Kürkçü, TBMM Genel Kurulu’nda Bölge Adliye ve Bölge İdare Mahkemeleri Kanun Tasarısı üzerine yaptığı konuşmada “Kanun yapma tekniği böyle olan bir Meclisin ne yaparsa yapsın adaleti tesis edemeyeceği, tam tersine araçsallaşmış adaletin kurbanı olacağı açıkça ortadadır. 12 milletvekili hapiste olan bir Meclisin adalet hakkında daha mütevazı bir biçimde konuşması yerinde olur.” dedi.
Sayın Başkan, sevgili arkadaşlar; grubumuzun bu maddedeki görüşünü ifade etmek üzere söz aldım fakat, ne yazık ki, adalet üzerine konuşmak bugünlerde hiçbirimiz için teşvik edici değil çünkü ağır bir adalet ve insan hakları ihlali evreninde yaşamaya başladık ve bunun giderek katmerlendiğini hep birlikte görüyoruz.
Bu tartışmaya başlamadan evvel, kaçınılmaz olarak sözünü etmemiz gereken en önemli şeylerden biri, adaletin sadece devletin adli organları ile yurttaşlar arasındaki bir ilişki olmadığını, artık böyle bir çağda yaşamadığımızı, adaletin bizzat yurttaşlar tarafından korunan, kollanan, denetlenen ve ileri götürülen, karşılıklı interaktif bir ilişki olduğunu, bu noktaya gelen bir dünyada yaşadığımızı hatırlatmak istiyorum. Eğer “adalet” denilen müessesenin bir ucunda devlet ve onun organları varsa öbür ucunda da yurttaşlar ve insan hakları kuruluşları var; bu ikisinin karşılıklı ilişkisi içerisinde “adalet” denilen şey bir süreç olarak her yerde yaşanıyor ancak Türkiye, insan hakları savunucularının korunması konusundaki uluslararası sözleşmelerin altındaki imzasını yok sayarak, 9-10 insan hakları savunucusunu önceki hafta gözaltına aldı ve dün bunlardan 6’sı tutuklandı. Bu insanların hepsi bugüne kadar yurttaşlar arasında adalet fikrinin yaygınlaşması, devletin adliye organlarının evrensel insan hakları hukukuna göre çalışması ve Türkiye’de bütün çatışmaların son bularak onarıcı adaletin gerçekleşmesi konusunda gösterdikleri çabalarla tanınıyorlardı ve ne yazık ki adaletin “a”sından bile söz edemeyeceğimiz bir kovuşturma sonucunda, inanılması imkânsız bir sorgulama süreci sonucunda haksız bulunarak cezaevlerine kondular.
Şimdi, bu insanlar bu şekilde cezaevinde yatmaya devam ederken bizler burada adalet hakkında ne kadar haklı olarak konuşabiliriz? Türkiye Büyük Millet Meclisi yurttaşların hakkının korunması, yurttaşların hakkının korunması için mücadele edenlerin hakkının korunması için hiçbir şey yapamaz ve önüne gelen bilmem kaçıncı kanun tasarısını uygulamaya çalışır durumda.
Bu Meclisteki 5’inci yılımı tamamlarken en az 2 kere adliye organlarının çalışmasını düzenleyen yasaların baştan sona ve birbirlerini yadsıyacak şekilde değiştirildiğine tanık oldum, sizler de tanık oldunuz. Kendinizi ikna edebildiğinizi ben düşünmüyorum ne öncekini değiştirirken ne de değiştirdiğinizi değiştirirken. Sonuçta, bu adaletin politikleştiği, siyasi egemenliğin adaleti kendisini tesis etmek için bir kılıç olarak kullandığı yeni bir mücadele ikliminde adalet hakkında Meclis elinden gelen hiçbir şeyi yapamıyor çünkü elinden bir şey gelmez durumda. Bu şartlar altında bunu bugün değiştirseniz, yerine başka bir şey koysanız inanın ki Adalet Bakanlığı bürokratları ve Cumhurbaşkanlığı danışmanlarının oluşturacağı yeni bir teklifle aynı şeyleri tam tersine çevirebilirsiniz. Bunu daha önce yaptık. Dün Anayasa Komisyonunda da verdiğim örnekte de olduğu gibi, burada sivil havacılık iş kolunda grevi yasakladınız sendikayı çökertmek için, bir ay sonra sivil havacılık iş kolunda grevi serbest bıraktınız çünkü maksat hasıl olmuştu. Kanun yapma tekniği böyle olan bir Meclisin ne yaparsa yapsın adaleti tesis edemeyeceği, tam tersine araçsallaşmış adaletin kurbanı olacağı açıkça ortadadır. 12 milletvekili hapiste olan bir Meclisin adalet hakkında daha mütevazı bir biçimde konuşması yerinde olur.
Yorum yazabilmek için oturum açmalısınız.