sadece 1 milyar 69 milyon liralık vergi ödendi yani yaklaşık yüzde 40’ı [tahsil edilemeden] kaldı. 2011’de 38,1 milyar liralık af karşılığı yüzde 67 tahsilatla 26,3 milyar lira [olarak] tahsil edildi. 2013’te Türkiye’ye beyan edilip getirilen vergi tutarı sadece 10,5 milyar lirada kaldı, oysa 69,8 milyar lira beyan edilmişti. 2014’te 42,5 milyar liralık yapılandırma karşılığında 8,5 milyar lira tahsil edildi. 2015’te uzatma yapıldı. 2016’da 80,4 milyar liralık yapılandırmadan 29,4 milyar lira tahsil edildi, tahsilat oranı yüzde 36’da kaldı. 2017’de yani geçtiğimiz yıl 13,7 milyar liralık yapılandırmadan sadece 2,7 milyar lira tahsil edildi.
Yani, buradan bekleyeceğiniz, aslında önceden ne elde etmişseniz o. Dolayısıyla, bütün bu süslü püslü anlatımların hiçbir deneyimsel karşılığı yok çünkü çok net, siz daha önce elde etmediğiniz şeylerin bu vesileyle elde edileceğini söylediğiniz zaman, aslında gerçeğe dayanmıyorsunuz, sadece ve sadece bir hayali bize satmak istiyorsunuz ama onun karşılığında yurttaşın size yüzünü döneceğini bekliyorsunuz.
Ben bunun zamanının geçtiğini düşünüyorum çünkü aslında yurttaşlar şöyle düşünüyorlar: “Eninde sonunda biz ne diyorsak o oluyor. Dolayısıyla, Hükûmet ne yaparsa yapsın bizim dediğimizi yapıyor.” Bundan ötürü, artı 1 oy alabileceğinizi dahi ben düşünmüyorum ama umut fakirin ekmeği, siz de bunu deniyorsunuz.
Fakat asıl önemli olan şey, burada getirdiğiniz bütün vergi indirimlerinin aslında sermaye sahiplerini koruyor olmasıdır, bu büyük problemdir. Şimdi gözünüzün önüne bir mağaza getirin, 10 insanın çalıştığı bir mağaza. Aslında getirdiğiniz bütün yapılandırmalar patronla ilgili, patron bütün vergi yüklerinden kurtuluyor ama işçiler bütün yıl boyunca, orada çalıştıkları bütün dönem boyunca -çalıştılar, çalıştılar, çalıştılar- her zaman peşin olarak vergilerini ödediler, gelirlerinin yüzde 50’sinden fazlası vergi ve sigorta kesintisi olarak ücretlerinden düştü, patron ise daima daha çok kazandı. Aslında bu, patron ile işçi arasındaki bir çatışmada patronun tarafına geçmek, onu işçi karşısında tahkim etmekten başka bir şey değil. Böylelikle bir vergi barışı değil, işçi ile patron arasındaki iç savaşta patronun tarafında mevziye girmek sonucu ortaya çıkacaktır. Ben bunun barışla nasıl alakalandırıldığını bilemiyorum.
İmar affı meselesine gelince, bu imar affı meselesinde, 12-13 milyon konutun imar kapsamına alınmasının, böylelikle onların kusurlu ve zaaflı olan bütün konumlarının affedilmesinin, buradan doğan borçların, buradan doğan yasa dışılıklar dolayısıyla ödenmesi gereken cezaların hepsinden vazgeçilmesinin sonucu şudur: Cumhurbaşkanı ve onun izinden giden Çevre ve Şehircilik Bakanı ikide bir bize Türkiye kentlerine ihanet ettiklerini, İstanbul’a ihanet ettiklerini, Türkiye’nin kentsel dokusunun böylesine perişan hâle gelmesinden başlıca sorumlu olduklarını söylüyorlar ve bu sorumluluğun maddi, fiziki görünümü olan bugünkü yapı stokunun aynen muhafaza edilmesi… Ve üstelik bununla ilgili sorumluluklardan vazgeçilmesi için bütün bu ihlali, bu ihaneti yapmış olanları topluca ve tek tek affediyorlar, kendilerini de böylelikle affetmiş oluyorlar. Fakat daha önemlisi şudur: Garo Paylan arkadaşımızın söylediği gibi, bu yapılar [ile] , özellikle yakın gelecekte büyük olasılıkla büyük bir depremin kendisini beklediği İstanbul’da getirilen bu imar affıyla birlikte gerçekte İstanbul’da yaşayan ve yaşayacak olan yurttaşlarımızın hepsi kendi ihmalleriymiş gibi gözüken, aslında kamusal [olan] bir ihmal dolayısıyla şimdiden milyonlarcası ölüme mahkûm edilmiştir. Bunun tam tersi yapılması gerekirken kararlı bir biçimde kentsel yeniden kuruluş, yeniden yapılanma için bütün kaynakların seferber edilmesi gerekirken bir seçim uğruna, bir seçimde başarı uğruna aslında büyük bir vebalin altına girilmiştir. Dolayısıyla, getirilen bu yasa tasarısıyla birlikte gerçekte Türkiye’nin yakın geleceği çok ağır bir ipotek altına alınmıştır, kamu gelirlerinden vazgeçilmiştir. Türkiye bir kere daha aslında şimdi eşitsizliği bu şekilde yasalaştırarak yeni eşitsizlikler üretmiş, yoksulluğu yeniden üretmiş, adaletsizliği yeniden üretmiş ve gerçekte halkın kaynaklarından, halkın cebinden -daha önce de söylendiği gibi- yarın yeni vergiler, enflasyon ve zamlar olarak geri dönecek bir şekilde halkın kesesinden şimdiki sermaye sahipleri ve AKP’ye oy vermesi muhtemel olduğu düşünülen insanlara kaynak aktarılmıştır. Bu şartlar altında Adalet ve Kalkınma Partisinin bir başarı öyküsü yazması ihtimali yoktur. Ortada elle tutulur bir başarı değil, ağır bir başarısızlık vardır. On altı yıl boyunca hep aynı şeyi yaparak hep seçim kazandığını düşünmesi onların adına bir başarı olarak gözükse de şimdi artık insanların uyandıkları ve ne şekilde olursa olsun aslında AKP’yi kendi dediklerine ram edecekleri bilgisiyle sandıklara gidecekleri apaçık ortadadır. Yurttaş “Tamam.” demiştir, biz de “Tamam.” diyoruz ve size tekrar buradan güle güle diyoruz.
Yorum yazabilmek için oturum açmalısınız.