2013’ün son günlerinde Türkiye 200 milyar dolarlık yolsuzluk ve rüşvet olaylarıyla çalkalanıyor. İşçi ve emekçiler yarı aç yarı tok, işsiz ve perişan halde yaşarken, hükümet ve yakın çevresinin büyük vurgun peşinde olduğu açığa çıktı. AKP Hükümeti’nin, koalisyon ortağı Cemaat’in ve bazı çevrelerin komplosu olarak izah ettiği yolsuzluk bakanlardan bürokratlara, belediye başkanlarından milletvekillerine, Başbakan Erdoğan’ın ailesine kadar uzandı.
AKP Hükümeti, 11 yıl boyunca memleketi soyup soğana çevirdi. Ancak herkes ortaya çıkanın buzdağının sadece görünen kısmı olduğunu biliyor.
Soyulan İşçiler, Emekçiler ve Halktır!
Son yolsuzluk ve rüşvet olayları bize Türkiye’nin iki yüzünü bir kez daha gösterdi.
Türkiye’nin bir yüzünde; işçiler ve emekçiler sefalet koşullarında yaşıyor. Çocuklar soğuktan ve açlıktan ölüyor. Türkiye bir taşeron cumhuriyeti, çocuk işçi cenneti ve işçi mezarlığı haline getiriliyor. Emekçilerin sahip olduğu haklar birer birer ellerinden alınıyor; taşeron sistemi yaygınlaştırılıyor, kıdem tazminatını ortadan kaldırmayı hedefleyen düzenlemelerle emekçiler, fabrikalardan plazalara kadar her yerde güvencesiz çalışmak zorunda bırakılıyor.
Asgari ücrete, kamu emekçilerine reva görülen yüzde 3’lük zamlarla emekçiler daha da yoksullaştırılıyor. Dört kişilik bir ailenin açlık sınırı bin 65, yoksulluk sınırı ise 3 bin 470 lira iken, asgari ücret 803 TL’de duruyor.
Emeklilere en düşük memur maaşı olan 1600 TL bile fazla bulunuyor. Açlık ve sefaleti reva gören kıdem tazminatını fona devretme planlarıyla, işçilerin emekliliklerinde bile açlığa ve yoksulluğa mahkûm edilmesi hedefleniyor.
Düşük ücret, esnek ve kuralsız çalışma, işçi kiralama büroları ile işçi ölümleri her geçen gün daha da artıyor. Şırnak’tan Soma’ya, Zonguldak’tan Balıkesir’e, işçilerin köle koşullarında çalıştırıldığı maden ocakları işçilere mezar oluyor. 2013’te 59’u çocuk işçi, 101’i kadın işçi olmak üzere en az 1213 işçi iş cinayetlerinde hayatını kaybetti.
TEKEL, Tüpraş, SEKA, Sümerbank, Petkim, Türk Telekom, Erdemir, Seydişehir Alüminyum ve daha onlarca KİT’in haraç mezat satışıyla işçiler kapı önüne konuluyor. Öte yandan Hava İş, Çaykur, Darphane örneklerinde olduğu gibi emekçilerin en temel hakkı olan grevlere müdahale ediliyor. Bu yağma, talan ve hukuksuzluklara karşı çıkan, haklarını arayanlara karşı devletin tüm güçleri adeta seferber ediliyor, baskı ve şiddet uygulanıyor.
Türkiye’nin öteki yüzünde ise; daha otuz yaşına varmamış bakan çocukları dünyanın en zenginleri arasında yer alıyor; halktan ve emekçilerden çaldıkları paraları, yatak odalarındaki kasalarda, ayakkabı kutularında saklıyor.
AKP Hükümeti, sermayeye, teşvik adı altında kaynak aktarmaya devam ediyor. Taşeron uygulamasını yaygınlaştırıyor. Sendikasız ve sigortasız çalıştırmayı sürdürüyor.
Sendikalı oldukları için işten atılan binlerce işçinin mücadelesine ve taleplerine kulağını tıkayan, polisi ve jandarmayı işçilerin üzerine süren AKP Hükümeti, boğazına kadar battığı yolsuzluklar karşısında, savcıları, polisi, mahkemeleri işine geldiği ve dilediği gibi yönlendiriyor. Hükümet üyeleri, yolsuzluk ve hırsızlık yapmakla suçlanan çocuklarını, yakınlarını, yandaşlarını korumak için polisi, jandarmayı, savcıları ve mahkemeleri verdikleri emirlerle, yaptıkları düzenlemelerle etkisiz hale getiriyor.
Sendikalar ve Meslek Odaları Hükümetin Arka Bahçesi Haline Getirilmek İsteniyor
Ülkeyi kendi iktidarını sürdürmek ve sermayenin kârına kâr katmak için dikensiz gül bahçesine çevirmeyi hedefleyen hükümet, en küçük bir itiraza tahammül etmek bir yana, mafyavari yöntemlerle, Hava İş ve Tek Gıda İş örneklerinde olduğu gibi sendikaların iç yapılarına müdahale ediyor; yandaş sendikalarla anlaşarak, emekçileri sefalet ücretine mahkûm bırakıyor. Bunlarla da yetinmeyen hükümet, yeni yasal düzenlemelerle meslek odalarını ablukaya alarak talan ve vurgunun önündeki engelleri bir bir kaldırmak istiyor.
Gezi Direnişi ve Kürt Halkının Özgürlük Mücadelesinden, İşçi ve Emekçilerin Birleşik Mücadelesine…
Ama AKP Hükümeti’nin tüm baskı ve müdahalelerine rağmen 2013 yılında 15 işyeri ve işletmede greve çıkan 23.500 işçi direnişini sürdürdü. Öte yandan çeşitli iş kollarında gerçekleşen yüzlerce eylemde on binlerce işçi hakları için mücadele etti.
Bu baskı ve soygun iktidarına sessiz kalınamaz. Birleşmeli ve kararlı bir mücadeleyle kendi geleceğimizi ellerimize almalıyız.
Kürt halkının özgürlük mücadelesiyle yaktığı meşale, Gezi Direnişi’ne giden yolu aydınlattı. 2014’te Gezi Direnişi’yle yükselen toplumsal mücadele, emekçilerin, kadınların ve gençlerin sahiplenmesiyle dalga dalga yayılmalı; işçi ve emekçilerin, baskı ve sömürü düzenini hırsızların ve soyguncuların başına yıkmak üzere ileri adımlar atacağı bir yıl olmalıdır.
HDP, 2014’te de her dilden, her inançtan ve her kültürden işçi ve emekçileri, şiddeti ve sömürüyü temel alan bu sisteme karşı, gasp edilmiş tüm haklarımızı geri kazanmaya; iş, barış ve özgürlük mücadelesini yükseltmeye çağırıyor.
Özgür Müftüoğlu
HDP Eşbaşkan Yardımcısı
31 Aralık 2013
Yorum yazabilmek için oturum açmalısınız.