Öncüler her zaman işin zor olan tarafını halletmekle yükümlüdür. Yürüdükleri yolda üzerleri kirlenir, elleri batağa batabilir ama alınları ve yürekleri her zaman tertemizdir.
Sevgili yoldaşlar, arkadaşlar, konuklar, vekillerimiz, halkımız, bizim çağrımıza icabet eden herkes, 2.Olağanüstü büyük kongremize hoş geldiniz, şeref verdiniz.
Hevale heja, Ser sera hatın, serçeva hatın, Rojbaş Hevalno!
Ehlen ve Sehlen ya rıfak!
Bugün olağanüstü kongremizle partimiz yeni bir evreye, hayatının yeni bir dönemine giriyor. HDP en önce bir hayaldi, bu hayalin peşine düşmek cesaret isterdi, zekâ ve yaratıcılık da… Halkların Demokratik Partisi ve ona vücut veren taban hareketi Halkların Demokratik Kongresi bundan 4 yıl önce umuda yelken açan bir avuç insanın zihninde doğdu. Şimdi ise tarihsel bir adımla bu hayali ülke çapında bir kurum haline getirmeye, ete kemiğe büründürmeye hazırlanıyoruz. Artık herkes görüyor işte milliyetçi önyargılar yıkıldıkça, insanlar birbirlerinin seslerini işittikçe, halklarımız birbirlerine baktıkça halklarımızın mücadeleleri aynı büyük ırmakta birleşebilir, önlerine konulmuş engelleri aşabilir. Evet, yarın artık bugündür.
Türkiye’nin 21’inci yüzyılda bir geleceği olacaksa bunun biricik imkânı burada gerçekleşmekte olan şeydir: Kürtlerin özgürlük mücadelesiyle Türkiye’nin demokrasi ve sosyal haklar mücadeleleri arasındaki stratejik ortaklık! Bu ortaklık halklarımızın güvenli bir geleceğe açılan kapısıdır. Bir ortak geleceği umabilmemizin tutamağıdır. Bu imkânı yarattığınız, bu kapıyı açabildiğiniz için bu kapı, bu gelecek, bu geçiş hepsi sizin eserinizdir, kendinizle övünebilirsiniz yoldaşlar.
Dört yıl önce bizler, yüzümüzü halklarımızın ortak geleceğine dönerek kongreyi inşa için çabalarken Türkiye’yi yönetenler Kürdistan özgürlük hareketini topyekün imha çılgınlığına kapılmışlardı. Yaptıklarının bir halklar boğazlaşmasının kapısını açmak olduğunu şu kadar olsun idrak etmeyen bu akıl, Kürt sorununu bir seferde ve nihai olarak bitirmek gayretiyle dağı taşı, hareket eden her şeyi ateş altına almaya cesaret, cüret etti. Yarısı çocuk yaşta 34 sivil Kürt’ün hayatını elden alan Roboski katliamı işte bu çılgın hakim sınıf projesinin bir parçasıydı. O günlerde Halkların Demokratik Kongresinde birleşen ortak irademiz olmasa, her şey kendi akışına bırakılmış, halklarımız bizzat devlet eliyle yol açılan bu kopuşa terk edilmiş olsa şimdi memleket çoktan ortasından yarılmış, herkes komşusunun gırtlağına sarılmış, içinden çıkılmaz bir halklar boğuşmasının orta yerinde olurduk.
Şimdi “Türkiye’nin geleceğe açılan kapısıyız” derken bunu sırf kendimize övgü olsun, kendimiz de sevinelim, memnun olalım diye söylemiyoruz. Bilinsin, hatırlatıyoruz! Çatışmasızlığa çok çabuk alıştık. Sanki bu ülkede hiç kan akmamış, 40 binden fazla genç insan 30 yılda toprağa verilmemiş gibi olduk, ama bilelim ve hatırlayalım. Son 1-1,5 yıldır yoksul emekçilerin oğulları doğdukları köylere tabutlar içerisinde dönmüyorsa, Türkiye’nin batısında meydanlar intikam çığlıklarıyla Kürt kanı içmeye yemin eden fanatiklerle dolmuyorsa, tersine taraftar grupları şimdi Gezi isyanının itici güçleri arasında yer alabiliyorsa, Soma’daki madenci katliamının arkasından Amed’in, Dersim’in emekçileri on binlerce Kürt, Türkiye’nin her yerinde, Kürdistan’ın her yerinde Soma’daki ölümler için sokağa çıkabiliyorsa, Batman’da Ege’li yoksulların hakkı için alanlarda insanlar hareket halindeyse bu kendi kendine olmuyor. Bütün bunlar hayatın bu yönde akması için bilinçli bir çabayı sistematik bir ısrarla sürdüren, umuda yelken açtıkları için hakarete, küçümsemeye, dışlanmaya, horlanmaya, en aşağılık şüphelerin hedefi kılınmaya kararlılıkla göğüs gerenlerin eseridir. Yani sizin, bizim, hepimizin. Ama bu korkunç savaşın bir tarafında, amiral gemisinde durduğu halde karşı taraftaki yoksulların hayat ve haklarıyla, gelecekleriyle, kendi halkının geleceğinin ortaklığı fikrinden bir an olsun uzaklaşmayan Kürdistan halkının öncülerinin ve sevgili yoldaşımız Öcalan’ın eseridir. Kendimizle ne kadar övünsek, kendinizle ne kadar övünseniz haktır yoldaşlar.
Sevgili yoldaşlarım,
Türkiye’de sıkça “Türkiye partisi” olmaktan söz edilir. Bu daha da çok Kürt yoldaşlarımızın kafasına kakarcasına yukardan ve buyurganca yöneltilmiş bir tavsiyedir. Şu ima edilir: “Siz hep Kürtlerin derdinden, davasından söz etmeyin. Biraz da başkalarının derdiyle ilgilenin ki onlar da size anlayış göstersin. Tabii, unutmayın bu arada hepiniz Türk’sünüz.” Doğrusu bir sendikaya “biraz da sermayenin hakları için mücadele edin”, bir kadın örgütüne “biraz da ezilen erkeklerin haklarından söz edin” demek kadar safdilce olan bu öğütlerin aslında ezilen halkın arasından doğmuş bir mücadele örgütünü kendi kaynağından ayırmak için uydurulmuş icatlar olduğunu BDP ile birlikte 2011’den beri kurduğumuz Emek, Demokrasi ve Özgürlük Bloku’nun ve onun Meclisteki yansıması olan grubumuzun faaliyetlerine bakınca çok daha iyi anlıyoruz. Meclise verdiğimiz soru önergelerine, kanun tekliflerine, komisyonlarda, genel kurullarda yaptığımız konuşmalara baktığınız zaman göreceğiniz çıplak hakikat şudur: Milletvekillerimizin parlamenter etkinliğinin küçük bir bölümü Kürt ve Kürdistan meselelerine, geri kalanı ise Türkiye’nin toplumsal eşitsizlikleri, ayrımcılık, haksızlık, sömürü ve zulüm ile karşı karşıya olan halklarımızın talep ve ihtiyaçları ile ilgilidir. Cezaevleri, HES inşaatları, kent hakları, kadın ve ekoloji mücadelesi, LGBT hakları, gençlik, öğrenciler, yoksulluk. Bizim faaliyetimizin ekseninde yalnızca bir tek kutup, yalnızca bir tek boyut yok bunların tamamı ile ilgileniyoruz.
Aslında partimiz bugün Barış ve Demokrasi Partisiyle güçlerini tam olarak birleştirdiğinden başlayarak bize Türkiye Partisi olmayı öğütleyenlerin Türkiye partisi olduğundan kuşku duymadıkları Cumhuriyet Halk Partisi ve MHP’den çok daha etkin bir biçimde bir ülke partisi olduğunu, ülke çapında faaliyet gösteren bir parti olduğunu göreceksiniz ve göstereceğiz. Biz ülke çapında faaliyet göstermeyi ve ülke halklarının her birinin evine ulaşmayı her şeyden çok önemsiyoruz. Cumhuriyet Halk Partisinin ve Milliyetçi Hareket Partisinin Kürdistan’ın kapılarında biten etkinliğine mukabil, Halkların Demokratik Partisi 30 Mart seçimlerinde Türkiye’nin her yerinde aday gösterdi, her kentten oy aldı, her ilçeden oy aldı o yüzden eğer faaliyetin çapından söz edeceksek, bugün devlet partisi olan Adalet ve Kalkınma Partisinden sonra Türkiye çapında, Türkiyenin en büyük alanında, her ilinde faaliyet gösteren ikinci parti biziz. İktidarın adayı olmamız bu yüzdendir. Sadece muhalefet kapasitesi ile yetinmememiz, iktidarı talep etmemiz Türkiye’nin tamamının sesi olmayı hem amaçladığımız hem başaracağımız içindir.
Sevgili yoldaşlarım,
Bizim için mesele Türkiye partisi olup olmamızda değil. Ezilenlerin gündemiyle hareket edip etmediğimizde. Biz ezilenlerin, işçi ve emekçilerin, yoksulların, kadınların, gençlerin, kimliği inkâr edilen, inançları horlanan inanç sahiplerinin, yaşadıkları kentler ve mahalleler yağmalanarak oradan oraya sürüklenen kent yoksullarının, topraklarından madenlere sürülen yoksul çiftçilerin partisiyiz. Okmeydanı’nda, Sivas’ta, Pazarcık’ta Aleviyiz, Çukurova’da, Hatay’da Arabız, Akdeniz’de Ege’de Türkmeniz, Trabzon’da, Giresun’da Lazız, Kürdistan’da Kürtüz. Ve ne tuhaf ki bize Türkiye partisi olmayı öğütleyenler kurulduğumuz günden beri bütün bu talepler ve haklar mücadelesinin bir araya gelmesini, ezilen sınıfların talepleriyle ezilen kimliklerin taleplerinin bir araya gelmesinin imkânsız olduğunu, HDP’ye aslında kimsenin ihtiyacı olmadığını, lüzumsuz bir işle uğraştığımızı bize anlatmaya çalışıyorlar. HDP üzerine oluşan, kısa zamanda oluşan büyük külliyatı incelediğimizde bunun çok yaygın bir yelpazede yer aldığını görürüz: Başbakan’ın baş danışmanından şu ya da bu partinin son danışmanına kadar, liberal profesöründen, devrimci sosyalist fikir sahibine kadar, ırkçı tarihçiden, din ulemasına kadar sonsuz çeşitlilikteki bu yelpazede “HDP olmasın çünkü lüzumu yok”çuların gayretleri bir bakıma bizi öte yandan bir paradoksla karşı karşıya bırakıyor. Madem bu kadar beyhude bir işle uğraşıyoruz neden o zaman Sinop’ta, Ordu’da, Fethiye’de, Aksaray’da, Urla’da, Tekirdağ’da bindirilmiş kıtalarınızı üzerimize yolluyorsunuz? Neden bunca mürekkep, bunca kâğıt, bunca televizyon programını güya beyhude girişimi ortadan kaldırmak için harcıyorsunuz? Nedeni çok basit. Aslında Halkların Demokratik Partisinin yükselen güç olduğunu, Türkiye’nin çapraşık toplumsal ve siyasal meselelerinin üstünden gelmesi için halklarımızın kendi kaderini ellerine almasının biricik kaldıracı olmaya aday olduğumuzu görüyorsunuz, biliyorsunuz. HDP’nin çağrısının kulaktan kulağa yayıldığını, kendi saflarınıza sızmaya başladığını görüyorsunuz. İşte bütün bu lügat ondan, bütün bu edebiyat ondan. Beyhude korkularınızla sizi baş başa bırakıyoruz, halklarımızın geleceğini ortaklaşa yürümeye devam ediyoruz. İşte kongre, işte meydan, işte hayat Halkların Demokratik Partisi orada, orada olmaya devam edecek.
AKP’nin aklıevvellerine göre Kürtleri Türkiye soluyla buluşturduğu için CHP’ye, CHP’nin aklı evellerine göre solu Kürtlerle buluşturduğu için AKP’ye hizmet ediyormuş partimiz. Kocaman kocaman adamlar, kadınlar bu ahmakça laflara kıymet kazandırmak için gazete sayfalarını, televizyon programlarını saatlerini dolduruyor ve işin kötüsü bu akılsızca sözler kendi etki alanlarına aldıkları kimi sol-liberal çevrelerde bile yankı buluyor. İşin doğrusu hakikat şudur: Bunların görmediği ve anlamadığı, bütün bu martavalları buna dayanarak uydurdukları şey Kürt halkının son 30 yılda özellikle Kuzey Kürdistan’da gerçekleştirdiği büyük değişim ve dönüşümdür. Kürtlerin bilinçli bir özgürlük isyanı içerisinde 30 yılda 40 bin evladını feda ederek giriştikleri bu mücadele öyle tesadüfi bir mücadele, geleneksel bir isyan değildi. Bu modern bir halk isyanıydı. Bir devrimci öncünün, Kürdistan İşçi Partisinin öncülüğünde girişilmiş olan bir isyanın eseriydi. Halk partisini, parti halkını değiştirdi. Bugüne kadar işte böylece geldik arkadaşlar. Artık o Kürt, sizin bildiğiniz Kürt değil. İki duayı ezbere bildiğiniz için sizde bir hikmet görecek ya da onun devletteki işini hallettiğiniz için sizin partinize oy verecek olan Kürt değil. O artık o yoldan gitmiyor,o yüzünü Türkiye’nin emekçilerine, dünyanın emekçilerine, Ortadoğu’nun emekçilerine çeviriyor. Dört ülkede, beş kıtada faaliyet gösteren devrimci bir hareketten, devrimci bir halktan onun, kimlik, özgürlük ve sınıf mücadelesinden bahsediyoruz. Bizim ortaklık kurduğumuz, işbirliği yaptığımız, hayat ve gelecek aradığımız kitle işte budur.
Kürtlere sadece ulusalcılığı, Türklere ise sınıf mücadelesini layık görenlere söylüyoruz: Kürtler bugün Ortadoğu’nun yükselen gücü, Ortadoğu’yu devrimci olarak değiştirecek olan en büyük dinamiktir, onun özgürlüğüne eşlik etmeyen geleceğini kuramaz. Bize ikide birde öğüt vermeyin. “Sınıf mücadelesi orada, kimlik mücadelesi burada” diye. Dönün bakın madenlerde kim çalışıyor? Dönün bakın evlerimizi kim yapıyor? Dönün bakın bütün hendekleri kim kazıyor? Dönün bakın kim dikiyor giyecekleri? Kim topluyor tarlanızdan ürünleri? Kim topluyor pamuğu? Kim topluyor üzümü? Kim topluyor fındığı? Kim? Bu soruya cevap verdiğiniz zaman işçi sınıfının Kürtlerle ittifak etmeksizin hiçbir şey yapamayacağını görürsünüz. İşte sendikacılarımız orada. Soralım. Soma’da madende yetki almak için Şırnak madencilerinin size katılması gerekiyorsa bundan daha iyi bir sınıf ve kimlik ortaklığı olabilir mi? Olabilir mi? Kadın mücadelesine böyle hayat kazandıran, kadını alıp toplumun en başına koyan, bir kadın devrimini yaratan bir halka siz sadece milliyetçilikten anlarsınız, başka bir şeyden anlamazsınız o yüzden biz sizinle iş yapamayız diyenlere “işte diyoruz bakın, bakın ve gelin kimle nasıl ittifak edeceksiniz?
Ve elbette bu davranış, bu mücadele bir öğretiden yoksun, bir fikirden, bir programdan yoksun değildir. Burada adını bir kere daha sevgi ve saygıyla anıyoruz sevgili Öcalan’ın. Bir demokratik özerklik ve bir cumhuriyet programını Kürt halkı için olduğu kadar Türkiye’nin bütün ezilenlerinin ortaklaşacağı bir mücadele çizgisi olarak ortaya koymayı bugüne kadar hangi başka Kürt önder başarabildi? Kürt halkını sadece kendi iç sesini dinleyen değil, bütün ezilenlerin sesini dinleyen bir yeni bilinç düzeyine yükselten bu hareketin ve önümüze açtığı muazzam imkan öte yandan geçtiğimiz kongremizde de söylediğimiz gibi sevgili Öcalan’ın, onun yol arkadaşlarının, mücadele arkadaşlarının ,bu mücadele uğruna hayatlarını veren onbinlerce devrimcinin Türkiye devrimci hareketini kendi hareketlerinin başlangıcı olarak, oradan çıkan devrimci enerjiyi kendilerini ileriye iten güç olarak hep akıllarında muhafaza etmeleri, hep kalplerinde muhafaza etmeleri, bayraklarında her zaman Türkiye devrimci önderlerine kendi önderlerinden önce yer veren devrimci bir enternasyonalizmle donanmış olmalarıyla ilgilidir. O yüzden biz diyoruz ki; ilk defa Türkiye’nin önünde yepyeni bir imkân açılıyor. Halklarımızın, ezilen halklarımızın ortaklığını, ortak kurtuluş için, ortak vatan için, ortak gelecek için kurmaya hazırız, talibiz. Partimiz bunun için mücadele ediyor, Türk’ü, Kürt’ü, Arap’ı, kadını, erkeği, emekçiyi, köylüyü bunun için davaya, mücadeleye çağırıyor. O yüzden solcu arkadaşlar, o yüzden yurtsever arkadaşlar, o yüzden demokrat arkadaşlar size sesleniyoruz. “Halkların Demokratik Partisi sizin de geleceğinizdir, geleceğinize kıymet verin, onu anlamaya çalışın, anladıkça, tanıdıkça seveceksiniz.
Sevgili kardeşlerim,
Bugün Halkların Demokratik Partisi, dediğimiz gibi, yeni bir yola çıkıyor. Biz Halkların Demokratik Partisini bugüne getiren mücadele içerisinde başından beri yer aldık sevgili eş başkanımla beraber. Bundan sonra da bu mücadelenin içindeyiz. Ama hatırlayacaksınız geçtiğimiz kongrede size bir söz verdim. Evet. Bu geçmişi, geleceğe, geleneği bugüne bağlamak için üstlenilmiş olan bir görevdi. Bu iş tamamlanmıştır artık. Yeni bir adım atılmıştır. Şimdi Halkların Demokratik Partisi kendi içinden çıkarttığı gençlerine bu mücadelenin öncülüğünü, sözcülüğünü teslim edecektir. Bizler de her alanda hareketin çıkarları için, ortak hareketimizin çıkarları için, gelecek için, sosyalizm için, demokrasi için, halklarımızın özgürlüğü için mücadeleye hep birlikte devam edeceğiz, bundan asla kuşkunuz olmasın. Biz, bayrağı bizden sonra gelenlere teslim ediyoruz. Bayrak elden ele dolaşacak, eninde sonunda Ankara’nın burcuna dikilecektir. Halkların demokrasisi, Halkların kurtuluşu, halkların özgürlüğü Ankara kalesinde eninde sonunda dalgalanacaktır arkadaşlar bundan hiç kuşkumuz yok.
Çünkü hepimiz görüyoruz. Ortadoğu’nun, Türkiye’nin içine düşmüş olduğu büyük çalkantıda Türkiye’nin önünü açabilecek, ona kendisinin yeniden kuruluşunun imkânını verebilecek olan akıl, enerji, politika burada yığılıyor, burada birikiyor. Eğer Türkiye, Türkiye olarak bir geleceğinden söz edecekse gözünü Halkların Demokratik Partisine çevirmek zorundadır. Çünkü bu ülkenin bütün zenginliğini, bütün birikimini, bütün insani malzemesini bir araya getirmeye aday başka bir parti yoktur Türkiye’de. Bize soruyorlar “bu işin içinden kim çıkacak” İşte cevabımız: Var öyle bir parti. Halkların Demokratik Partisi.
Sevgili kardeşlerim,
Huzurunuzdan ayrılırken bugüne kadar küçük büyük demeden bütün işleri birlikte yaptığımız, bütün saldırılara birlikte göğüs gerdiğimiz, bütün eziyetlere birlikte katlandığımız, imkânsızlıklar, yoksunluklar içerisinden geçerek dört vekille başlayan yolculuğumuzu bütün vekillerimizi kapsayacak olgunluğa ulaştıran, Türkiye’nin her yerinde il, ilçe örgütlerini kuran, büyük baskılar altında bu örgütleri yaşatan, Türkiye’nin her yerinde eş başkanlarla belediye başkanlığı yarışına çıkan, kadınlı erkekli bütün halkımızı, halklarımızı, bütün üyelerimizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum. Sizler olmasaydınız, bu mücadele olmasaydı, bu ortaklık, bu heyecan, bu ateş olmasaydı bugüne gelemezdik, yarına güvenle bakıyorsak bu mücadeleler sayesindedir. Öncüler her zaman işin zor olan tarafını halletmekle yükümlüdür. Yürüdükleri yolda üzerleri kirlenir, elleri batağa batabilir ama alınları ve yürekleri her zaman tertemizdir. O tertemiz kalplerinizden, o tertemiz alnınızdan sizi sevgiyle öpüyorum, kucaklıyorum, yolunuz açık olsun arkadaşlar.
Serkeftin Hevalno!
Yorum yazabilmek için oturum açmalısınız.