Toplumun tarihsel bilinci olma yükümlülüğü
nümüzdeki bir ay, demokratik ve toplumsal kurtuluş dinamiklerinin yürüyüşlerini birbirlerine yaklaştırmak için hiç de azımsanacak bir süre değil. Ancak bunun başını çekecek bir iradeye ihtiyaç var.
nümüzdeki bir ay, demokratik ve toplumsal kurtuluş dinamiklerinin yürüyüşlerini birbirlerine yaklaştırmak için hiç de azımsanacak bir süre değil. Ancak bunun başını çekecek bir iradeye ihtiyaç var.
Köprünün altında çok sular aktı, düzen muhalefeti ve demokrasi güçleri içindeki diziliş ve yönelim değişiklikleri oldu, her yerelde yeni dinamikler öne çıktı. Ama stratejik ittifakımızın yerel seçimlerdeki öncelikli görevleri değişmeksizin sürüyor: Faşizmin ilerleyişinin önünü kesmek, diktatörlüğün yerel dayanaklarını çökertmek! DEM Parti bunun için, aday göstermekten daha fazlasını yapmakla yükümlü…
NATO ve onun kontrgerilla operasyonları, dünya kapitalizminin, Türkiye’nin son 50 yıllık tarihinin olağan gelişimini yolundan saptırmak, “çağdaş” bir karşı devrim örgütü kurmak üzere Türk egemen sınıflarıyla kurdukları özel bir ittifak olarak Türkiye ve Kürdistan devrimcileri için çok daha derin anlamlar içeriyor.
Önümüzdeki günlerde Almanya, Olaf Scholz ve “Trafik Lambası” koalisyonunun Atlantikçi dış politikası ve “kemer sıkma” önlemlerinin faturasını ödemektense alternatif politika önerilerine kulağını daha çok açacak ve sendikaların sesi daha kuvvetle işitilecek.
Bilançoya bakınca bir kez daha “ikiyüzlülüğün” galip geldiğini söylemek mümkün. Erdoğan’ın sonunda bir “Gazi Mustafa Kemal”i oldu, kulüplerin şeref meselesi, ortak açıklamada “organizasyondaki bazı aksaklıklar”a tercüme edildi. Ergenekon’un “Arap düşmanlığı” da taraftarın üzerine boca edildi. Oysa onlar, sadece kendi takımlarının maçındaki heyecana kendi sahalarında ortak olmak istemişlerdi.
Türkiye için Kürtlerin oluşturduğu bir “güvenlik” sorunu yoktur ve olsa bile güvenlikçi politikalarla kuzey Kürdistan’ı olsun çekip çeviremeyenlerin uygulamaya soktukları “önleyici savaş” stratejisiyle Güney, Batı ve Doğu Kürdistan’ı fethederek Türkiye’yi “güvenli” sınırlara ulaştırma hayalleri, ancak umarsız ırkçı ergenleri oyalayabilecek kadar inandırıcı olabilir. Milli Savunma Bakanlığı 20 Aralık’ta yayınladığı bildiride “BirleşmişRead More
İnsani maliyeti sıfır -rakamla “0”- olan Kürtlerin kendi kaderlerini tayin hakkını tanıyarak egemenliği paylaşmanın karşısına konan “dünyayı Türk bayrağıyla kuşatma” palavrasının eşlik ettiği hastalıklı irredantizmin foyası ortaya çıkarılmadıkça paha biçilmez insani ve ekolojik, tarihsel ve kentsel varlığın biteviye harcanması bir “teferruat” olarak miskince seyredilmeye devam edecek
Erdoğan’ın dilinin kurcaladığı yerde “nehirden denize özgür Filistin” değil, yeni küresel koşullarda eski hakimiyet alanına bir şekilde yeniden demir atma hırsı yatıyor. Erdoğan, “Bir zamanlar buralar bizimdi” derken, Filistinliler’e bir millet olmaya ve kendi kaderlerini tayine hak sahibi olmadıklarını, görebilecekleri en güzel rüyanın dedelerinin “Osmanlı köleliği” dönemine hasret çekmekten ibaret olabileceğini anlatmaya boşuna uğraşmıyor. Filistin’e kendi rüyasını görmeyi, “yeni Osmanlı” himayesini öneriyor: Erdoğan rejimine sığınmak, onun bölgesel pazarlıklarının kozu olmak.