Barış kapısını zorlamak…
İmralı’da “istişare” başlarken sosyalistler bir kenarda durarak olacakları izlemekle yetinemezler, “barış” diktatörlükle mücadelemizin en önemli kaldıracı.
İmralı’da “istişare” başlarken sosyalistler bir kenarda durarak olacakları izlemekle yetinemezler, “barış” diktatörlükle mücadelemizin en önemli kaldıracı.
Ertuğrul Kürkçü, TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu’nun “sızan” Uludere-Roboski Katliamı raporunu Yeni Özgür Politika’ya değerlendirdi.
Kürkçü Yazdı: Askerin hakkını yurttaşın hakkından ayırdığınızda ne askerin ne yurttaşın hakkı gerçekleşir. Bu ikisi arasındaki gerilim ancak devlet, egemen sınıfın devleti olmaktan çıktığında sönmeye başlar, devlet devlet olmaktan çıktığında da ne askere ne orduya gerek kalır.
Meslek örgütleri gazeteci katillerinin cezasızlığına son verilmesine katkıda bulunmak istiyorsa önce onları “devrilmiş bir heykel” gibi düştükleri yerden kaldırıp bir gazetecilik anıtı olarak gelecek kuşaklara mal etmeli.
AKPM önceki bin yılın telakkilerini yansıtan bir “siyasi mahpus” tanımıyla, günümüzün devlet terörü mağdurlarını egemen devletlerin insafına terk etmekte bir beis görmedi; kuyuya bir taş attı, çıkarabilene aşk olsun!
Hayat ve barış onların baktığı yerde değil, oğullarının ve kızlarının amaçları peşinde cezaevi kapılarında yürekleri çarpan anne-babaların baktığı yerde.
Asıl “terörizm”, bu devrime hayatlarını adayanların hayatta kalmalarını ve amaçlarının büyük halk kitlelerince anlaşılmasını önleyen politikaların toplamıdır.
14 Temmuz’da Diyarbakır’da yalnızca polis şiddeti yoktu. Gaz bulutları arasından geleceğin ezilenler koalisyonunun silueti beliriyordu. Ertuğrul Kürkçü