HDP Eş Genel Başkanı Kürkçü, muhafazakar kesimlerin kendilerini HDP’den daha iyi ifade edebileceği bir siyaset zemini olmadığını belirterek, kapitalizm karşıtlığında buluşabileceklerini ifade etti. “Kapitalizm sadece işçi sınıfıyla değil; bütün insanlıkla çatışma halinde” diyen Kürkçü, ayrıca, siyasi yerine sosyal ittifakları önemsediklerini bildirdi.
Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Ertuğrul Kürkçü, partisinin geçtiğimiz günlerde yapılan 1. Olağanüstü Kongresi’ni, muhafazakar kesimlerin desteğini alıp alamayacaklarını, ittifaklar meselesini ve benzer başlıkları ANF’ye değerlendirdi.
HDP Eş Genel Başkanı Ertuğrul Kürkçü, partisinin 1. Olağanüstü Kongresi’nde hem Kürdistan özgürlük mücadelesinin, hem de Türkiye sosyalist ve demokratik hareketlerinin tabanının yer aldığını belirterek, şu gözlemini aktardı: “Hem BDP’den görmek istediğimiz, görmeyi beklediğimiz bütün yüzler hem de politik katılımlar en yüksek düzeydeydi. Hem de tabandaki çalışanlar, mahalle temsilcileri, işçiler, kadınlar, sosyalist hareketin emektarları ahenkli bir topluluk oluşturmuştu. Bu kadar kıvamında beklemiyordum. Türkiye ölçeğinde temsil yüksekti. Orta Anadolu, Karadeniz, Trakya ve Kürdistan’dan katılım aşağı yukarı olması gerektiği gibiydi. Bu, bize yaygın bir zemin yarattı; Kongreyi bir adım yukarı fırlattı. Bu açıdan öngörülenden iyiydi. Şüphesiz bir katılım olacaktı ama bu kadar çeşitlilik içinde tutarlılık beklediğimden fazlaydı. Siyasi, kararların uzun uzun tartışıldığı bir kongre değildi ama HDK kararlarının Kongre’ye sunulması da pürüzsüz geçti. PM üyeleri ve Danışma Kurulu üyelerinin yerleştirilmesinde eşitlik, adalet, hakkaniyet prensiplerine uyuldu. Eş başkanlıklar ile ilgili ihtilaf da yoktu, bu da pürüzsüz oldu.”
ULUSALCILAR VE AKP YANDAŞLARI NİYE RAHATSIZ?
Kongre öncesi ve sonrasında HDP’nin ulusalcılar ve AKP yandaşları arasında iki ayrı doğrultuda reaksiyon doğurduğunu ifade eden Kürkçü, “Ulusalcılar, Kürt halkıyla ortaklaşma esasına dayanan sol yönelimin bir politik merkez haline gelmesinden rahatsız. Öte yandan AKP ve onların yandaşları da Kürdistan halkının, Kürtlerin sol ile, topyekun Türkiye demokrasisi ile yeni bir ortaklık kurma atılımından rahatsız çünkü onlar da Kürtleri Kürdistan’a kapatmak istiyorlar. Kürtlerle ancak din ortaklığı temelinde bir barış varsayıyorlar. Mütedeyyin kitleler, muhafazakar kitleler için din temelli bir çözüm kabul edilebilir olursa ebediyen dayanıklı kalır, diye düşünüyorlar” diyerek, “Bu çare olsa Suriye, İran ve Irak hükümetleri Kürtlerle güle oynaya barış kurmuş olmalı değil miydi” sorusunu yöneltti.
‘KÜRT HALKININ ÖZ YAŞAM ÖYKÜLERİ SOSYAL KURTULUŞ ÖYKÜLERİNDEN OLUŞUYOR’
Mütedeyyin kesimlerin Kürdistan mücadelesinde önemli yere sahip olduklarını; Türkçülüğe, asimilasyona karşı önemli bir konumda olduklarını belirten Kürkçü, ancak bu kesim ile AKP’nin dinsel özgürlük anlayışının birbirine benzemediğini kaydetti. Kürkçü, şöyle konuştu:”AKP’nin anlayışı esasen Diyanet’in İslam yorumunun kitlelere dayatılmasından ibaret. Bunun Kürt özgürlük mücadelesiyle ne kadar çatıştığını, Diyanet’in özgürlük hareketine karşı bir anti terör merkezi olarak çalıştığını ‘sivil cumalar’ döneminden biliyoruz. İslamiyet tek bir yorumu olan, Tayyip Erdoğan’ın yorumunun herkes tarafından paylaşıldığı bir inanç değil. Pek çok yorum topluluğundan oluşan; kültürel, ahlaki, dini bir evren ve bu evreni öyle yukarıdan siyaseten yönetmek ve kendi Vahabi yorumunu kitlelere dayatabileceğini sanmak bir hayal. Ama AKP böyle olacağını düşünüyor ve dolayısıyla mütedeyyin Kürtlerin özellikle Öcalan’ın Türkiye’nin tamamına açılan ve yeni muhalefet ve gelecek iktidar perspektifi içeren projesiyle işi olmaz sanıyor. Kürtlerin sosyal meselelerle ilgili endişeleri, tepkileri, arayışları, kurtuluş özlemleri yok, varsayıyorlar. ‘Onlar zenginiyle yoksuluyla, bir eşitsizlik okyanusunda bir dini kisve altında sonsuza kadar bir arada olabilirler; başka kaygıları yok’ diye bakıyorlar. Bunun kadar kitleleri yanıltıcı bir şey olamaz.”
Kürtlerin Kürdistan’da ve batıda büyük kentlerde yaşadıklarına vurgu yapan Kürkçü, “Dolayısıyla Kürt işçi sınıfı bu toplumun en önemli emek dinamiklerinden birini oluşturuyor. Kürt halkının öz yaşam öyküleri sosyal eşitsizlikler, ezme ezilme ilişkilerine karşı sosyal kurtuluş mücadeleleri öykülerinden de oluşuyor. Marabaların, ırgatların, gündelikçilerin, işsizlerin dilinde yalnızca öte dünya söylemleri yok. Bu dünyada özgürlük ve adalet istiyorlar. Onların toplumsal kurtuluş özlemlerine yanıt verecek olan çoğulcu bir hareketin doğması mezhep ya da inanç temelinde tekleştiren yaklaşımlara alternatif sunuyor” dedi.
“Kürdistan’da yaşayan halklara bin yıllar öncesinden seslenerek bu düzenle bütünleştireceğini sananlar”ın yanıldıklarını söyleyen Kürkçü, “serhildanlarda ön saflarda mücadele eden, kadın özgürlük mücadelesinin başını çeken, mahalle meclislerinde ve gençlik mücadelesinde yer alanların bu geri söylemlere itibar etmeyeceklerini” ifade etti.
Kürkçü devamla şunları söyledi: “HDP, Kürtlerin özgürlüğünü, bütün öteki ezilen sömürgeleştirilmiş Türkiye halklarının, kadınların, emekçilerin, kentsel dönüşüm mağdurlarının, gençlerin, LGBT’nin özgürlüğüyle bir arada ele alıyor. Bu, sermaye sahiplerinin ve kurulu düzen savunucularının en sevmeyeceği şey… Şu, insana eğlenceli geliyor: Geçtiğimiz iki yıl boyunca BDP’yi paramparça etmeyi hedeflemiş, onu Zerdüşt Partisi diye damgalamış, on bin BDP’liyi hapsetmiş, HDK’yi KCK’nin yerine geçecek terörist örgüt diye kriminalize etme peşinde koşmuş olanlar şimdi halka aynı HDP’yi ‘marjinaller’, aynı BDP’yi de ‘mütedeyyin Kürtlerin Partisi’ diye anlatma peşinde. Onlar için ‘müzakere süreci’ AKP hegemonyasının devamının aracı. Sürecin yeni bir bileşimle devam etme olasılığını, HDP’nin üçüncü odak olarak toluma seslenmesini büyük tehlike olarak görüyorlar. BDP’nin yok edilmesi için çırpınanlar onun dönüşerek kapsayıcı bir hale gelmesini Kürtler için en kötü felaketmiş gibi sunma gayreti içinde. Bütün bunlar HDP’nin önemli bir adım attığını gösteriyor.”
‘KİMSEYİ SOSYALİST OLSUN DİYE ÇAĞIRMIYORUZ’
Kürkçü, “Bir mütedeyyin neden HDP’ye oy versin” şeklindeki sorumuza, “Bir mütedeyyin için HDP’den daha çok kendini derdini ifade edebileceği bir alan olamaz. Çünkü HDP onun maneviyatına müdahale etmeyeceği gibi, onun bir mütedeyyin olarak çektiği dünyevi acılara çare bulmak için de onunla birlikte mücadele eder, ” yanıtını vererek, şöyle devam etti: “HDP’ye kimseyi sol, sosyalist, Marksist-Leninist olsun diye çağırmıyoruz. Burası bir felsefi birlik alanı değil. Bir mücadele ortaklığı… Önümüzde açılan çığır kapitalizm ile insanlık arasındaki çatışmanın çözüleceği bir çığır. Kapitalizm sadece işçi sınıfıyla değil; bütün insanlıkla çatışma halinde. Haliyle insanlığın bütün kategorileri aynı özgürlük, kurtuluş mücadelesinde yer almak için ortak nedenlere sahipler. Biz onlara sosyalizmi propaganda etmek, mevcut kabullerini başka kabullerle değiştirmelerini istemiyoruz. Kapitalizmle mücadelede birbirimize yardımcı olmaya çağırıyoruz. Kapitalizmin en tutarlı eleştirisini sağlayanlar oldukları için sosyalistler öne çıkıyor. Ne HDK ne HDP münhasıran bir sosyalist kuruluş değil; ama sosyalistlerin de, diğer anti kapitalist ve özgürlükçü dinamiklerle; var olan hakimiyet rejiminin, düzenin karşıtlarıyla eşit zeminde yer alan bi mücadele merkezinin siyasi temsilcisi. Geleceğin sosyalizmi de geçmişten farklı olarak, heterojen bileşenlerin, kapitalizm karşısındaki duruşlarını birbirlerini tümleyerek ve böylelikle yekpare olmayan yeni bir toplumsal hareket olarak kendisini kuracak, bunu keşfedecek.”
HDP’nin 19. ve 20. yüzyıl sosyalizmlerinden kapitalizm eleştirisini devraldığını ama kendine özgü yollar izleyeceğini söyleyen Kürkçü, demokrasi ve özgürlüklerinin kazanılmasının birinci adım olacağını vurguladı. “Bunun biricik taşıyıcısı sosyalistler değil; özgürlüklerin ve demokrasinin yokluğundan mustarip muhafazakar da, öğrenci de, ev kadını da, anarşist veya liberalde ortak mücadelenin nesnel bir bileşeni. Ama bizim için demokratik dönüşümler için mücadele ister istemez kapitalizmin dışına taşar. Demokrasi sermaye hakimiyetinin sınırlanması, demektir. Ne kadar çok sınırlarsanız demokrasiye o kadar yaklaşırsınız” ifadelerini kullanan Kürkçü, genel geçer demokrasi anlayışından ‘halk egemenliği’ ilkesi ile ayrıldıklarını açıkladı: “Halk kendini yönetecek mi, yönetmeyecek mi… Halkın kendini yönetemeyeceği yerde demokrasiden bahsedemeyiz. O yüzden Kürdistan özgürlük mücadelesinin özerklik çağrısına eşlik ederken; onun İzmir’de, Ankara’da, Mersin’de de tekrar edilebilmesinin imkanını görüyoruz. Kürdistan özgürlük mücadelesi ve devrimcileriyle bir araya gelirken onların öz deneyimlerinden çıkardıkları yepyeni imkanların da içinden konuşuyoruz.”
Kürkçü, HDP’nin öngördüğü mücadele ve program hedeflerinin, başka kıtalardaki küreselleşmeye ve yerel oligarşilere karşı mücadele deneyimleriyle de örtüştüğünü anlatarak, 20 yıl boyunca Latin Amerika’da ortaya çıkan bütün özgürlükçü dinamikleri ve Brezilya, Şili, Arjantin gibi örnekleri verdi. “Bunların bir bölümü başarısız olsa da, bu tür ezilenler koalisyonlarının mücadelesinden doğdu. Sermayenin krize verebildiği tek yanıt olabilen hak ve özgürlüklere yönelik saldırılara karşı muhalefeti ileriye taşıdılar. Aynı şekilde Fransa’da, Almanya’da, Yunanistan’da ortaya çıkan ezilenler koalisyonlarının hepsi benzer süreçlerden beslendiler. Arap dünyasında Mısır’da Mübarek’i deviren ve ardından Müslüman Kardeşler diktatörlüğüne dönüşen yeni rejimle hesaplaşan halk hareketi de, Tunus’taki de böyle bir çok katmanlı koalisyona dayanıyordu” tespitini yapan Kürkçü, ekledi: “Dünyanın hiçbir yerinde bir ezilenler koalisyonuna dayanmayan demokratik yeniden kuruluş ya da demokrasiyi derinleştirme ve onu son haddine vardırma mücadelesine eşlik etmeyen bir sosyalist yeniden kuruluş görmüyoruz.”
‘GENEL MERKEZİN ÇAĞRISINA UYULMADAN MÜCADELE…’
HDP için “partiler partisi, hareketler hareketi, inisiyatifler inisiyatifi” tanımını da yapan Kürkçü, parti olarak yeni dönem mücadelelerinde bunu gözeterek sokağa çıkılacağını vurguladı: “HDP’nin çoğulculuğunda büyük devrimci imkan var. Bileşenlerin ve yerel dinamiklerin, HDP genel merkezinin çağrısını beklemeksizin, kendi zeminlerindeki mücadeleleri sürdürmeleri ve kendi alanlarını kuşatmaları önemli. HDP bunlara için bir ortak yürüyüş doğrultusu sağlayacak. Aşağıdan yürüyüş ve öz hareket dinamiklerine dayanıyor olmak bizim için en önemli imkanlardan biri.”
Siyasi olmaktan ziyade sosyal ittifakları önemsediklerine dikkati çeken Kürkçü, “Kadınların Alevi ile, Kürdün genç ile, hepsinin emekçiyle ve kentsel hak mücadelesi dinamikleriyle birlikte mücadelesi bizim için son derece önemli. Örneğin bir partinin kent politikası çizmesi ve halkı çağırması değil bizim yapacağımız; bizimki zaten sürmekte olan kentsel hak mücadelesinin yarattığı enerjiyi diğerlerine aktaracak bir mekanizma olacak… Çalışma tarzımız da buna göre olacak. Bu çerçeveden bakınca bu önceden bilinen bir model olmadığı için, herhangi bir şeyi tekrar etmiş de olmayacağız” mesajını verdi.
Kürdistan özgürlük mücadelesinin ‘aşağıdan yukarıya’ mücadele deneyimlerinden de yararlanacaklarını bildirerek, bu deneyimleri Türkiye’nin batısına aktaracaklarını ve siyasi meydan okuyuşlarda bulunacaklarını belirten Kürkçü, “Bu, halk arasında çokça konuşulur aslında… Mesela, pek çok Alevi örgütü yöneticisi ‘Kürtler gibi yapmak lazım’ derken, Laz dili ve kültürü için mücadele edenlerin de, ‘biz de Kürtler gibi giderek sonuç alabiliriz’ dediğini duyuyoruz. Yine kadınların, kendi mücadelelerinde Kürt kadın hareketinden ne kadar çok etkilendiğini akılda tutalım” diye konuştu.
‘DEMİRTAŞ, KIŞANAK VE BEN AYNI DÜŞÜNÜYORUZ’
Ana-akım medyanın HDP Kongresi’nin ardından, psikolojik savaşa başladığını ifade eden Kürkçü, HDP ile BDP arasında hiç bir sorun olmadığı halde, BDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın Kongre’de bulunamaması üzerinden de böyle yansıtılmaya çalışıldığına değindi:
“BDP’nin ve HDP’nin ve hatta herhangi bir politik hareketin bütün unsurlarının aynı anda aynı yerde olma ihtimali sıfırdır. Aramızdan birilerinin elbette başka öncelikleri olacaktır, rahatsız olanlar olacaktır. birilerimiz eşi hasta olduğundan çocuklara bakmak için evde kalacaktır… Demirtaş’ın ABD gezisi çok önceden planlandığı için ne yazık ki ayak uyduramadı. ABD’ye gitmeden çıktığı ve uzun konuşma fırsatı bulduğu bir televizyon programında HDP-BDP ilişkilerine tıpkı benim baktığım gibi baktığını incelikle anlatmıştı, anlatmaya da devam ediyor. Gültan Kışanak Kongre’deydi. İki BDP eş genel başkanının HDP hakkındaki görüş ve kanaatleri de tamamen aynıdır, bir nüans bile yoktur. Gültan Hanım’ın Kongre’de olması ve konuşması Selahattin Bey’i de temsil eder. Şundan herkes emin olabilir; BDP’nin HDP’ye ya da birlikte bir başka şeye dönüşmelerinde birden fazla görüş ortaya ister istemez çıkacaktır. BDP, HDP gerçek, zeki, hakiki insanlardan oluşmaktadır; komutanlarının emriyle hareket eden kurşun askerler olmadıkları için farklı görüşler olacaktır. Asıl büyük maharet bu çokluk içinde ortak karara, faaliyete ulaşmak. Böyle olduğu için biz aslında ‘normal’iz, onlar ‘anormal’: Bir yandan tepiniyorlar, ‘BDP, HDP tek merkezden idare ediliyor’ diye, aynı anda da ‘derin ayrılıklar içinde bölündüğümüzü’ hikaye ediyorlar. Yıllar içinde şunu öğrendim; Türkiye’deki psikolojik savaşta siyaset çarkının en az gerek duyduğu şey, tutarlılıktır. Ellerindeki tezler birbirini çelse de, Kürdü Türk’e karşı, BDP’yi HDP’ye, mümini sosyaliste karşı kışkırtmaya yarar diye düşündüklerinde hepsini aynı torbaya doldurmaktan şu kadar olsun sıkılmazlar. Ne Kürt halkı ve devrimciler ne Türkiyeli devrimciler, ne de demokrasi mücadelesinin eziyetini çekmiş aktivistler bunlara itibar eder. ”
‘HDP’YE KATILMAYAN BAZI ÇEVRELERİN GEREKÇELERİ YERSİZ’
HDP Eş Genel Başkanı Ertuğrul Kürkçü, partilerine yeni katılımlar olabileceğini ancak partilerden ziyade partiler dışında yer alan toplumsal kesimleri önemsediklerini kaydederek, Türkiye’de sosyalist, muhalif, demokrat, düzen eleştiricisi potansiyelin çoğunluğunun partilerin dışında yer aldığını ifade etti: “Eğer öyle olmasa, Gezi süreci Türkiye solunu şaşkınlığa uğratmış olamazdı. Halk isyan edeceği zaman sosyalistlere sormadı; isyan ediverdi. Bu büyük yığını, kitleyi hitap alanı olarak görüyoruz biz. Sosyalist partilerden HDP’ye bazı gerekçelerle katılmayanlar var. Gerekçelerinde değişiklik olduğunu sanmıyorum. Gerekçeleri şu: ‘Biz sınıfsal siz ulusal mücadele yürütüyorsunuz’ şeklinde. Hayatımda bu kadar boş laf duymadım. Ne biz ulusal mücadele ne de onlar sınıf mücadelesi yürütüyor. Biz ezilen ulusal kimliklerin ezilen sınıflarla aynı mücadelede yer alacağı alanı yaratmaya çalışıyoruz. Ezilen sınıf ezilen ulusun mücadelesini seyretmekle yetinemez. Şu an için onlar daha çok CHP’nin çekim alanında, anti AKPcilikle sınırlı bir tarzda hareket ettikleri için üçüncü seçenek, halk egemenliği seçeneği dikkatlerini yeterince çekmiyor gibi.”(ANF/ALİ BARIŞ KURT / İBRAHİM AÇIKYER – ANKARA)
Yorum yazabilmek için oturum açmalısınız.